Yeni nesillere bazı şeyleri hatırlatmak lazım.  Bilmediklerini öğretmek, unuttuklarını hatırlatmak ve esgeçilenleri dikkatlerine getirmek...

            Dr. Küçük’ün makaleleri başlı başına bir tarihtir.  İsviçre’den bir tıp doktoru olarak adaya dönüşü ile kendisinin kurmuş olduğu Halkın Sesi Gazetesi’ni, 14 Mart 1942 tarihi itibariyle yayına başlatmıştır. Belki bazı insanların kafasında bir soru belirecektir.

            “Bir doktorun ne işi var basın yayın işleriyle?”

            Evet bu sorunun cevabı, O’nun uzun ve mücadele dolu yıllarında verdiği ulusal kavgadadır.

            Dr. Küçük bir davanın anlatılmasında veya halkın uyanışında bir gazetenin yanınlanmasının, bazı fikirler üretilmesinin ve Rumların ENOSİS çığlıklarına cevap verebilmesinde çok önem arzettiğini o gençlik yıllarında idrak etmiş ki, kendi matbaasını kurarak kendi gazetesini yayın hayatına sokmuştur.

            Kendisi ile geçen o uzun zamanlarımda hatıralarını bana dikte ettirirken şöyle tanımlamıştı gazetesini ve gazetenin önemini:

            “Babam Mehmet Hüseyin Küçük Efendi ile Ortaköy’de bir kahvehanede bir akşam üstü otururken, Rumların ENOSİS hayallerini ve hala uyanamayan Kıbrıs Türklerinin sorunlarını tartışıyordu büyüklerim.  Ben de can kulağı ile onları dinliyordum.  O bir uyanıştı esasında.  O uyanışın ilk kıpırtıları ve ilk hareketi gibi...  Orada oturanlardan birisi şöyle demişti: Bu HALKIN SESİNİ KİM DUYURACAK?  İşte o an bende bir şimşek çakmıştı.  Çıkaracağım gazetenin adını “HALKIN SESİ” koymalıydım.  Ve nitekim öyle yapmıştım.”

            Hatıralarına bu ifadelerini koyduğumu anımsıyorum.

            Halkın Sesi Gazetesi, Dr. Küçük’ün mücadele yıllarının en büyük anahtarı oldu.  Sadece ona değil, bütün Kıbrıs Türkü’nün ulusal davasının anahtarı oldu diyebilirim.  Bugün sekseninci yaşını tamamlamaya çalışan Halkın Sesi, hala Kıbrıs Türkü’nün nabzını tutuyor.

            Bazı insanlar Dr. Küçük’le Denktaş’ın verdikleri uzun mücadelenin detaylarına inmezler.  Hatta yeni yetişmekte olan gençler, dava adamı olarak Rauf Denktaş’ı görürler.  Halbuki Dr. Küçük Halkın Sesi’nin ilk nüshasını yayınladığında, Rauf Denktaş henüz İngiliz Okulu’nda bir talebeydi.  Onların tanışmaları Denktaş’ın Dr. Küçük’e yazmış olduğu mektuplar gerçekleşir ve gelişir.  Dr. Küçük haftanın belli günlerinde kliniğinde halka bedava bakmaya başlayınca, halkın uyanışı da derinleşmişti.  Halkın Sesi’nin günlük gazetelerini bütün köy otobüslerine verir, böylece gazete yazıları köy kahvehanelerinde toplu halde okunurdu.  Böyle böyle uyanmıştı bu halk.

            Dektaş’ın Londra’dan hukuk adamı olarak dönüşüyle mücadele çemberi genişletilmişti.  Artık onların etrafında bir çok aydın yer alıyordu.  Önlerindeki sorun, kolay çözülecek bir sorun değildi.  Toplu halde yapılan köy gezileri ve atılan nutuklar, o güçlü dava anlayışının yansımalarıydı.

            Önce halk, sonra da Türkiye uyandırılmalıydı ENOSİS’e karşı olan mücadelede.  Ve TAKSİM tezimiz öyle gelişmişti.  Meydanlarda yapılan o meydan mitingleri, ateşli nutuklar hala hafızalardadır.  Türkiye’nin bütün illerinde yapılan o devasa mitingler, Türk halkının yüreğinde katmerlenen bir ulusal dava haline dönüştü.  Artık Anavatan uyanmıştı.

            VOLKAN, KARA ÇETE, 9 EYLÜL VE TMT’nin kuruluş süreci de bu mücadele yıllarında hayat buldu.

            Bütün bu mücadelenin en önemli psikolojik savaş silahı, gerçekten Halkın Sesi gazetesinde yazılan yazılar ve milli yorumlardı.  Özellikle Dr. Küçük’ün her gün başmakale olarak çifte yıldızlı yazısı, hem İngilizleri, hem de Rumları rahatsız etmişti.

            Bu süreç içinde de Vakıfların Türklere devri mücadelesi sürüp gitmiş ve Dr. Küçük onu da başarmış ve Vakıflar’ın Türklere devrini sağlamıştı.

            Dr. Küçük’ün kendi gazetesinde yazdığı imzasız yazıların hesabını bulmak hayli zor.  Lakin onun bütün yazıları, çok güçlü ifadelerle çok güçlü fikirleri oluşturur.

            Halkın Sesi bugün bile günlük yayınında O’nun eski makalelerini yayınlar ki, bu da bize değişmeyen Rum zihniyetini anlatır.  O nedenle gençlere bu makaleleri okuyunuz, diyorum.

            Mesela Dr.Küçük (1942-1981) dönemini kapsayan makaleleri, tam dört cilt olarak Dr. Fazıl Küçük Vakfı tarafından basılmıştır.  Bu makalelerin derleyicileri ve yayıncıları da, Yrd. Doç. Dr. Osman Yıldız ve Öğretim görevlisi Güven Arıklı’dır.

            Bu çalışmalarından ötürü bu iki akademisyeni kutlamak isterim.

            Üniversitelerimizin tümünde “İletişim Fakülteleri” vardır.  Bu fakültelerin öğrencileri için çok önemli kaynak olarak, bu dört ciltlik makaleleri verebiliriz.  Bundan güzel çalışma mı olur?  Herşey el altında ve fihristlenerek yazılmış.  Şayet öğrenciler bu dört ciltlik kitaplardan yararlanarak mezuniyet tezlerine maya yaparlarsa, ne ala kendilerine...

            O nedenle tarihimizi hatırlama ve gelecek nesillere aktarma adına, Dr. Küçük’ün bütün makelelerinin okunması gerektiğini düşünüyorum ve tüm gençlere bunu yürekten öneriyorum.

            “Dr. Küçük’ün makalelerini okuyunuz!”