Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu kutlarken,  Ulu Önder Atatürk’ten bahsetmemek, onun uzun ve çağdaşlık yolundan bahsetmemek mümkün değildir.

               Genellikle ülkeler tarihine baktığımızda, mutlak ve mutlak  her ülkenin bir kahramanı ve bir kurtarıcısı olduğunu görürüz.  Şartlar, zaman ve zemin toplumun içinden kendi liderini sürükleyerek bir yerlere taşır ve sembolleştirir.

               Gönlü bayrak ve vatan sevgisi ile dolu, Türklük gururu ile dolu Mustafa Kemal Atatürk’ün çıktığı uzun ve çetin yolun sonu yepyeni bir Türk Cumhuriyetinin kuruluşuna kadar geldi.

               29 Ekim, 1923…Bu tarihte Yüce Atatürk Cumhuriyeti ilan etti ve aynı tarihli TBBM toplantısında kendisi de bütün milletvekillerinin oy birliği ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı oldu.

               Artık Osmanlı’dan kalma topraklar üstünde kurulan yeni devlet, Atatürk Türkiyesi’dir.  Atatürk ismi ile özdeşleşen bir Cumhuriyet…  Atatürk, İstanbul’dan Bandırma vapuruna binerek büyük mücadele için masmavi denizlere açıldığında büyük hayalleri ve büyük umutları vardı. O gidişte, Samsun’a bir güneş gibi doğmuştu.  O büyük savaşı başlattığında  bir zincir gibi uzayıp gitmişti inançları ve başarıları.  Osmanlı’dan kalan ve düşman tarafından mal bulmuş mağrubi gibi kapışılmaya çalışılan son vatan toprağının büyük bir tehlike içinde olduğunu görmüştü Atatürk.

               Onu bu büyük mücadeleye iten şey, vatanın tehlikede olduğunu iyi saptamasıydı. O saptaması, bir hedef veya bir kurtuluşa yöneliş olarak, cesaret ve  ilkeli stratejileri, geleceğin belirtisiydi.  Yüreğindeki büyük fırtınaya pek çok arkadaşını da katmıştı.  Vatanın bağrından çıkan inançlı bir ordu yaratmıştı Atatürk.  Halkın iradesi ve gücü, geleceğin belirlenmesinde egemen olmuştu.

               Cumhuriyetin ilanı ile daha da yeni atılımlar başlatılmıştı.  Milli eğitim, laiklik, medeni kanun, uluslararası takvim ve saat, harf inkilabı, kıyafet devrimi ve kadınların seçme ve seçilme hakkı gibi devrimler…

               Atatürk’ü Atatürk yapan en önemli devrimlerdi bunlar.  O zor günlerde geleceği gören bir Atatürk kendi halkını düşmandan ve büyük bir  bataklıktan kurtardığında, nazarlarını batıya çevirmiş ve geleceğin çağdaşlaşma ile olabileceğini söylemiştir.  Bunu söylerken de AB’nin bugünkü duruşundaki çarpılıkları görmüş gibi, gerçeğe ta o yıllarda “YURTTA SULH CİHANDA SULH” sözleri ile parmak basmış, BÜYÜK TÜRKİYE’NİN DÜNYADA YERİNİ ALMASI görüşü, benliğinde egemen olmuştu.  “Artık insanlar savaşmasın.  Barış ve  kardeşlik duyguları içinde mutlu yaşasın” diyordu Atatürk o mesajında.

               Atatürk’ün o söyleminin üstünden ne kadar yıl geçti ki dünya,  “Yurtta ve cihanda sulh”u uygulamaya koymuştur veya öyle umut etmiştir.  Çok çok sonra uyanan bir dünyanın şimdiki görüntüsü, devrimci ve barışçı Atatürk’ün çok çok arkalarından gelmiştir.

               Türkiye bugün nereden nereye gelmiştir?

               Kurtuluş Savaşı’nda kadınların kağnılarla ve sırtlarında bedensel güçleri ile cepheye taşıdıkları mermili görüntülerini tarih kitaplarında gördüğümüzde, Türkiye’nin şu andaki duruşu ile geçmişteki duruşu arasındaki farklılıkları kıyaslar ve Türkiye’nin  ne kadar büyük adımlarla ilerlediğini düşünürüz.

               Bugün hangi ülkeye giderseniz gidiniz.  Mutlaka şu veya bu şekilde Türk malları ile karşışacaksınız.  Mutlaka Türkiye’nin en büyük yatırımcılarının imzalarını bir yerlerde göreceksiniz.  Atatürk Türkiyesi’nin yarattığı o büyük vatan, işte o Cumhuriyettir.

                Türkiye’nin bugünkü jeopolitik durumuna baktığımızda, ne kadar hassas bir bölge içinde yer aldığını anlayabiliriz.

                Gelmiş geçmiş bütün Türk siyasilerinin komşuları ile iyi geçinme ilkesi içinde Türkiye’nin toprak bütünlüğünü korumuşlar ve Cumhuriyetin yeşeren filizlerine boy vermişlerdir.

                Atatürk “Yultta barış, dünyada barış” dedi de, gerçek anlamda dünyada barış oldu mu?

                Olmadı maalesef.

                Atatürk’ün o sözü söyleyişinin üzerinden tam 96 koca yıl geçti ve bugün dünya hala kendi içinde savaşmaya devam ediyor.

                O gel-gitler manzumesi içinde Türkiye kendi savaş ve silah sanayiini geliştirmiş ve bugün kimseye muhtaç olmadan, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü korumasını bilmiştir.  Kıbrıs Türkü’nün o var oluş mücadelesi, güçlü Türkiye’nin varlığı ile hayat bulmaktadır.

                Mesela Kıbrıs Türkü’nün yaşadığı o acı yıllar, Türkiye’nin de gözünü açmasına vesile olmuştur.  Ve  “Kendi silah  ve gemi ile uçaklarımızı yapmazsak, dünyada barınamayız” ilkesi içinde kendini geliştirmiş ve bugün Türkiye’ye yönelebilecek en büyük tehlikelere karşı savaşabilecek güce sahip olmuştur.

                21 Aralık 1963 olayları ile tam on bir yıl gettolarda yaşamak zorunda kalmıştık.  Tabii ki Türkiye Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıktğı ve savaşa hazır olmadığı için Kıbrıs’a çıkarma yapamamış ve Rumların bu acımasızlığına son verememiştir.  Ta ki 20 Temmuz 1974 sabahına kadar.

                Işte o tarih bize Atatürk’ün ünlü sözünü hatırlatır.

                “Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri!”

                Bu anlamlı sözlerin arkasdında Kıbrıs vardı.  Ve kahraman Mehmetçik, O’nun o anlamlı mesajını almış ve komutunu o tarihte gerçekleştirmiştir.

               29 Ekim, Cumhuriyet bayramımız bütün Türk ulusuna kutlu ve mutlu olsun…