İsmail BOZKURT

Bu sayfada, kamu yönetimi yazılarıma çokça konu olur. Bugün de -bazı yaşananlar dolayısıyla bu konuyu ele alacaktım. Değerli dostum Kenan Mortan’ın, yoğun bilgiler içeren ve her zaman zevkle, ilgiyle okuduğum son yazısındaki bir cümle yazımın özeti olacaktı: “Almanya Ocak ya da Şubat’a dek sürüp gidecek bir koalisyon görüşmesine sahne olacak, ama bütün bunlar olup biterken, Almanya’nın güçlü kurumsal yapısında devlet denilen aygıt tıkır tıkır işleyecek.”          

Tam da gereksinimimiz olan ama bizde olmayan bir şey! Bizde hükümet olsun ya da olmasın devletin kurumsal yapısı ne yazık ki tıkır tıkır “işlemiyor.” Devletin kurumsal yapısı dereken, kamu yönetiminin bu yapının temel taşlarından olduğunu hatırlatmış olayım ve ne yazık ki kamu yönetimimiz, tekır tıkır işlemeyi bir yana bırakın, tam bir “işkencehane!”

Bu konuyu, gerektiğinde başka bir yazıda yeniden ele almak üzere burada bırakıyorum çünkü Kenan Mortan dostum, “HERKESE BİR VATANDAŞLIK GELİRİ yazısında başka önemli ve ilginç bir konuyu” ele aldı. Gelin önce yazının o bölümünü birlikte okuyalım:    

“HERKESE BİR VATANDAŞLIK GELİRİ

“Kovid salgını koruyucu her türden nakit programının önemini ortaya çıkardı. ‘Kısa Çalışma Ödeneği’ bunlardan sadece biriydi.  

“2. Dünya Savaşı sonrası ifadesini bulan “Sosyal Devlet” anlayışı,  devletlere koruyucu programları “süreklilik” kazandırması ilkesini zorunlu kıldı. “Asgari Ücret”’ kavramı böylece yaşama girdi.

“ ‘Evrensel Vatandaşlık Geliri – EVG” de bu anlayışın ürünü. İlk kez İsviçre’de  somut olarak tartışıldı, iş referanduma  kadar gitti, küçük bir oy farkıyla kabul edilmedi.     

“Konu şu: Devlet, her koşul altında çalışamayan ya da yoksulluk sınırının altında yaşayan yurttaşına bir “koruyucu aylık” vermeli...

“Bu kavramın geçmişi İngiliz Thomas Peine‘nın (1737-1809) ‘Dünya, hepimizin  ortak olduğu kamusal üründür, bu nedenle nimetler paylaşılmalıdır’ saptamasına dayanıyor.

“2020’deki ABD Başkanlık ön seçimlerinin demokrat adaylarından biri olan Andrew   Young (doğ. 1975) ‘özgürlük ödemesi’ sloganıyla ön seçimlere katıldı. G. Kore, 2022 Başkanlık seçimleri için EVG seçim başlıkları içine yerleşmiş durumda.  Finlandiya, 2017‘den bu yana  EVG konusunu 2000 işsiz denek üstünde uyguluyor, ilk sonuçları  bununla ‘sisteme güvenin arttığı’ oldu. ABD‘de Stanford Üniversitesi  bir EVG  Laboratuvarı kurdu, olumlu  sonuçlar  gözlüyor. Alaska‘da EVG süreklilik kazandı. Brezilya’da Başkan Lula  ‘’İnsani Nakit Gelir Desteği ‘’ projesiyle yaklaşık 50 milyon insanın koruma  altına girmesini sağladı, bunun için ağır bedel ödedi hapse girdi ama şimdi Başkanlık seçiminin yine güçlü adayı.

“ABD’de Kaliforniya eyaletinin nüfusu az olan  Stockton kasabası  EVG uygulamasını  2019 ‘dan bu yana pilot bir proje olarak yürütüyor. Gönüllü olarak seçilen 125 kişi  her ay’ın 15’inde 500 $ lık bir ‘’ asgari ücret çeki ‘’ alıyor. Harcama yapacakları  yerler konusunda özgürler. Mart 2021‘de  Stockton Belediyesi sonuçları test etti. Bulgular 3  noktada  toplanıyor:

1- İnsanlara güven geliyor.

2- Harcamalar  çok akıllı alanlara yapılıyor.

3- Eğitim kurslarına  daha yoğun ve daha bilinçli  bir katılım var, tam gün iş bulma olasılığı yükseliyor.

