Geçen günkü gazetelerde Dr. Necet Ünel’le ilgili bir ölüm haberi vardı. Hani günlük alışkanlığımızdan hep gazetelerin son sayfalarını çeviririz ya, işte öyle bir sayfa çevirişimde görmüştüm o değerli doktor, mücahit ve dava adamı Dr. Necdet Ünel’in fotoğraf ve ölüm ilanını.
         
Zaman zaman kendimi tarttığımda, naçizane bir ifade ile, galiba kıyısından kenarından ben de o tarihin bir parçası olduğumu düşünürüm.  Neden mi?  Ülkenin kaderini belirleyen nice lider ve dava adamları ile birlikteliğimiz ve onlarla geçen günlerimiz, sürekli birşeyler yazmamıza ve üretmemize neden oluyor. 
           
Tabii ki insanın bütün dostları ve kendine yakın olan veya kendine yakın hissetiği insanlar teker teker hayatından çekip gidince, yüreğine bir hüzün çöküyor.  Bu hüzün, anlatılamıyacak kadar derin ve acıtıcıdır.
           
İşte bir hüzün daha çöküverdi yüreğime Dr. Necet Ünel’in bu dünyadan göçü ile.  İki çocuğumun dünyaya gelişinde eşimin doktoru ve şaka ile karışık güzel konuşmaları ile ünlü milliyetçi Dr. Necet Ünel...
           
Onun hayat hikayesi, bence bir romana konu olacak kadar derin ve anlamlıdır.  1926 yılında Limasol’da dünyaya gelen Dr. Necet Ünel, tıp eğitimi için İstanbul’a gider ve İstanbul Tıp Fakültesi’nden Kadın Doğum uzmanı olarak mezun olur. Daha sonra ikinci ihtisasını Viyana Üniversitesi’nde tamamlar ve D.G.O. ünvanı ile Kıbrıs’a dönüp kadın doğum kliniğini açar.  Sanırım adaya gelen ilk veya ikinci kadın doğum uzmanıydı.  İşte o Viyana macerası onun hayatına bir Avusturyalı kadını sokmuştu.  Kendi mesleğinden bir hemşireydi anımsadığım kadarı ile hayat arkadaşı olarak seçtiği sarışın ve bir film yıldızı kadar güzel kadın.  Yani çocuklarının anası.
           
Hiç de kolay değildi bir doktorun yabancı uyruklu bir kadınla hayatını birleştirmesi ve Kıbrıs’a yerleşmesi.  Ben kendi gözümle Viyanalı karısını hep “yalnız bir kadın” olarak gördüm ve algıladım.  Hep kendi dünyasında, çocuklarının analığında çağdaş ve güzel giyimli kültürlü bir kadındı eşi.
           
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile Türk ve Rum Cemaat Meclisleri oluşmuştu.  Genç ve topluma güven veren bir kişi olarak Dr. Necet Ünel 1960 seçimlerinde T.C.M. Üyeliğine seçildi ve As Başkanlığa getirildi.  Sanırım işlerinin yoğunluğundan ve bir de gizli teşkilat meselelerinden olsa gerek, 1961 yılında bu görevden ayrıldı.  Haksız da değildi.  Mesleğinin doruğunda kliniğini politika uğruna ihmal etmeye başlamıştı.  İşte o farkındalık, onu politikadan arındırdı ve yeniden işinin başına dönmesine neden oldu.
           
Aradan hayli zaman geçince de 1970 yılında, Temsilciler Meclisi Türk Üyeliği’ne milletvekili olarak seçildi. Lakin şu “Temsilciler Meclisi Üyeliği” meselesini açmam gerkecek herhalde.
           
Malum 16 Ağustos 1960 yılında ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir Cumhurbaşkanı, bir de Cumhurbaşkan Muavini vardı.  Makarios Rumların başkanı, Dr. Küçük de Türklerin başkanı idi.  Tabii ki Kıbrıs Anayasası’nın öngördüğü 70:30 esasına göre Temsilciler Meclisi de paylaşılmıştı diğer görevlerde ve haklarda olduğu gibi.
           
