Güncel deyimle Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının araştırılması, bulunması ve çıkarılması konuları gündeme geleli bayağı yıllar oldu. Doğruya doğru, tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin önce Mısır daha sonra da ilişkileri Türkiye ile kötüleşmeye başlayan İsrail ile anlaşarak, MEB diye anılan denizlerdeki münhasır ekonomik bölgelerini belirlemesinden sonra, bizler de daha sık olarak gazı hidrokarbonu konuşmaya tartışmaya başladık.
Kanımca Kıbrıslı Türklerin de anılan enerji kaynakları hakkında konuşması, hak talep etmesi tamamen meşru ve yasaldır ve en az Rum adadaşlarımızın talebi  kadar geçerlidir. Neden geçerlidir? Birleşik Krallık üs olarak tuttuğu topraklar dışındaki egemenlik haklarını 1960 yılında, iki toplumlu bir Kıbrıs devletine devretti. Bu egemenlik hakkı müşterekti. Sadece Rum toplumuna ait değildi ve hala değildir.
Kıbrıs Rum tarafının tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti olarak denizlerdeki egemenlikte de söz hakkı olan, irade koyma hakkı olan Kıbrıslı Türklerini dışlayarak, ya da bu hakkı koşullara ya da “çözüme” bağlı kılarak ortadan kaldırması ya da ertelemesi mümkün değildir.
Aslında şöyle birde jeolojik gerçeklik vardır. Milyonlarca yıldır Akdenize sularını akıtan nehirlerin taşımakta olduğu organik artıkların, doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının oluşmasında çok büyük payı vardır. Akdenize dökülen Nil nehrinden sonra en büyük nehirler de Anadolu topraklarından Doğu Akdeniz’e dökülmektedir. Nitekim şimdiye kadar saptanmış olan hidrokarbon kaynaklarını Nil nehrinin döküldüğü kıyılar etrafında kabaca şekillendiği hemen göze çarpar.
Coğrafi, jeolojik olarak da Anadolu yarımadasının uzantısı olan Anadolu toprakları ile bağlantısı olan Kıbrıs adasının çevresindeki denizlerde bulunacak olan enerji kaynaklarından Kıbrıslı Türkleri ve Türkiyeyi uzak tutmaya çalışmak  yer kürenin miyonlarca yıllık jeolojik oluşum sürecine de ters bir durumdur.
En hakkaniyetli olan Rum komşularımızın Kıbrıslı Türklerle beraber oluşturacakları ortak bir komite öncülüğünde bu işleri yürütmeleriydi. Ama 1963’te çaldıklarını zannettikleri egemenlik heyheyleri adadaşlarımıza tatlı geldi. Tabii yabancı ülkelerin vahşi ve bencil menfaatleri de buna çok yardımcı oldu.
Gelinen noktada Yabancı petrol ve gaz şirketleriyle Rum tarafının denizlerde yaptığını, Kıbrıslı Türklerin de TPAO ile yapacağı artık kuvveden fiile çıktı.Derin deniz sondaj gemisi Fatih’in Antalya limanına gelip demir atması gerek Rum tarafı gerek Yunanistan’da bir takım heyecanlanmalar ve spekülasyonlara yol açtı.
Çok belli ki Rum tarafı ve Yunanistan daha şimdiden bir takım ülkeler nezdinde diplomatik girişimlerde bulunarak, sadece kendilerine ait gördükleri Kıbrıs’ın denizlerinde olası TPAO sondajlarını adeta “ihbar ettiler”.
Güney Kıbrıs propaganda örgütünün bayrak gemisi Fileleftheros gazetesinin son günlerde Fatih’in Antalya’ya gelişi ile ilgili bir takım tahminler ortaya atması, Rum tarafının oyunlara başlamış olduğunun açık işareti. Yok Kormacit’in bilmem kaç kilometre uzağında, yok bilmem “Finike” diye belirlenen noktada diye atıp tutuyor. Akıllarınca kazı noktaları işaret ediyorlar ve adeta “buralarda kazın,  daha ileriye gitmeyin” demeye getiriyorlar.
Rum tarafının bu konudaki propagandik ve siyasi seferberliği bununla da kalmıyor, bir süre önce Kıbrıs’ı ziyaret eden ABD Dışişleri bakanlığı Avrupa ve AvroAsya işleri müdür yardımcısı Wess Mitchell’in açıklamaları da medyaya pompalanmaya başlandı.
Rum basınına göre Mitchell Türk sondaj gemisinin Kıbrısın münhasır ekonomik bölgesini taciz etmesi halinde bunun görülmemezlikten gelinmeyeceğini söyledi. Peki Kıbrıs deyince bu Kıbrıs sadece Rum tarafına mı ait? Kıbrısın MEB’i deyince bu MEB sadece Kıbrısın güneyine mi ait? Sorular bunlar.
Çözüm olmadan Rum tarafı sondaj yapmadı mı? yaptı.Şimdi de kaynakları çıkarma hazırlıklarında değil mi ? Kıbrıslı Türklerin aynı eylemlerde bulunmaları için Kıbrıs sorununun çözümünü beklemeleri gerektiği hangi uluslararası antlaşmalarda vardır? Onu söylesinler.
Akıl,  çözüm odaklı olarak ,en fazla üç aylık sınırlı bir zaman içerisinde Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunması ve 55 yıllık krizin çözümlenmesini emreder. Ancak böyle bir yola girilse bile, eğer güney sondaj yaptıracaksa, çıkaracaksa kuzey de sondaj yaptıracak ve bulursa çıkaracaktır.
Göreceğiz bakalım “Casoulides doktrini” ile yola çıkanlar, Doğu Akdenizde görmemezlikten geldikleri Kıbrıslı Türklerin yasal ve meşru irade koyma haklarını çiğnemeyi nereye kadar tırmandırmaya kararlıdırlar.

Zahmet etmesinler bizim için, Kıbrıslı Türkler de TPAO olanaklarıyla kendi sondajlarını yaptıracaklardır. AB ve ABD bundan niye gocunuyorlar..”Rum tarafının hakları da yanımızda mahfuzdur ve bir çözümden sonra mutlaka musuplaşılacakır. Hepimize de kolay gelsin.