Sevgili Dr. Küçük gideli tam 37 yıl oldu.  Dile kolay... Dr. Küçüksüz geçen bir zaman...  Yaşanmış, anılarımızda yer etmiş, unutulmamış, Kıbrıs Türkü ile özdeşleşmiş, bir idealin ve var olmanın adamı...

            Onunla geçirdiğimiz o uzun zamanlarda acılarıyla tatlılarıyla düşünürüm yaşadıklarımızı.  Lider olmanın zorlukları, özel yaşantısının özlemleri ile davanın takipçisi olmanın görüntüsü, iki kutup gibi hayatın içinde kendini gösterir.  Dr. Küçük de hep o sıkışmışlık içinde yaşadı.  Ailesi oldu ama, hiç ailesi olmadı bir anlamda.  Ne evinin yolunu bulabildi toplum dertlerinden, ne doğru dürüst birlikte bir yemeğin tadını alabildi.  Hatta zaman zaman kendi ailesi ile buluştuğunda dahi, o hiç o masada olamadı.  Çünkü, yüreğinde ve kafasında bir davanın sıkıntıları ve acılı toplumun derin sızıları vardı.

            Öylesine bir liderle çalışmanın gururunu yaşadım hep.  Her zaman söylediğim bir şey vardır.  “Birinci adamlarla çalışmak çok zordur” derim de, o zorluklara karşın, gururla karışık başarıların ve acıların bir parçası olmakla da oralarda bulurum kendimi.

            Ne zor günlerdi onlar... Rumların acımasız kurşunları masum halkın üstüne leblebi gibi yağmaya başladı mı, Dr. Küçük’ün yüreğinde de acıların ve gözyaşlarının yağmurları başlardı.  Bir cephede bir mücahit şehit olur, olur oluk göçmenler sokakları ve sarayın bahçesini doldurur, ama siz o acılarla var olursunuz.

            Size...özellikle genç nesillere anlatmaya çalışıyorum Dr. Küçük’ü.  Şayet onun büstünü okul bahçesine dikmişseniz ve onun o büstünün anlamını bilebiliyorsanız, siz doğru yoldasınız ve doğru bir göze sahipsiniz demektir.  Lakin onun büstünü görmek, ona selam vermek ve her 15 Ocak günü onu anmak yetmez onu tanımanız ve onun ilkelerini öğrenmeniz için.  Var mı yüreğinizde bir heyecan, onun yazdığı ve ciltlere sığmayan ideallerini ve dava adamlığını öğrenmek için bir kıpırtı.

            Kaç tane üniversite öğrencisi “bir liderin hayatını tez” yapmak için kolları sıvadı?  Özellikle Uluslararası İlişkiler Fakülteleri’nin öğrencileri bunu yapma erdemine sahip olabildiler mi?

Biliyor musunuz?  Genellikle kendilerini halkın içinde bulurlar da, kendi muhasebesinde, insanların egolarına tanık olunca üzülürler.  Dr. Küçük bunları yaşadı.  Ama hep halkının içinde oldu.   Nazarlarını karşıdaki duvara dikerler, uzun uzun bakarlar ve “ne olacak benim halkımın durumu?” sorusunu sorarlar.  Dr. Küçük de öylesine bir halk adamıydı ama iç dünyasında hep yalnızlıklar ve iç kavgaları ile var oldu.

 Kanla gözyaşlarının aktığı zamanın sayfalarına damla damla acılar düşerken, onun yüreğindeki yangını görmek de insana acı verir.  Ben, o yangınlarla yaşadım onunla.  Onunla ağladım, onunla güldüm.  Onun diliyle konuştum, ama onun adımlarındaki duygusallığa bir fren koydum. 

Size Dr. Küçük’ü anlatıyorum... Benim gözümle, benim dilimle ve benim duygularımla Dr. Küçük’ü...

    İnsanlar bir yerlere geldi mi, bir erk olduğunu kendi halkına kanıtladı mı, mutlaka etrafında “dost” sandığı insanlar da bulunur.  O “dost” dediğimiz insanlar, zaman zaman bir kazanın içinde dönen kepçe gibi karıştır durur.  Bir sözü ona, bir sözü bir başkasına getirir götürür bazı insanlar, sırf bir rant elde etmek için.

