İkinci dünya savaşı sonrası, ulusal kurtuluş hareketlerinin başlangıç yıllarıdır. Anti sömürgeci hareketler, faşizmin yenilgiye uğraması ve SSCB’nin, bir başka deyişle sosyalist komünist düşüncenin dünya ile, halklar, milliyetler, devletler ile buluşmasının başlangıç yıllardır.

Yıllarca süren sömürge dönemi, sömürge altında benliğini- kimliğini kaybetme tehlikesi yaşayan halkları, kendi kaderlerini kendi ellerine alma vaktinin geldiğinin bilincine varmaya götürmüştür.

Sömürge döneminin sona ermesi, kapitalizmin bir üst aşamaya, emperyalizm aşamasına geçmesini de tetiklerken, kapitalizm karşıtı düşüncenin de yeni ufuklara yelken açmasına yol açmıştır.

Anti sömürgeci hareketler, bağımsızlığını kazanan halkların kendi ulusal devletlerini kurmalarına yol açarken, ikinci dünya savaşı sonrasının bir başka sonucu olarak da süper güçler adı ile anılan ABD ve tam karşısında vaziyet alan fakat yine de süper güç olmayı tercih eden SSCB’nin, sıcak bir savaşa karşılıklı olarak takatleri kalmadığından SOĞUK SAVAŞ döneminin de ilk adımlarının atıldığı zamandır.

Sömürgeciliğe karşı kendi ulus bilinçleri ile uluslaşma sürecine ve giderek ulus devlet sonucuna ulaşan pek çok Afrika, Asya, halkları, milliyetleri kendi bağımsız devletlerini inşa sürecinde ilerlerken…

Kıbrıs adası dünyayı kasıp kavuran bu akımın dışında kalabilir miydi. Kalamazdı.

Kalamazdı ve fakat 1878 yılından sonra İngiltere’nin sömürgesi olan bu adada , daha 1800 lü yılların başlarında başlayan ve kendilerini Yunan ( Elen ) ulusunun ayrı düşmüş parçası sayan ( kendi eğilimlerine bakarsak en soldan en sağa kadar kilisesi de dahil olmak üzere bu anavatanları ile birleşmekte-Enosis-ısrarcı olan,) komşularımız yıllardır sürdürdükleri ‘ANAVATANA İLHAK mücadelelerinde önlerinde yeni bir ufkun açıldığına hükmederek atılıma giriştiler, ne var ki bu atılım dünyayı kasıp kavuran BAĞIMSIZLIK içerikli değil tam aksine olarak ANAVATAN bildikleri YUNANİSTAN’a bağlanmak hedefliydi. Öyleydi.

Öyleydi, Çünkü Kıbrıs Elenleri kendilerini ayrı bir milliyet, millet olarak kabul etmiyor ve bütün enerjilerini mensubu bulundukları ELEN milletinin deniz aşırı bir adacığı olarak ANAVATANLARINA bağlanmaya harcıyorlardı.

Buraya kadar, komşularımız Kıbrıs Elenlerinin kendi idealleri olan ENOSİS sonucuna varmak için çünkülerini az biraz irdeledik.

Bu olası mıydı. Hayır değildi. Olmadı.

Olmadı. Çünkü Kıbrıs Elenleri Yunanistan’a bağlanmak için sağcı, solcu partileri ve Klisesi ile canla başla uğraş verirken, Kıbrıs adasında yüzyıllardır yaşayan Kıbrıs Türklerinin ne düşündüğünü ne istediğini hiç ama hiç hesaba katmadılar.

Kıbrıs adasının İngiltere’nin egemenliğinden çıkıp Yunanistan’ın egemenliğine girmesine Kıbrıs Türkleri tahammül edip seyirci kalabilir miydi.

Hayır.

Hayır. Çünkü Türktüler, bir Elenin Elen devleti yurttaşlığını gönülden istemesi ne kadar haksa, bir Türkün de Elen devleti yurttaşlığına hayır demesi o kadar haktı.

Doğal ve hatta normal koşullar içerisinde Türklerin bu karşı çıkışına anlayış göstermesi gereken Kıbrıs Elenlerinin solcuları ve onların partisi dahi , EOKA ve Klise ile öylesine bir milliyetçilik yarışı içindeydiler ki, Kıbrıs Türklerinin bu konuda nasıl bir direniş göstereceğini bırakın hesap etmeyi ve tedbir almayı düşünmediler bile.

Sonuç bu gündür.

Ve bu sonucun nedenleri, çünküleri ne yazık ki Kıbrıs Elenleri tarafından bu gün bile irdelenmemektedir.

Son bir cümle, neden mi KKTC kuruldu, çünkü Kıbrıs Elenleri Kıbrıs Türk Federe Devletini ( KTFD ) asla ve katiyen kabul etmedi.

Hal böyle devam ederse birkaç yıl sonra, niye Federal Kıbrıs devleti kurulmadı sorusuna, çünkü Anastasiedes istemedi bize de iki devletli Kıbrıs adasından başka çare kalmadı diye yazacağız.

ÇÜNKÜ NEDENLER SONUÇLARI DOĞURUR.

( Not, bu yazı  2 yıl önce 17 Ocak 2019 tarihinde yine VATAN gazetesinde yayımlanmıştı )