1974 yılından beri Türk lirası kullanıyoruz. Farklı bir para birimi kullanabilir miydik? Bu bir tartışma konusu. Kırkdört yıldır T.L kullanımı yanında kuzey Kıbrıs’ta Japon Yeni ve Çin Yuanı  dışındaki döviz sayılan tüm para birimlerin günlük alışverişlerde ve dış ticaret amaçlı kullanılmakta olduğu da biliniyor.
Şimdi gel de sen şu anda ve 40 yıldır yaşanmakta olan döviz krizlerini köydeki Ayşe teyze, mahalledeki Hasan dayıya anlat. Nasıl anlatırsın?
Sağolsunlar, DAÜ’de finans dersleri aldığım iki güzide akademisyen Mehmet Civelek ve Serhan Çitçioğlu tüm ciddi ve kendine özgü matematiksel ve statistiksel finansal çözümlemeler yanında bu işlerin basit pratiğini de vurgulamadan geçmediler. Mal ve hizmetlere karşı satın alma gücü ile desteklenen talepler gibi, uluslararasında geçerli para ve değerli kağıtlara da ya alışverişlerde kullanılmak ya da güvenli tasarruf araçları olarak talepler oluşmaktadır. Böylece dolar gibi, sterling pound gibi ya da avro  gibi para birimlerine karşı oluşan taleplerin iniş çıkışına göre, bu paraların fiyatlarıya da döviz kurları, yerli paralar karşısında artabiliyor ya da azalabiliyor.
Ama döviz kurlarını etkileyen ve etkileyebilecek olaylar sadece bununla da kalmıyor. Halen dünyada en yaygın olarak kullanılan satın alma birimi olan dolar, pound ve avronun yerli para cinsinden değerleri,  en başta yaşanılan ülkenin ekonomik performansından tutun, bu ekonominin geleceği ile ilgili beklentiler ve tahminlerden tutun, ülkenin siyasal sorunlarına ve ilişkilerine çözüm üretme kapasitesine kadar birçok görünen ve görünmeyen ilişkiler ağlarında yaşanan durumlar etkiliyordoların fiyatını; ve zincirleme olarak sterlinin, avronun.
2. Dünya savaşının baş galibi ABD, soğuk savaş öncesinde de sonrasında da küresel yaygınlıktaki dolar gücünün tabii ki farkında ve bu enstrümanı kullanabileceğinin bilgisi ve bilincinde. Özellikle ileri düzeydeki kimya-ilaç sanayileri ürünleri, otomotiv ve yüksek teknolojili savunma sanayi ürünlerini kendi başlarına üretemeyen ülkeler, bu ihtiyaçlarını karşılarken döviz cinsi paralar ya da altına ihtiyaç duyuyorlar ve talep ediyorlar. 
İleri sanayi ülkelerine yapabildikleri ihracat karşılığı, turizm gelirleri ,doğrudan yabancı yatırım ya da borçlanarak elde edilen döviz cinsinden paralarla, dış alım-satım dengeleri sağlanmaya çalışılıyor.
Burada, yukarıda sözün ettiğim uluslararası ekonomik ve finansal ilişkiler içerisinde, kalkınmakta olan ülkeler aleyhine endazenin ölçüsünün kaçtığı yer, gelişmiş ekonomilerin ürettiği ürünlerin çok yüksek katma değere sahip olmalarına karşın, çağdaş gelişmişliği yakalayamamış ya da az yakalayabilmiş ülkelerin yarattığı katma değerlerin eşdeğer olmaması, olamamasıdır.
Bir çiftçi  bir traktör için, ne kadar  ürününün karşılığı olan parayı ödemek zorundadır. Bu traktör günümüz otomasyon teknolojisiyle birkaç günde üretilirken, hatta belki de saatler içerisinde, ayları belki de bir yılı bulan üretim faaliyetlerini düşünün.
Bir cep telefonu kaç kuzu, kaç ekmek eder? Ve bu mallar ne kadar sürelerde üretilebilir, yaratılan katma değerler ne kadardır? Soruları uzatmak ve üzerlerinde düşünmek gerekli ve yeterlidir, dövizin, enflasyonun temel nedenlerini anlayabilmek için.
Bu gibi durumlarda özellikle halk nezdinde alınabilecek ilk önlemlerden birisi, dövizle satın alınabilen ürün ve hizmetlerin mümkün olan alt düzeylere çekilmesidir. Örneğin dolar ödeyerek aldığımız benzin tüketimini azaltmak için, alınabilecek bir sürü önlem sayılabilir. Yemeden içmekten lüks ve ithal olanlar da azaltılabilir.
Ama yüksek döviz fiyatlarına karşı verilebilecek orta ve uzun vadeli mücadele yöntem ve önlemleri en etkin ve kalıcı olanlardır. Bunlardan ilki daha fazla çalışarak daha fazla üretmek ve satmaktır. Üretimlerimize katma değeri yüksek ve ihracata yönelik ürünler yanında, ithali ikame edebilecek ürünler de üretilebilmesi sağlıklı bir  yoldur.
Kuzey Kıbrıs’ta üniversite öğrenim kalitesinin artırılmasında ciddi planlamalar ve yatırımlar gereklidir. Bu topraklarda teknoloji üretilebilir ve satılabilir de. Bunda da herhangi bir ambargo etkili olamaz.
T.C’den kuzey Kıbrıs’a akıtılan su ile  daha yüksek nitelikli, ve katma değeri yüksek tarımsal ürünlerin üretilmesine bir an önce geçilmelidir. Sözünü ettiğim organik tarım faaliyetlerinin bir an önce başlatılması ve sürdürülebilir kılınmasıdır.
Devletimiz eğer varsa hiç zaman geçirmeden, acil bir kalkınma seferberliği içerisinde, var olan donanımlı ve yetişmiş insan kaynaklarımızı harekete geçirecek projeleri harekete geçirmelidir.
Yetişmiş insan kaynaklarından azami düzeyde yararlanabilmek diğer ülkeler için olduğu gibi, bizler için de mucizeler yaratmasa da dar boğazları aşmamıza yardımcı olacağı bilinmelidir.
Bir de burada yazmak zorunda olduğum, kamu sektörü veya özel sektörde olsun, belli bir yaşam standardı üzerindeki gelirlerin ve birikimlerin, yatırımlara dönüştürülmesini sağlayacak cazip finansal enstrümanların yaratılarak, acil projeler için mali kaynaklar yaratılırken, bizzat halkımızın da kalkınma seferberliğine etkin katılımının ve desteğinin sağlanmasıdır.
Tüm bunların da yapılabilmesi için bilgi birikimi, know-how ve akıl yanında HEYECANA da gerek vardır. Kamu diplomasisi şart!