Son zamanların bir diğer düşmanı da dövizdir.  Bugüne kadar gizli düşman olarak nitelendirdiğimiz “koronavirüs”le beraber adeta iki yanyana seyreden düşman gibi hayatımızın cephesinde insanlarla ölümüne çarpışıyorlar ve bizi etkiliyorlar.

            Koronavirüs nedeniyle dünyanın bozulan denge ve düzenine son zamanlardaki fiyat artışlarının yansıması olarak döviz gösteriliyor.  Gerçekten de dövizin tırmanışa geçmesi, hayatın daha da pahalı olmasını getiriyor.

            Her zaman söyleriz ya, ekonomi domino taşlarına benzer diye.  Yani birbirini etkileyen unsurların getirdiği yıkım demek istiyorum...

            Genel anlamda değerlendirdiğimizde, dövizin her zaman cep yaktığını ve insan hayatını etkilediğini söyleyebiliriz.  Dövizin tırmanışı paramızın TL olarak işlem görmesi ve paranın değer kaybetmesine neden oluyor.

            Kabul etmek lazım...  Yıllardan beri kullandığımız Türk Parası döviz karşısında değer kaybedince bizler de etkileniyoruz.  Para politikası ile uğraşan insanlar, Türkiye borsalarında darmadağın olurlarken, döviz tırmanışının önünde kimsenin duramayacağı bir “doğal afet gibi” güç gibi da algılanabilir.

            Hani zaman zaman söyleriz ya...

            “Anavatan Türkiye grip olur, bizler burada ansırmaya başlarız” diye.

            Gerçek o değil mi?  Madem paramız TL olarak işlem görüyor, döviz karşısındaki güç kaybımızı da kabul etmek zorundayız.

            Çarşıda pazarda bazı mallar döviz bazında işlem görüyor. Örnekleme yapacak olursam, mesela geçen gün evime iki metrelik bir uzatma kablosu almak için bir mağazaya girdim.  Bir yıl önce 20-30 liraya almış oluğum bu kabloyu tam 80 Tl’ye sattı bana mağaza sahibi.  Kendisine neden pahalı olduğunu sorunca, “Dövizle mal alıyoruz abi.  Bu mal İngiliz malıdır.  O nedenle fiyatlar tırmanışa geçmiştir” deyiverdi.

            Bu söze benim diyecek birşeyim olamazdı. 

            Hani bir de şu ifadeyi kullanıyorum zaman zaman, amiyane bir ifade ile...

            Affedersiniz, “Kör tuttuğunu şey eder.”

            Ne yani piyasadaki bütün malları tek tek müşteriler kontrole mi alacaklar?  Bu kolay birşey değildir.  Dilin kemiği de yoktur.  Adam gece yatar, sabah kalkar, ne bileyim mallarına ne kadar bindirir.  Sadece sözde  Avrupa veya dış menşeyli mallara döviz bahane edilerek zam yapılırken, Türkiye’den ithal edilen mallara da zam yapmanın anlamı ne?  Hatta yerli üretimde bile eski noktada değiliz. Bugün aldığınız tavuk, et veya patates aynı fiyatta mı?  Değildir elbette. Bunu sorgulamak laızm.

            Bir de sanayicilere sormak lazım, üretimle ve ham maddelerle ilgili...

            Gerçi pandemi nedeniyle bütün sanayiciler büyük sarsıntı geçiriyorlar ya...  Onlara ürettiğiniz maldaki maliyeti sorduğunuzda, onlar da size, “Efendim, üretimde girdi fiyatlarındaki maliyet, döviz artışıyla ilgilidir. Döviz artarsa, bizim üretim mallarımızda haliyle zamlanır” derler.

            Dövizle ham madde alan insanlara diyeceğimiz yok.  Ama Türkiye menşeyli ham maddelerin durumunu irdelemek lazım.

            Emlak işine gelince...

            Ülkemizde emlak işinin, Annan Planı döneminde patladığını ifade edebiliriz.  O dönemde satın almış olduğunuz bir apartman dairesi 40-50 bin sterlinse, bugün o mal seksen bin sterline veya daha da yukarılara tırmandı.

            Emlak piyasasında her zaman dövizle satışlar olmuştur ve hala olmaktadır.

            Koronavirüs öncesinde dövizle mal alan ve her ay taksit ödeyen insanların işi gerçekten çok zor.  Sıfır araba satışlarında da durum böyledir.  Özellikle Avrupa veya Japon arabalarında da durum böyle.

            Dövizin tırmanışı her zaman siyasi malzeme yapılmış ve sanki iktidarda olan hükümet suçluymuş gibi bir tutum sergilenmiştir.  İster sağcı hükümet, isterse solcu hükümet olsun.  Döviz, kendi sistemi içinde yoluna devam eder ve asla iktidarları veya muhalefetleri takmaz. 

            Yani diyeceğim şudur...

            Döviz, her zaman insanların cebini yakmış, düzenlerini alt üst etmiştir.