Bugün çok değerli dava adamı ve Özgürlük ve Mücadele Lideri Dr. Küçük’ün ölümünün 36’ncı yılı...  Onu saygı ve rahmetle anarken, şöyle anılarımı kaşıyorum.

                Dr. Küçük’le geçen günlerimi belgesel hale getirdiğim için kendimi şanslı addediyorum.  Bir dava adamı ile çalışmak insana hem onur, hem de keyif veriyor.  Tabii ki Dr. Küçük’ten sonra da onun en yakın dava arkadaşı, birlikte yürüdüğü devlet adamı Rauf Denktaş’la da çalışma fırsatım olduğu için her zaman şu ifadeyi kullanırım.

                “Birinci adamlarla çalışmak hem zor, hem onur verici, hem de keyiflidir.”

                Gerçekte bu sözleri söyleyebilmek için anılarımda kalan bu iki önemli dava adamının günlük yaşantılarına, sevinçlerine, kederlerine ve mutlulukla mutsuzluklarına tanık olmam gerekir ki, bu satılarla onları ebedileştirmeye çalışıyorum.

                Dr. Fazıl Küçük bir tıp adamı olarak İsviçre’den mezun olup Kıbrıs’a geldiğinde, ilk yaptığı şey, haftanın bir gününü halkına bedava bakma ve onları tedavi etmek olmuştur.  O günleri anımsayanlar şöyle derler...

                “Allah razı olsun Dr. Küçük’ten.  Bize haftanın bir gününü bedava hasta bakmaya ayırdı da biz de devlet hastanesinin kapılarından kurtulduk.  O, çok büyük bir dava adamıydı.”

                Bu sözler, insanların belleklerine yerleşmiş, anılarında kalmış, geleceğin ışığını onlara yakmış olmanın gerçeklerini gören insanlardı.

                İşte o bağlamda Dr. Küçük, Kıbrıs Türkü’nün geleceğini şekillendirmek ve var oluşunu sağlamak adına, 14 Mart 1942 yılında kurmuş olduğu Halkın Sesi Gazetesi’ni yayın hayatına sokmuş ve ulusal çıkarlar ve Kıbrıs Türkü’nün geleceğini sağlama almak için kolları sıvamıştı.

                Şayet onun beş ciltlik gazete yazılarından derleme kitapları okursanız, onun ne kadar büyük bir mücadele verdiğini hemen anlarsınız.  Hani derler ya, “Kaç cephede savaş veriyorsunuz” diye, onun verdiği savaş da sadece bir veya iki cephede değildi. 

                Zaten Rumların ENOSİS ideallerini çok iyi bildiği için bu yola baş koydu.  Rumların ENOSİS ideallerine karşı savaş verirken, karşısında Rumların yanında bir de İngiliz idaresi vardı. Yani o cephede hem İngilizler, hem de Rumlar vardı.

İngilizler kendilerince Dr. Küçük’ü susturmak için gazetesini kapatma ve matbaasına kağıt vermemek için türlü oyunlar oynadılar.  Lakin Dr. Küçük’ün kulağı,  hiç bunlardan terlemedi.  İngiliz Komiser’den randevu istedi ama o randevu bir türlü verilmedi.  Gazetede İngilizler aleyhine yazdığı zehir zemberek yazılar İngilizleri dize getirdi.  İngilizler kendilerince, “Bu adam susmayacak, onun matbaasına izin ve kağıt vermekten başka çaremiz yoktur” diyerek,  psikolojik ve baskı politikalarını değiştirdiler.  Yani kazanan Dr. Küçük oldu.

                Esasında kazanan sadece Dr. Küçük değildi.  Onun şahsında Kıbrıs Türkü kazanıyordu, İngilizlere karşı verilen savaşı.

                Ondan sonraki  zamanlarımız meydan mitingleri ile geçti.  “Ya Taksim, Ya Ölüm” sloganları atılırken, Atatürk Meydanı insan selinden geçilmiyordu.  1972 yılı geldiğinde kendisi ile Özel Kalem’de çalışırken, artık anılarını bana dikte ettirmeye başlamıştı.  O anılarında şöyle derdi, gazetenin önemi açısından:

                “Bu zavallı köylüyü, halkın ve sokakta ekmek peşinde olan herkesi bilinçlendirecek bir gazetedir Halkın Sesi.  Bir gün babam Mehmet Hüseyin Küçük’le Ortaköy’de bir kahvehanede ahbapları ile sohbet ederken bir fişek gibi beynime çakılmıştı gazetenin ismi.  Bu halkın sesi olacak gazetemin ismini HALKIN SESİ koymaya karar vermiştim.   Bu gazete sayesinde bu halkı uyandırdım, fikirlerimi onlara aşıladım, Atatürk’ün ilkeleriyle onlara yön verdim, laik bir gelecek için kolları sıvadım.  İşte o günlerden sonra gazetemi her gün bütün köy otobüslerine dağıtır, köylü de o gazeteyi köye götürüp kahvehanede bütün halka okunması sağlanırdı.”

                Dr. Küçük’ün ideallerini en çok benimseyip günlük gazeteyi dört gözle bekleyen Mehmetçik Köyü’nün çağdaş ve milliyetçi imamı Ali Vehbi Hoca Efendiydi.   Gazete köye geldi mi, köyün yetişmekte olan gençlerine o gazeteyi lambaların altında satır satır okutur, sonra da köyün aydınlarıyla Kıbrıs Türkü’nün davasını tartışırdı.  İşte o idealler böyle gelişti bütün ada sathında beyinlere “Kıbrıs Türktür, Türk Kalacaktır” sloganı olarak yerleşti.

                Kaç insan biliyor VOLKAN Teşkilatı’nın kurucusunun Dr. Küçük olduğunu?    Bilenler bildi, bilmeyenler öğrenme cesareti gösteremedi.  Çünkü tarihi iyi okuması lazım yeni gençlerin.

                Tabii ki VOLKAN’dan sonra da TMT, yani Türk Mukavemet Teşkilatı kuruldu ve  Kıbrıs Türkü’nün malı, namusu ve hayatı korundu.

                Gelinen o uzun yolu halkımızın ve geçmiş nesillerin nasıl yürüdüğünü gerçekten yeni nesillerin iyi okuması gerekir, diyorum.

                Dr. Küçük’ün bu kadarcık gazete sütunuma sığdırabilir miyim?  Sığdırmam elbette.  Biz geçmişi ve doğruları yazar, gelecek nesillere ışık oluruz.

                Daha ne diyelim ki...  Dr. Küçük aramızdan ayrılalı tam koca 36 yıl oldu.  O, her zaman gönüllerimizde ve anılarımızda ebetiyete kadar yaşayacak ve ondan aldığımız güçle, geleceğe doğru bakacağız.  Allah’tan ona gani gani rahmetler diler, yattığı yer cennet olsun diyorum.