Bir insan tanıyorsunuz kitapta! O’nun yaşamını, zevklerini, alışkınlıklarını, düş kırıklıklarını, mutluluklarını, sözün kısası bir insanı insan yapan çok şeyi bulursunuz.

            Bir iş insanını tanıyorsunuz. Kızı Müge Şevketoğlu’nun deyişiyle “hayatının her devresinde ölümle burun buruna gelmiş, “göçmenliği” yaşamış, yediği her darbede tekrar tekrar ayağa kalkıp yaşamını yeniden kurmuş,” sessiz ama kırılgan yapısıyla hep kendi yolunda ilerleyen, kararlı, hedeflerinden şaşmayan, zorluklar, olanaksızlıklar, çelme takmalar vs içinde düşe kalka nasıl bir yerlere geldiğini görüyorsunuz, o insanın!

Bütün bu yaşam koşulları ve savaşımı içinde,  arada -ilgi alanınız içinde olsun ya da olmasın-, denize ve avcılığa tutkun bir insanı da tanımış oluyorsunuz.  

O iş insanının özelinde Kıbrıs Türkleri’nin ticari/iktisadi tarihini ve bu alandaki kurumsallaşma serüvenini de izliyorsunuz.

            Bir direnişçi, bir mücahit var kitapta! Kararlı, azimli, özverili, yiğit, yürekli bir direnişçi! Sınırsız bir yurtseverlikle çıkıyor karşınıza!

            Bir “istihbaratçı” çıkıyor karşınıza! Kıvrak bir ticarî zekânın, nasıl ustaca ve başarılı/sonuç alıcı biçimde “istihbarat” için de kullanıldığına tanık oluyorsunuz.

            Baf’ın kendine özgü havasını, toprağını, insanınını, yaşam biçimini, kültür ve geleneklerini, bir canlı tanıktan/bir Bafidi’nin ağzından okuyorsunuz.

            Kıbrıs Türkleri’nde, -ne yazık ki- kimsenin yadsıyamayacağı bir “gerçeklik,” yaşamın parçası oldu: “Güçlü “politik güç” kazanma eğilimi!” Hüseyin Şevketoğlu özelinde ise, çok kolayca siyasete girebilecek ve bu yolda tırmanışa geçme olasılığı yüksek bir kişinin siyasetten kaçışı söz konusu!       

İSTİHBARATSIZ SAVAŞ/MÜCADE (Mİ?)

Dünyada yaşanmış herhangi bir savaşın “istihbarat” boyutunun olmaması, pek olanaklı ve gerçekçi görünmüyor. Savaşın/mücadelenin ikiz kardeşi gibidir istihbarat ve yakın tarihimizin/varoluş savaşımımızın gereği gibi ve gerektiği kadar yazılmayan bir boyutudur. Oysa bizde de inanılması zor istihbarat olaylarının yaşandığını biliyoruz. Kendi toplumunda “hain” damgası yemeyi göze alarak uzun sure karşı toplumun içinde yaşayan, -gizli kahraman- istihbatçılarımız bile var.

Yakın tarihimizin, bu bağlamda varoluş savaşımımızın/direnişimizin, genel anlamda gereği gibi ve gerektiği kadar yazıldığını düşünmüyorum. Özellikle işin istihbarat boyutu, hiç denecek kadar az, o da bazı değinmeler biçiminde yazıldı. Üstü örtülü olarak! Hüseyin Şevketoğlu’nun anılarıda, -ilk direnişimizi yaşayan, iyi bilen ve araştıran bir kişi olarak,- ilk kez karşılaştığım istihbarat olaylarının çok ilginç olduğunu vurgulamam gerekir.

ANI KİTAPLARININ İÇERİĞİNDE ARTI DEĞER

            Toplumsal belleğin önemini, hatta yaşamsallığını her vesile ile dile getiren birisiyim. Bundan dolayıdır ki yazıya geçen her anıyı önemseyip değerli bulurum. Başka kimsenin yazmadıklarını yazmanın anıya artı değer kattığını da savunurum.

Hüseyin Şevketoğlu’nun “Dikey Uçuş”u böyle bir anı kitabı! Toplumsal belleğe yaptığı çok yönlü katkı yanında, başka kimsenin yazmadıklarını da anlatması bakımından ciddi bir artı değere sahip!

                Anı kitaplarında genellikle yapılan bir hata vardır: Kişinin, üstüne görev olmayanları da anlatmaya kalkması! Hele hele anlatılanlar, anılar içine iyice “yedirilmezse” yazılanlar  çok fena sırıtır. Bizde bu eğilim, genelde Kıbrıs Sorunu’nu anlatma biçiminde ortaya çıkar. “Dikey Uçuş”ta bu yok ve bu da kitap için başka bir artı değer!