“Kuşkusuz bir modelleme yapmak için çok erken.  ‘’Bu iş için bütçe kaynakları  yok ‘’ eleştirisi çok yaygın. Oysa Prof. Ayşe Buğra-Kavala  ve Prof.Çağlar Keyder‘in  2004’te Mayıs 2004 ‘te  Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu olarak  ‘’Temel Gelir : Küreselleşen Dünyada Yoksullukla Bir Mücadele Yöntemi ‘’adıyla atölye çalışması yaptılar  ve bunu daha sonra bunu ‘’Bir Temel Hak Olarak Vatandaşılık Gelirine Doğru ‘’( İletişim yayını ) olarak 2007’de bastılar, elimdeki çalışma 3.baskısı .Bu çalışmada yer alan 6 ülke deneyi para / bütçe gibi gerekçelerin ne denli sığ  olduğunu gösteriyor. Kanada deneyini anlatan  Myron J. Frankman‘ın sözleriyle ‘’Siyasetin mümkün olanı  yapma sanatı olduğunu biliyoruz. Ama şunu da biliyoruz ki, neyin mümkün olduğu algısını değiştirmek de bir sanattır‘’.

“Prof. Ahmet İnsel’in vatandaşlık gelirinin neden zorunlu olduğunu, enfes bir mantıksal yaklaşımla şu sözlerle ifade ettiğini görüyorum: -Geliri  belli bir asgari seviyenin  altında kalan herkesin vatandaş veya o toplumda yaşayan bir kişi olarak  hak sahibi olacağı vatandaşlık geliri, toplumu sadece bireyler toplamı olarak gören iktisat ideolojisine karşı, toplumun siyasal bir ortaklık olduğunu vurgulayan önemli bir araç olarak tanımlanabilir. Dolayısıyle, vatandaşlık geliri, sadece yoksullukla mücadelenin aracı değil, onu da içeren ama onu aşan bir siyasal projenin parçasıdır, onlardan bütünüyle piyasa mantığına teslim olmalarını, hükmedenlere tâbi olmalarını isteyen iktisat aklına karşı bir nebze olsun direnebilmelerini sağlayan bir toplumsal-siyasal dayanışma ve özgürleşme aracıdır.   

“Kovid-19 dünya salgını, herkese vatandaşlık geliri konusunu artık enine-boyuna düşünmemizi gerektiriyor.

“John Rawls’ın (1921-2002 ) 1971’de yazdığı  ‘Adaletin Teorisi’ eseri bize bu konuda ışık tutar ve refah devletinde koruyuculuğun ‘zorunlu’ olduğunun altını çizer.  Şimdi bunu önce düşünmek, sonra bir siyasal projeye dönüştürmek ve sonra da yaşama aktarmanın günü sizce gelmedi mi? (Kenan Mortan - Yayın  tarihi: 3.10.2021 ) “ 

SONUÇ OLARAK

Kenan Mortan dostumun, dile getirdiği ve “yaşama aktarmanın günü sizce gelmedi mi” diye sorduğu ‘Evrensel Vatandaşlık Geliri – EVG” Devlet’i, her koşul altında çalışamayan ya da yoksulluk sınırının altında yaşayan yurttaşına bir “koruyucu aylık” vermesini anlatır.

Tam “bizlik” bir konu! Anayasamıza göre biz zaten “sosyal devlet” olduğumuza ya da daha doğrusu olmamız gerektiğine göre, Devlet, her koşul altında çalışamayan ya da yoksulluk sınırının altında yaşayan yurttaşına bir “koruyucu aylık” vermeli! Üstelik bu zor da değil! Bütçeden zaten çok yüksek oranda insan bir çek alıyor. Alıyor da uygulama parçalı bohçalı, sistem yok, adil dağıtım yok! Dağıtım sistemleştirilse, adil uygulama yapılsa, bu işin olmaması için neden yok.

Sorun “kedinin boynuna çıngırağı hangi farenin asacağı” gibi bir şey!

Ben, tarihsel sürecin oluşturduğu sosyoekonomik ve sosyokültürel yapımızla coğrafyamızın, demokratik dinamizmin bizi oraya götüreceğini düşünüyorum. Geleneksel imece/dayanışma/yardımlaşma kültürümüz de bizi oraya götürecek, götürmeli!

Keşke olmasa diyeceğim ama ne yazık ki sistem haline gelen popülizm /halk dalkavukluğu da bu sonuca gitmemizde etkili olacak! Sorun, popülizmin /halk dalkavukluğunun “belirleyici” olmamasıdır. Ayrıca ikide bir yapıldığı gibi siyaset kurumu, “mal bulmuş Mağrıbî” örneği gözünü yapancı işçilerin gasp edilen ihtiyat sandığı birikimlerinden oluşan fona göz dikmemeli! 

Sözün özü, -Kenan Mortan dostumun Ahmet İnsel’den alıntıladığı gibi- "vatandaşlık geliri sadece yoksullukla mücadelenin aracı değil onu da içeren ama onu aşan bir siyasal projenin parçası olarak ele alınmalı!” Ayrıca “para verilenlerin bütünüyle piyasa mantığına teslim olmalarını, hükmedenlere tâbi olmalarını isteyen iktisat aklına karşı bir nebze olsun direnebilmelerini sağlayan bir toplumsal-siyasal dayanışma ve özgürleşme aracı olarak düşünülmeli!”