21 Aralık 1963’te Türkler Makarios ve hempaları tarafından Kıbrıs Cumhuriyeti’nden dışlanmışlar ve bütün Türk hakları işgal edilmişti ama, Türklerin o günlerde gerçek bir “devlet yapısı” henüz oluşmadığı için, bütün kendi seçimlerini Kıbrıs Cumhuriyeti anayasa ve seçim yasasına göre kendi bölgelerinde yapıyorlardı.  Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi’nin seçimlerinde de aynı uygulama vardı.  Mesela Dr. Küçük’ün tek aday olarak göreve gelişi, aynı kriterler içinde olmuştu.  Dr. Küçük’ün emekliye ayrılmasında ve Rauf Denktaş’ın ilk kez seçimlesinde de uygulama oydu. Yani “Cumhurbaşkan Muavini” seçimleri.  Temsilciler Meclisi Türk Üyelikleri de aynı anlayış içinde oluyordu.  Ta ki Mutlu Barış Harekatı olsun ve ilk kendi Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kurup, daha sonra ce KKTC’yi kurana kadar...
           
Bunları Dr. Necet Ünel’in toplum siyasetinde ve toplum hayatındaki yerini ve rolünü anlatmak için yazıyorum, sırf tamamlayıcı olması açısından.
           
Şayet 21 Aralık 1963 olaylarına dönecek olursak, rahmetlik Dr. Necet Ünel’i mücahit üniformaları içinde görürüz.  O bir TMT’ci, bir doktor, bir fikir adamı ve bir siyasetçiydi.  Yani halkın medar-ı iftiharı bir değerdi.
           
Genel Komite ve sonrasında alınan kararlarda Meclis Başkanı olduğu zamanlarda, bazı kararları onun onayına sunardım.  O karar ve muhtıraları okur, icab ederse bir yerlere şerh düşer veya metinden çıkartırdı.  Makamına her gidişimde bana kahve ikram etmeden beni bırakmazdı.  Lakin hayat hiç de tahmin edildiği gibi sürmez.  Yılarca aşık olduğu, taptığı eşi onu Viyana’da yaşamaya zorlamıştı.  Belki zorlama kelimesi birazcık ağırdır.  Belki şartlar onu oraya sürüklemiş ve “Biraz da eşimin ülkesinde bir ömür geçirelim” anlayışı içinde herşeyi arkadında bırakarak Viyana’ya gitmişti.
           
Tabii ki onun 1974 sonrasında ve öncesinde teknesi ile balık avcılığı ve dalgıçlığı olduğunu da ifade etmem lazım.  Ne kadar spor ve deniz tutkunu bir insandı.
           
Onunla yıllar önce 1988 yılında Turizm Bakanlığı’ndaki görevlerim nedeniyle gittiğim Viyana Turizm Fuarı’ndaki KKTC pavyonunda buluşmuştuk.  Ada dışında yaşayan Türklerin en büyük beklentisidir bu türdeki fuarlardır. 
           
“Memleketten kardeşlerim gelmiş.  Gidip onlarla şöyle bir hasret gidereyim” dercesine gelirler Türk pavyonlarına.  
           
Dr. Necdet Ünel’in eşi ile KKTC standına gelişi de öyle olmuştu.  Onunla yıllar sonra buluşup kucaklaştığımızda ne kadar mutlu olmuştu size anlatamam. Kendisine Kıbrıs’ın kendine özgü helliminden, pilavuna ve zeytinlisinden ikram ettiğimizde gözleri dolmuştu.
           
“Memleket yemeklerini ne kadar özlemişim...” demişti kulağıma.
           
Onun eşi ile gelişi de hayli ilginçti.  Yine eşi çağdaş görünümlü haliyle, omzunda kürkü olduğu halde pavyonumuza gelmiş, Dr. Necet eşinin omzundan kürkünü almış ve ona oturması için bir sandalye sürmüştü.  Ne kadar kibar bir insandı Dr. Necdet...
           
Kendisi ile sohbetimizde haberleşme sözü vermiştik ama bir türlü haberleşememiştik.  Belki diyorum... Belki yazmış olduğum Kıbrıs gerçeklerini anlatan kitaplarımdan ona gönderseydim çok mutlu olacaktı.  İşte öylesine geçer zaman ve böylesine önemli değerleri kaybederiz, ardından da derin bir keder duyarız.
           
O şimdi bu dünyadan göçtü gitti ve arkadında çok derin izler bıraktı.  Belki Kıbrıs halkı onun anısına bir gece düzenler ve onu yad eder.  Belki onun adını bazı sokaklara verirler.  Belki bir gün kısmet olur, onun Viyana’daki mezarına gider ve bir demet çiçek bırakırız.  Kıbrıs’ta vefat etmiş olsaydı, ona meclis önünde görkemli bir tören yapılacaktı.  Ama kısmet böyleymiş.
           
Velhasıl ne söylesek boş.  Dr. Necet Ünel bu dünyadan göçtü gitti ve ardında unutulmaz anılar bıraktı.  Allah ona gani gani rahmetler versin diyorum.  Onu asla unutmayacağız...