Her yılbaşı arifesinde bir acı sızı duyarız yüreğimizde, Dr. Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi Mürüvvet Hanımla üç çocuğunun banyo küvetinde şehit edilişini.

            O katliamın üzerinden de tam 57 yıl geçti.  Bir ömrün yarısı kadar, hatta daha fazla bir zaman diyebiliriz.

            Hani zaman zaman “Tarihe tanık olduk” der ve ekleriz, “Bizler de hasbelkader  kenarından kıyısından tarihin bir parçası olduk” diye...

            Gerçekten kendi hesabıma bunu söyleyebilirim.  Tarihin bir parçası olmak...

            Eşimle 3 Kasım 1963 tarihinde evlendiğimizde Çağlayan ile Küçükaymaklı sınırında bir Rum kunduracının evinde kiracıydık.  Kendi vicdanıma sorduğumda, “O insanlar nasıldılar?” diye, vicdanım bana, “Çok iyi, yürekleri sevgi dolu fakir insanlardı” derim.

            Olaya evrensel anlamda baktığımızda, acının ve sevincin, mutlulukla mutsuzluğun evrensel olduğunu görürüm. O bağlamda milliyetçilik ötesinde insan olamktı önemli olan.  O nedenle vicdanım bana doğru bir yanıt vermiştir.  Her hristiyan kötü değildir. Oa bağlamda o fakir ve ekmek peşinde olan insanları tenzih ediyorum şu katliamlardan.+

            21 Aralık  1963 olayları başlamazdan yaklaşık 20 gün kadar önce, bir aile dostumuzun çocuğunun doğum günü partisine gitmiştik.  Biz henüz evlenmiştik ama o aile bizi de davet etmişti doğum günü partisine. Çok sevdiğimiz o aile, Yıltan Muslu ile eşi Rasiha Muslu’ydu.  Çok muhterem ve çok sosyal ve çok da sevgi dolu insanlardı.  Maalesef onlar için rahmetlik ifadesini kullanmak durumundayım.  Çünkü ikisi de bu dünyadan göçmüşlerdir.

            Muslu ailesinin salonuna geçtiğimizde, yanıbaşımızda çok muhterem, ağırbaşlı bir beyle, çok hanımefendi, etine doluca bir kadın ve yaşları çok yakın üç tane küçük oğullarının oturduklarını görmüştük.  Çocuklar ara ara mızırlık ediyorlar ama, o sevgi dolu karı-koca, o kadar yumuşak bir ifade ile yavrularını idare ediyorlardı ki, onlara hayran olmuştuk.

            O an Yıltan Muslu Bey bizi tanıştırmıştı...

            “Bu beyefendi, Kıbrıs Türk Alayı’ndan Dr. Binbaşı Nihat İlhan, bu hanımefendi de eşi Mürüvvet Hanım ve çocukları” demişti. Haliyle bizi de onlara tanıtmıştı eşimle.

            Bir süre kendileriyle sohbet etmiş ve küçük çocukların yaşantısı üzerine konuşmuştuk.  Hatta kendilerine nerede ikamet ettiklerini sorduğumuzda, “Biz dereboyunda, Kumsal anayolu üzerindeki köşe evlerinden birinde oturuyoruz.  Ev sahibimizle eşi çok muhterem insanlardır” demişti Dr. Nihat İlhan.

            21 Aralık 1963 olaylarında Rumların baskın yaptığı Kumsal bölgesinde banyo küvetinde kurşunlarla delik deşik ettiği Mürüvvet Hanım’la üç minicik yavruları, o tanıdığımız insanlardı.  Önce kavrayamamıştık ama sonra katledilen o anne ile yavrularının onlar olduğunu öğrenince kahrolmuştuk.  Ne büyük acıydı ya rabbim...

            O olay tarihe, “Banyo küvetinde EOKA’cılar tarafından banyo küvetinde katledilen Dr. Binbaşı Nihat İlhan’ın eşinin ve çocuklarının katliamı” olarak geçmiştir.

            Kader ağlarını örünce, insan kahırları ile yaşamaya başlar.  Ne kadar zaman Dr. Binbaşı Nihat İlhan acılarıyla yaşamıştı...

            Ondan sonra kendisi ile yeniden karşılaşmam olmamıştı, ta ki Mücahitler Derneği’nin 50’nci yıl yemeği oluncaya kadar.

            TMT’nin 50’nci yıl dönümü devresinde ben de derneğin yönetim kurulundaydım.  TMT’nin 50’nci kuruluş yıl dönümü münasebeti ile pek çok eski komutan ve Türk askeri, onların şerefine verilen yemeğe katılmışlardı.  O yemekte bir görüşte tanıdığım Dr. Binbaşı Nihat İlhan’le ikinci eşi ve yetişkin çağa gelmiş kızı ile oğlu da vardı.  Onlara ilaveten emekli albay, TMT kitabını yazan ünlü asker İsmail Tansu da vardı.  Onunla da tanışmam hayli ilginç olmuştu.

