“Dr. Küçük” denince nedense hep anılarımla buluşuyorum.  Kıbrıs Türkü’nün Özgürlük ve Mücadele Lideri Dr. Fazıl Küçük’ün anısını ve bütün ilkelerini gelecek nesillere aktarma adına Dr. Fazıl Küçük Vakfı kurulmuş ve bütün detayları ile varlığını toplumda hissettirir olmuştur.

                Herhalde hatırlayacaksınız...   Bundan üç yıl önce yayınlamış olduğum ve tam otuz küsur yıl üzerinde çalıştığım “Dr. Fazıl Küçük’le Geçen Günlerim” isimli anısal ve tarihsel kitabım, o büyük insanın hayatında ne büyük zorluklar çektiğini ve kendi halkını Rum ve İngilizler’den kurtarmak adına var oluş mücadelemizi anlatır.

                “Anılarla buluşmak” ifadesini açmam gerekecek...

                Dr. Küçük’ün Özel Kalem görevlerimi ifa ederken, O’nunla birebir çalışmanın zevkini ve heyecanını nasıl yaşadığımı anlatmaya çalışıyorum.

                Dr. Küçük bu dünyadan göçeli otuz beş yıl oldu ve geçti bile.  O’nun için 35 yıl önce düzenlenen o hazin cenaze töreni de hala bütün canlılığı ile hafızamda yer alıyor.

                Özgürlük ve Mücadele Lideri’in bu dünyadan göçüşü ile ortaya yeni durumlar çıkmıştı.  O durumlar öncelikle Anıt Mezarı’nın yapılması, ardından da “Dr. Fazıl Küçük Müzesi”nin açılması ve kurulmasıydı...

                Halkın Sesi Gazetesi bitişiğindeki o görkemli bina, O’nun için tahsis edilecek ve bir tarihi anıt haline gelecek köşk, tam da bu amaca uygundu.  Malum , o bina O’nun hem evi, hem de kliniğiydi.   Eski Meclis Başkanı ve eski Başbakanlardan Dr. Sibel Siber o müzenin açılması için canla başla çalışmış ve müzenin açılışını sağlamıştı, sağ olsun.

                Dr. Fazıl Küçük Mütevelli Heyeti Üyeleri ve kendisi ile çok yakın çalışan veya ona çok büyük sempati duyan insanlar bir araya gelerek “Dr. Fazıl Küçük Vakfı”nı kurdular ve yoğun bir şekilde çalışmaya başladılar.

                O büyük adamın anılarını yaşatmak ve yeni nesillere onu tanıtmak için vakfın nasıl çalıştığına tanık oluyoruz.  Benim, onun için yapılması gereken görevler bitti mi?  Bitmedi.  Ve Vakfın ısrarı ile bu vakfın müdürlüğünü seve seve üstlendim.

                Bu işin içine balıklama daldığımda, Dr. Fazıl Küçük için yapılacak çok şey olduğunu gördüm.  Ve sorguladım...

                “Dr. Küçük’ün anısını yaşatmak, onun yattığı Hamitköy’deki Anıt Mezarı’nın O’na ve bize yakışır bir şekilde bakım ve idamesini gerçekleştirmek, arkada bırktığı bütün anılarını ve Halkın Sesi Gazetesi’nin ciltlere sığan tüm yaşanmışlıklarını ve kaleme aldığı yazılarını yayınlamak şu belli bir grubun üstlendiği görevlerle mi gerçekleşmeli?  Bu bir devlet politikası olması gerekmiyor mu?”

                Bu sorgulamalar içinde Vakfın adım adım bu görevleri olabildiğince üstlenip yerine getirme çabalarına girdiğini görüyoruz.

                Dün Dr. Fazıl Küçük Vakfı ile KKTC Milli Arşivi arasında eski Halkın Sesi Gazetelerinin bakım ve idamesi, bakımı, elden geçirilmesi ve digital ortama hazır hale getirilmesi ve bunun sonrasında araştırmacılara ve Vakfa kazandırılarak kullanılması hususunda bir portokol imzalandı.  Bu protokolle onun hayatının belgesi olan fotoğrafların da korunma ve hazırlanması gerçekleşmiş oluyor.

                Bu çok önemli bir olaydı bana göre.

                Şimdi anladınız mı neden anılarımla nasıl buluştuğumu?

                Çok değerli öğretim görevlileri Akile Ruh Ekizoğlu ve Nihat Ekizoğlu’nun müşterek çalışma ve derlemeleri ile “Kendi Anıları ile Dr. Fazıl Küçük’ün Anıları” adlı kitabı yayınladılar.  Nihat Ekizoğlu ayrıca Vakfın Yönetim Kurulu Üyesi’dir.

                Bu kitabı okurken kendimi Cumhurbaşkan Muavini ikametgahındaki camlı çalışma odamda gibi hissettim.  Çünkü Dr. Küçük emekliye ayrılmadan önce, 1972’ten başlayan ve yarım kalan anılarını bana dikte ettirmiş ve ben de yazılanları rotüşlemiştim. Eski Türkçe yazılmış kendi el yazılarını saklamam maalesef mümkün olmadı.  Ama hemen yanıbaşımda bana dikte ettirdiği yarım anıları olsun hayat buldu.  1973’te emekli olacağının haızrlıklarını yaparken, onun yüzündeki ve yüreğindeki hüznü görebiliyor ve hissedebiliyordum.

                O hüzün bana, bu yorgun adamın Kıbrıs Türkü için verdiği kavga ve mücadelenin ağırlığını ve yokluklar içinde bir halk yaratışının hüznüydü.  Hatta kendi halkının, kendi ilkesi olan “Birlik ve Beraberlik İlkesi”nin sonsuza kadar götürülüp götürülmeyeceği endişesiydi o hüzünlü duruşu.

                Nisan 1973’te emekliye ayrıldığında bütün fotoğraflarını ve önemli belgeleri ile birlikte kaleme aldığımız ve şu anda kitaplaşan “yarım anılarını” bizzat kendi ellerimle şimdiki müzenin sağdaki odasında duran kasasına kilitlemiştim.  Ve o “Yarım anılar” şimdi hayat buldu.  Bütün anılarını neden tamamlayamadı, bilemiyorum.  Artık O, hayatının geri kalan kısmını Halkın Sesi ve köşe yazılarına, bitmeyen köy gezilerine ve yanlışlara karşı tavır alışa adamıştı.

                Dün Milli Kütüphanede yapılan protokol de milli görevlerimizin bir parçası olduğunu düşünüyorum ve gururlanıyorum.

                Bu bir vefa borcu mu O büyük insana?

                Vakıf mensupları bu vefa borcunu ödeyerek gelecek nesillere önemli belgeler ve bilgiler hazırlıyor esasında.

                Elbet hepimiz bir gün bu dünyadan göçüp gideceğiz ve arkamızda bıraktıklarımız, yazıp çizdiklerimiz ve toplum için yaptıklarımız konuşulacak.

                İşte bu önemli görevin bir penceresini daha açtık dün Milli Arşiv binasında ve Dr. Küçük’ün geçmişini gelecek nesillerin önüne koyduk.