Din ile hürriyet arasındaki ilişkiler bağlamında hürriyet kavramının dinin dayatmacılığına, baskıcılığına karşı geliştirilmiş bir kavram,  eylem ve  yaşam biçimi olduğunu görürüz.

Din serbestisi tartışılamaz bir şeydir.

İnsanların her biri dini inançları ve ibadetleri konusunda kısıtlanamaz bir serbestiye sahip olmalıdır. Bu serbestiyeti sağlayacak örgütlenme, bir halkın- milletin en üst düzey gönüllü örgütlenmesi olan devlettir.

İşte bu nedenledir ki din devleti kurulamaz, bu hayal bile edilemez çünkü din kendi doğası gereği hürriyetlere, hür insana karşıdır. Ya hristiyansın ya da olacaksın, ya Müslümansın ya da olacaksın, ya bizdensin ya da bizdensin der din devlet eşyası.

Hristiyan olduğunu kabul ve ilân eden bir devlette, müslüman bir insanın hayatını sürdürebilmesi imkânsızdır, tıpkı İslam devletinde hristiyan ya da ateist olmanın imkânsızlığı gibi.

İnsanlığın binlerce yıllık toplu yaşama sürecinin içinde dini inançların serbestliği ile,  insanın öncelikle dine ve tanrıya karşı hürriyetini sağlayıp koruyabilmesinin yolu laiklik, sekülerlik ile bulunabilmiştir.

Toplumsal yaşamın herhangi bir yerinde görevli bir insan ‘ mahşer günü, ilâhi adalet’ gibi kavramlarla tehdit edilebiliyorsa, tehdide uğrayan ve tehdidi yapanla birlikte tüm halk için de demokratik bir yaşamdan söz edilemez.

Soyut tehditler bile böylesine engel olabiliyorken insanın ve insanlığın gelişmesine, dini dayatmacılığın, siyasallaşmış dinin hayatı nerelere sürükleyebileceğini yaşayarak görüyoruz ne yazık ki.

Siyasal söylemlerin cami, kilise, havra kapılarında, cenaze törenlerinde yapılıyor olması iki şeyin göstergesidir.

Birincisi bu söylemde bulunanların taptıkları tanrıya ve inandıkları dine karşı en ufak bir saygılarının inançlarının olmadığına ve dini ritüelleri siyasal hegemonyaları için araç olarak kullandıklarına ve ikincisi ise, dindar insanların tanrı ve din ile korkutularak daha kolay yönetildiklerinin.

Hal böyleyken.

Ülkenin ve halkın gelecek on yıllarını da belirleyecek seçim gibi önemli yol ayrımlarında dini baskı aracı olarak kullananların, sandıkları da kapıp kaçarken kendilerini dini kavramlarla korumaya çalışıyor olmaları ülkenin ve halkın kaç yılına mal olacaktır göreceğiz

Din İle Devlet

Din ile hürriyet arasındaki ilişkiler bağlamında hürriyet kavramının dinin dayatmacılığına, baskıcılığına karşı geliştirilmiş bir kavram,  eylem ve  yaşam biçimi olduğunu görürüz.

Din serbestisi tartışılamaz bir şeydir.

İnsanların her biri dini inançları ve ibadetleri konusunda kısıtlanamaz bir serbestiye sahip olmalıdır. Bu serbestiyeti sağlayacak örgütlenme, bir halkın- milletin en üst düzey gönüllü örgütlenmesi olan devlettir.

İşte bu nedenledir ki din devleti kurulamaz, bu hayal bile edilemez çünkü din kendi doğası gereği hürriyetlere, hür insana karşıdır. Ya hristiyansın ya da olacaksın, ya Müslümansın ya da olacaksın, ya bizdensin ya da bizdensin der din devlet eşyası.

Hristiyan olduğunu kabul ve ilân eden bir devlette, müslüman bir insanın hayatını sürdürebilmesi imkânsızdır, tıpkı İslam devletinde hristiyan ya da ateist olmanın imkânsızlığı gibi.

İnsanlığın binlerce yıllık toplu yaşama sürecinin içinde dini inançların serbestliği ile,  insanın öncelikle dine ve tanrıya karşı hürriyetini sağlayıp koruyabilmesinin yolu laiklik, sekülerlik ile bulunabilmiştir.

Toplumsal yaşamın herhangi bir yerinde görevli bir insan ‘ mahşer günü, ilâhi adalet’ gibi kavramlarla tehdit edilebiliyorsa, tehdide uğrayan ve tehdidi yapanla birlikte tüm halk için de demokratik bir yaşamdan söz edilemez.

Soyut tehditler bile böylesine engel olabiliyorken insanın ve insanlığın gelişmesine, dini dayatmacılığın, siyasallaşmış dinin hayatı nerelere sürükleyebileceğini yaşayarak görüyoruz ne yazık ki.

Siyasal söylemlerin cami, kilise, havra kapılarında, cenaze törenlerinde yapılıyor olması iki şeyin göstergesidir.

Birincisi bu söylemde bulunanların taptıkları tanrıya ve inandıkları dine karşı en ufak bir saygılarının inançlarının olmadığına ve dini ritüelleri siyasal hegemonyaları için araç olarak kullandıklarına ve ikincisi ise, dindar insanların tanrı ve din ile korkutularak daha kolay yönetildiklerinin.

Hal böyleyken.

Ülkenin ve halkın gelecek on yıllarını da belirleyecek seçim gibi önemli yol ayrımlarında dini baskı aracı olarak kullananların, sandıkları da kapıp kaçarken kendilerini dini kavramlarla korumaya çalışıyor olmaları ülkenin ve halkın kaç yılına mal olacaktır göreceğiz