İsmail BOZKURT

Ne demişti Orhan Veli “Cımbızlı Şiir”inde: “Ne atom bombası / Ne Londra Konferansı / Bir elinde cımbız, / Bir elinde ayna; / Umurunda mı dünya!”

Sanki bizim için yazılmış. Dünya yanıyor, memleket yanıyor ama siyaset post kavgasında! Sidik yarışında da denebilir. Sanki bu dünyada değilmişiz gibi!

Ülkemizin ve siyasetin ne denli berbat bir durum içinde olduğu açıktır. Yakın siyasal tarihimizin “en berbat” durumu içinde olduğumuz anlayışının baskın olduğu da çok açıktır.

Öyle midir gerçekten? Yoksa unutkanlık dolayısıyla mı bu sonuca varılıyor?

Kişi olarak son 60 yıllık siyasal tarihimizin yalnız canlı tanığı değil, çoğu dönemlerinin etkin unsuruyum. 2014’te yayımlanan “Kıbrıs Türk Halkı’nın Siyaset Kurumu Üzerine Deneme” aslı kitabımda, tanıklığımın ve etkin unsur olmamın yansımaları, çok kısa ve öz olarak yakın siyasal tarihimiz de var. Akademisyen değilim ama bu konu üzerinde çalışmalarım, yoğunlaşmalarım oldu. Yakın bir tarihte iki kalın cilt halinde siyasal anılarımı da paylaşacağım.

Tanıklığıma, çoğu dönemlerin aktif unsuru olmama, yaptığım çalışmalara baktığımda, içinde bulunduğumuz siyasal durumun “en berbat” olmadığını söyleyemem ama kesinlikle böyle olduğunu da söyleyemem, çünkü yakın tarihimiz yalnız “berbat” değil, “en berbat,” hatta “çok feci” durumlarla doludur.  

DE FACTO DEVLET DÜZENİ

 “Devlet yönetimlerinde, gelenekler sisteme biçim verecek kadar önemlidir. İngiliz sisteminde, yazılı kurallar gibi gelenekler de belirleyicidir. Süreç içinde KKTC’de de parlamenter olan devlet sistemini etkileyen ya da biçimlendiren uygulamalar, gelenekler, olgular doğdu. Hep ve ısrarla vurguladığım gibi popülizm sistem haline geldi. Sonuçta de facto bir devlet düzeni doğdu. Bu “de facto” devlet düzenin dayandığı beş unsur var. Şöyle:

-Rant kültürü (popülizm, patronaj, yağma/ganimet anlayışı)

-Çatışma kültürü, ötekileştirme

-Siyasal erki kamuya yandaş istihdamı ile eşdeğerde görme anlayışı

-Herkesi potansiyel ‘erdemsiz (kötü/kötü niyetli/suçlu)’ gören, bu bakımdan herkesi potansiyel erdemsiz sayan, bürokrasi/kırtasiyecilik tutsağı bir kamu yönetimi

-Cevizcinin çuvalından oynama alışkanlığı

-‘Yapanın yanında kalır’ anlayışı (Kurumlaşmama, kurumlaşamama,  sistemsizlik, kuralsızlık, kurallara boş verme, yaptırımsızlık, denetimsizlik)

Ortaya çıkan bu de facto devlet düzeni, güçler ayırımının olmadığı; fren ve dengelerin oluşmadığı bir düzendir.”

Yukarıdaki alıntı “Kıbrıs Türk Halkı’nın Siyaset Kurumu Üzerine Deneme” adlı kitabımdan. Yani bunlar kendi saptamalarım!

Böylesi de facto bir düzenin olduğu bir yerde elbette ki “bakanlık” kavgaları hiç bitmez. Milletvekillerini bakan olma yarışı içine sokar, bakanlık kavgaları yaratır, parti içi ve bölgeler arası dengeler hükümet oluşumunda belirleyici olur. Sonuçta son dönemlerde de gördüğümüz gibi iş ayağa düşer, düştükçe düşer. Siyasetin saygınlığı yerlerde sürünür.  

Aslında son gelişmeler hiç de sürpriz sayılmamalı, çünkü UBP’deki parti içi ve bölgeler arası dengelerin hükümet oluşumundaki belirleyiciliği biliniyordu ama Sayın Sucuoğlu hükümet kurarken bunu açıkça dillendirdi ve kabinesini, göstere göstere parti içi dengelere oturttu. Üstelik bunu partisinin ciddi kazanımı olan genç/yeni milletvekilleri ile kadınları tümden dışlayarak yaptı. Bol bol da mavi boncuk dağıttı, her vesileyle bakanlık sırasının diğer milletvekillerine de geleceğini söyledi.

Sonuç ortada: Berbat, berbatın berbatı!

SON OLARAK

            Genel hava ya da genel algı bu berbat durumu iki nedene bağlar: Müdahaleye ve parlamenter sisteme!

Öyle midir gerçekten?

Eğer görüntüye bakarsanız öyledir. Daha doğrusu öyle görülür.

Ama eğer benim gibi, -eğer varsa- müdahalenin kendiliğinden olmadığı, “davet” üzerine yapıldığı görüşünde iseniz ve uzun siyasal yaşamında bunun tanıklığını yapmışsanız; sorunun parlamenter sistemden değil, sistemin yozlaştırmasından ve “berbat” duruma düşen siyaset kurumundan kaynaklandığından eminseniz ve bunu açıklayabilecek durumda iseniz, tek sorumlu görürsünüz: Siyaset kurumu!

Hiç kuşkunuz olmasın. Bu ülkenin temel sorunu, sorun çözemeyen, sorun üreten ve kendisi de sorun olan siyaset kurumudur. Başka sorunlar da var kuşkusuz ama temel sorun budur, siyasetin ta kendisidir.