Dr. Küçük büyük adamdı ama onun da derin duyguları ve etkileşimleri vardı.  Ne yalan söyleyim, onunla bir zamanı yaşarken, onun duygusal çıkışlarından rahatsız olmuşumdur.  Duygusallık dediğim şey, ani kararları, ani çıkışları ve kendisine  zarar verebilecek duygusallıktır.  O nedenle “birinci adamlarla çalışmak çok zordur” demişimdir.

Mutlaka her liderde bir güven ortamı doğar.  O güveni etrafındaki insanlarda arar ve bulur.  Hatta zaman zaman  gerçek anlamda güvendiği vefalı  insanlar, kendisini bir baba gibi, bir ağabey bir kardeş gibi görür ve ona yön verir.  İdealleri büyük olsa da,  o da insandır dersiniz.

Belki bu satırları okuyanların kafalarında bazı sorular oluşmuştur.  Oluşabilir.  Ben, bir dava adamını ve kendi duyguları ile olan iç kavgalarını, yanlışlara geçit vermeyişini, kabul edilmezlere bayrak açışını anlatmaya çalışıyorum.   Bir de değişen gençliğin ve karşılarındaki düşmanı iyi tanımanın düşünceleri...

   

O büyük adamın en zor yılları, elbette ki 21 Aralık 1963 ile başlar.  Rumların müşterek Kıbrıs Cumhuriyeti etiketini kullanarak ENOSİS’e giden yolu bulmaya çalışmaları ve ada Türklerinin Akritas Planı marifetiyle yok edilmesi hedefleri, Dr. Küçük ve arkadaşlarının verdiği onurlu savaş ve mücadele ile bertaraf edildi.

Hani basamaklar deriz ya... İşte arkamızda gördüğümüz ve “Bu uzun yolu nasıl yürüdük?” sorusunu sorduğumuz ayak izleri  ve  gerçeklerle buralara gelmişiz ama bunu idrak edememişiz...

Dr. Küçük, Zaman oldu kahırla yaşadı, zaman oldu kahırla ayakta kalmaya çalıştı.  Kurşunların sıkıldığı kanlı Noel’de, ne kadar ağladı bilir misiniz?  Çaresizliğinin çırpınışlarında Mehmetçiğin gelişini ne kadar bekledi, tahayyül edebilir misiniz?

            Kendi hayatını koyduğu bu dava uğruna hiç kendisi için yaşmadı.  Hep sizin için, hep bizim için, hep doğan çocuklarımız ve gençlerin geleceği için yaşadı ve var oldu.

            Şimdi size soruyorum onun büstüne çiçeklerinizi koyarken.  Onun için yazılan şiirleri okurken size soruyorum.  Onun geçtiği o uzun yolda yürüyecek misiniz?  Onun bayrağını taşımanın erdemini gösterecek misiniz?  Bunu soruyorum size!  Yoksa kanla, irinle ve acıyla vatan yaptığımız bu toprakları, şerefsiz bir çözüm uğruna her şeyinizi feda edip, kendi devletinizi ve kendi bayrağınızı fırlatıp atacak mısınız?

            Bu topraklar kolay vatan olmadı kardeşlerim.  Hiç kolay olmadı.  Onun için sizlere onu anlatmaya çalışıyorum.  Onunla bir kaderi paylaşan dava arkadaşlarının sürüklediği dava bayrağının anlamını bilmenizi istiyorum.  Var mısının kendi devletinize ve kendi Cumhuriyetinize, kendi bayrağınıza sahip olmaya?

     İşte sizi buralara kadar taşıyan Dr. Küçük, idealleri ile var olan ve hala içimizde yaşayan, o Dr. Küçük’tür.

    Bir kez daha onun aziz hatırası önünde saygı ile eğilir, Allah’tan ona gani gani rahmetgler dilerim.  Ruhu şad olsun...