            Bir ara o yemek arasında Dr. Binbaşı Nihat İlhan’la ayaküstü sohbet etmiştik.  Kendisine Yıltan Muslu ve eşinin doğum günü gecesini hatırlattığımda, gözleri dolmuştu.

            “O gün bazı insanlarla tanışmıştım.  Lakin şu anda hatırlamıyorum.  Demek yanımıza oturan çift sizdiniz” demişti.

            Ben o meş’um olayı kendisine hatırlatmamıştım ama o bana açılma ihtiyacı duymuştu.

            “Hala çocuklarım, kaybettiğim eşim gözlerimin önünde duruyor bütün canlılığı ile.  O minicik yavrularımın patikleri, elbiseleri, hatta biberonları şu anda müze olan evin cam bölmesinin içinde duruyor.  Ne kadar etkilendiğimi size anlatamam.  Sanki o acı günleri ve yaşananları yeniden yaşamış gibiyim” dedi.

            Gerçekte bir insanın o duruma düşmesi, çaresizliği ve acıları yaşaması gerçekten çok ızdırap vericidir.  Dr. Binbaşı Nihat İlhan onu yaşadı.

            Kumsal baskınında kendisi alayda görevdeydi.  EOKA’cılar eve girdiklerinde, askıdaki Türk subay elbiselerini görünce çılgına dönmüşler.  Baskına uğrayan insanlar kendilerini daha güvenli yerlere gizlemişlerdi.  Mürüvvet Hanımla yavruları, banyo küvetinin en emniyetli yer olduğunu sanmışlardı.  Genç anne yavruları ile küvetin içine uzanmışlar ve tehlikenin geçmesini beklemişlerdi.  Tam giriş kapısı karşısındaki tek tuvalete de ev sahibesi hanım gizlenmişti.

            EOKA’cılar iplerini koparmış kızgın boğalar gibi kapıyı girip içeriye saldırmışlardı.  Etrafta kimsecikler yoktu.  Banyo kapısının kapısı içeriden kilitliydi.  Tek tuvaletin kapısı da içeriden kilitlenmişti.      İşte o an, savunmasız masum insanlar, EOKA’nın kurşunları ile oldukları yerde delik deşik edilmişler ve her taraf kan gölüne dönmüştü.

            Kumsal yeniden bizim mücahitlerin eline geçince herşey anlaşılmıştı.  Bu eve ilk giren kişi, Diş doktoru Erdoğan Mirata’ydı.  Elindeki fotoğraf makinası ile belgelemişti banyo küvetindeki o hazin manzarayı.  O fotoğraf, bütün dünya basınına yansımış ve Rumların vahşeti belgelenmişti.

            Bir süre önce gazetelerde bir haber vardı.  Dr. Binbaşı Nihat İlhan’ın ikinci evliliğinden olan oğlu Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, babasının anlatısı ile ve onun duygularıyla ağlayarak anlatmıştı, o katliamı.  Bir süre önce Dr. Nihat İlhan da hayata veda etmişti.

            O aziz ve muhterem insanların isimleri Kumsal Sokaklarında duruyor.  O sokaklardan geçerken, gözüm hep o sokak isimlerine takılır nedense. Hep onları hatırlar ve yüreğimde derin bir sızı duyarım, diyebilirim.

            İşte Kıbrıs Türkü öyle bir zorlu süreçten geçerek özgürlüğe yelken açmıştır.  Yüzlerce şehit, yüz binlerce göçmen ve yaralı, yüzlerce katliam ve yokluklar içinde bir var oluş.

            Şimdi barış havarisi geçinenler bari bu yazılarımızı ve yaşananları okusalar da bir nebze ders alsınlar diyorum.

            Rahmetlik Denktaş, ölene kadar yeni yetişen gençliğin gidişatından endişe duymuştur.  “Gençlik, benim bıraktığım gençlik değildir” derdi rahmetlik.

            O barış havarisi geçinen yeni yetişmeler gitsinler Kumsal’daki Barbarlık Müzesindeki belgeleri ve hala daha tavanda duran beyin zerrelerini görsünler ve ibret alsınlar.

            İşte hala yüreğimizde acılarla ve kanla yazılmış o kahraman insanların dramı ve unutamadıklarımız....

            Dr. Binbaşı Nihat İlhan ve ailesinin aziz hatırası önünde saygı ile eğiliyorumç Nur içinde yatsınlar...