İsmail BOZKURT

Aylarca seçimi ağzımızda sakız yaptıktan sonra, haftalardır devamı niteliğindeki “hükümet” konusunu konuşup duruyoruz. 23 Ocak (2022) seçimi üzerinden bir aya yakın zaman geçti. Yeni hükümet kurma çalışmaları kabak tadı verecek kadar uzadı. İncir ipi gibi! Politik gülmece dizisi izliyor gibiyiz. Oysa Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz hükümet kurma görevini UBP Genel Başkanı Faiz Sucuoğlu’na vereceğini açıklamıştı.

Sonuçta diziye final yapılacağı ve yeni bir “UBP – DP - YDP ortaklığı” kurulacağı açıklandı ama hükümetin Pazartesi günü belli olacağı söyleniyor. Gerçekten final mı olacağını, yoksa sil baştan mı başlanacağını zaman gösterecek.

Rahatsız edici bir süreç!

Sayın Faiz Sucuoğlu, UBP Kurultay süreci ile seçimde iyi performans gösterdi Onun liderliğindeki UBP’nin seçimdeki başarısı, “görünür” bir durumdur. Güçlü parti tabanı, kamuoyu desteği ve son dönemde gösterdiği performans, ona UBP içindeki çeşitli dengeleri (kişiler arası, bölgeler arası vs.) ve dengesizlikleri (kadınsız siyaset) bir anda değiştirme ve daha sağlıklı, daha kabul edilebilir bir duruma getirme gücü ve olanağı verdi.  

Sayın Sucuoğlu yeni hükümetin kuruluşundaki iki önemli konudan söz etti: İstikrar ve denge! Hükümet kurulması yönünde uzlaşma olduğuna göre, sözü edilen denge, partiler arası denge değil, UBP içindeki “iç sorun” nitelikli denge olsa gerek! Bana göre parti içi dengenin vurgulanması yadırgatıcı ama ne yazık ki “UBP gerçeği” ve bizim siyaset kurumumuz bu!

Sayın Başbakan’ın, dengeden söz ederken partisinde var olan statükolaşmış dengeleri mi koruyacağını, yoksa yeni dengeler mi oluşturacağını ancak yeni hükümetini açıkladığında görebileceğiz. Eğer var olan dengeleri peşinen kabul edip hükümetini ona göre oluşturursa, bu dengelerin daha da kemikleştiğini göreceğimizi kestirmek zor değil!

Vatan’da Salı günleri yayımlanan yazılarımı Pazartesi günleri gazeteye ulaştırırım.  Bu hafta Pazartesi günü planlanmış bazı işlerim olduğundan, yazıma Pazar akşamı son biçimini vermem gerekti. Bu bakımdan kesinleşen yeni hükümet konusunda görüş belirtmem ancak haftaya olabilir. Elbette buna gerek duyarsam.    

(GÜYA) ULUSLARARASI HUKUK

Ne ilginçtir ki biz aylardır seçim/hükümet derdi çekerken dünya savaş olasılığı kaygısı ve korkusuyla karşı karşıya: Rusya Ukrayna’ya saldırdı saldıracak. Ya da dünya, “Rusya saldırdı saldıracak diplomasisi” ile “çalkalandırılıyor” belki de!  

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, namı diğer Mülkiye’de “Uluslararası Hukuk” dersini Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi uluslararası hukuk uzmanlarından biri olan, hocam merhum Prof. Dr. Seha Meray’dan aldım. Süreç içinde, uluslararası ilişkilerdeki gerçekleri öğrendikçe, niye “hukuk” kavramının kullandığını çok yadırgadım. Olanak bulsam hocama sorardım, öyle bir hukuk yok çünkü! Evet, uluslararası toplum bağlamında bazı kurallar/normlar var ama bunların geçerliliği, “çıkar ve güç”le biçimlenip ete kemiğe bürünebiliyor. Tabii güç, her zaman çıkarın önünde gidiyor. Başka bir deyişle, hangi devletin çıkarının öne çıktığı konusu, gücüyle doğru orantılı olarak işlevleşir ve bunun doğal sonucu, uluslararası ilişkilerde “Orman Yasası”nın egemen olmasıdır.

İnsanlık, bireysel ve toplumsal ilişkilerde, faşizm ve diktatörlükler dışında Orman Yasası’nı çoktan geride bırakarak “hukuk devleti,” “hukukun üstünlüğü,” “anayasalı devlet yönetimi, ”temel hak ve özgürlükler” konularında dev adımlar attı ama uluslararası ilişkilerde, masallardaki “arpa boyu” kadar bile yol alınamadı ve “Orman Yasası” geçerliliğini korudu. Üstüne üstlük çağdaşlaşan Orman Yasası’na “meşruiyet” de kazandırıldı. Bunu sonucu olarak, insanlığın gelişmesi sürecinde kısasa kısasla başlayan hukuk, insancıl boyuta dönüştü ama (güya) uluslararası hukukta,  çağdışı “misilleme” biçiminde süregidiyor.

EV ALMA KOMŞU AL”

Hem genelde, hem Ukrayna özelindeki başrol oyuncuları, güya dünya düzeninin koruyucuları olan BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri olan Rusya, ABD, İngiltere! Fransa’yı pek takan yok! Çin ise “pusuya yattığı” izlenimini veriyor.

Sorunun ana sahibi olması gereken AB bu konuda da tam bir “cüce,” bölük pörçük, etkisiz!

Tam bir “tencere dibin kara, seninki benden kara” durumu ve bir tahtaravalli söz konusu! Rusya saldırgan olduğunu çok kez, özellikle Kırım’ı işgal edip topraklarına katmakla “göstere göstere” kanıtladı. Ama diğerlerinin de “sabıkaları” var.

Sonuçta olan Ukrayna’ya, Ukrayna Halkı’na oluyor.  

Rusya Ukrayna’ya saldırır mı, ya da onu işgal mı eder, yoksa bütün karşılıklı suçlamalar “kirli diplomasi” oyunları mı bilemeyiz ama açıkça görünen bir şey var: Ne yazık ki öyle de olsa, böyle de olsa bu dünya düzeni daha da çok süreceğe benziyor: Dünyanın “dayıları” dayılıklarını yapacaklar, “dünya delileri” deliliklerini sürdürecekler.

Bizim için bu durum, geçen haftaki yazımda konu ettiğim Rum papazların silah eğitimi almaları gibi, aslında zaten bilinen bir gerçeğin yeniden “görünür” olmasından başka bir şey değildir ve Kıbrıs Türkleri’nin en temel sorununun “güvenlik/var olma” olduğunu bir kez daha bize anımsatmaktadır.

Ukrayna ise bizim gibi coğrafyasına küssün: Atalarımız boşuna “ev alma komşu al” dememişler.