İsmail Bozkurt

Önce yorumsuz olarak, bir yıl önce 6 Nisan 2020 günü, sosyal medyada yaptığım bir paylaşımı aynen aktarıyorum:  

 “1963 sonundan başlayan yıllar, biz Kıbrıs Türkleri için ‘korkunç yıllar’dı ama o yılların bazı dönemleri için ‘korkunç yıllar’ ifadesi de çok zayıf kalır.

1967 yazı... Güneydeki Geçitkale (Köfünye), Boğaziçi (Aytotro), Alaminyo ve Ötüken’den oluşan 4 köylük enklav ve orada yaşayan 2300 nüfus...

Hayat çok zor zaten ama bir anda cehenneme döner.

Alaminyo’da bir Türk bahçesine konan bir kutu... Aslında bir tuzak -bomba... Kutu açılmak için zorlanınca patlayarak ikisi çocuk, babalarıyla birlikte toplam beş kişi paramparça olur. Hayatta kalan tek kişi herkesin bildiği Derviş Yücetürk... Hayatta kalmıştır ama gözlerini kaybetmiştir...

Ve 24 saatin içinde dört tuzak - bomba daha patlar bölgede...

Yola konan bir tuzak - bomba oradan geçen bir arabayı havaya uçurur. Arabayı kullanan Derviş Mehmet ayaklarını kaybeder. Yanındaki Cahit Vahiboğlu’nun gözleri ağır hasar alır.

Üçüncü tuzak bomba saat ayarlıdır. İnsan dola bir minibüs üstünden geçtikten hemen sonra patlar. Katliamdan kurtulunur böylece... Şans eseri...

Son tuzak - bomda bir bahçede bir varil üstünden kaldırılınca patlar...

Sonrası tam bir korku filmi... Bastığımız her yerde, attığımız her adımda, açtığımız her kapıda, geçtiğimiz her yerde tuzak korkusu yaşanır. Aylarca sürer korku ve bilinmezlik yelleri...

Amaç da bu.... Korku yaratma... Bizi bilinmezliğe, belirsizliğe itmek....

Bu Corona günleri bana o tedirginlik, bilinmezlik ve belirsizlik günlerini anımsattı..

Şimdi en azından evden çıkmamanın, sosyal mesafeye dikkat etmenin, hijyen kurallarına uymanın, tedbirli olmanın belayı bizden uzak tuttuğunu biliyoruz.

Bu topraklarda kötünün beterini yaşadığımızı bilelim ve evden çıkmayalım...

Bu toplum dayanışma ile korku yıllarını atlattı. Destan yazarak hem de...

Hep birlikte yeniden güzel günler de göreceğiz.”

SİLAH ARKADAŞIM ERTUĞRUL OKLALP’IN ÇIĞLIĞI

         Yukarıdaki paylaşımın üzerinden bir yıl geçtikten sonra, 8 Nisan 2021’de, paylaşımımda anlattığım dönemin ve yaşananların canlı tanıklarından biri olan  silah arkadaşım Ertuğrul Oklap’ın bana hitap eden “çığlık” nitelikli bir paylaşımı oldu. Bu paylaşımı da yorumsuz paylaşıyorum:   

“Silâh arkadaşım, GARDAŞIM İSMAİL BOZKURT!

Gençliğini yaşayamamış bir neslin bireyleri olarak, ACILAR'ın katmerlisini: ÜZÜNTÜLER'in her türlüsünü yaşadık.

Ama bugün bazılarına göre BARIŞ İSTEMEZ - ANLAŞMA İSTEMEZ - FAŞİST hatta KATİL OLDUK.

EOKA cinayetlerine başladığı 1955 yılında, 17 yaşında lisede okuyordum. Geceleri okulun çevresinde nöbet tutarak, bir ömür devam eden mücadeleye başladım.

ALAMİNYO'da yaşanan vahşet, benim de unutamadığım en acı olaylardan biri.

12 Ağustos günü patlayan bombanın sesi Geçitkale'de duyuldu. Karargahta bulunan arkadaşım, rahmetli Turgut Sami ile arabaya atlayıp olay yerine gittik. Manzara korkunçtu. Tahrip olmuş bir traktör ve aralarında 8 ile 10 yaşlarında iki çocuğun da bulunduğu 5 şehit. İki gözünü de kaybetmiş bir de yaralımız vardı.

Şehitlerimizin parçaları geniş bir alana yayılmıştı.

Ağlayanlar, bağıranlar, ortam bir cehennemi andırıyordu.

Vatandaşlar çevreye dağılmış, şehitlerimize ait parçaları topluyorlardı.

Ben de onlara katıldım. Bulduğum el ayak, kafatası, bağırsak parçalarını, ellerim titreyerek ve bayılmamak için bütün gücümü kullanarak topladım.

Topladıklarımızı, ertesi gün defnetmek üzere camiye götürdük.

15 Kasım 1967 GEÇİTKALE - BOĞAZİÇİ SAVAŞI; unutamadığım olaylardan bir diğeri.

24 Şehit vermişiz. Aralarında, MEHMET EMİN ARAP 85 yaşında. Rum askerleri üzerine gazyağı dökerek yakmışlar. Geriye başı ve sağ ayağı kalmış

Bütün şehitlerimize Allah rahmet eylesin. Nurlar içerisinde uyusunlar.

Bunlar ve benzeri olayları görmüş ve yaşamış biri olarak, ben ve benim gibiler Anlaşma olmasını istemiyormuşuz.

Asıl Anlaşma olmasını isteyen, savaşın içinde yaşamış, dolayısı ile barışın kıymetini bilen, BENİM – BİZLERİZ .

Öyle bir anlaşma; öyle bir barış istiyorum ki, bir daha ne TÜRK ne RUM hiç kimse, yaşadıklarımızı - yaşamasın!!

Bu nedenle de iki bölgeli ve Ana vatan Türkiye'nin garantörlüğünü içeren bir çözüm şart diyorum.”

SON BİRKAÇ SÖZ

Ben paylaşımımı Corona belası dolayısıyla yapmıştım. Silah arkadaşım/gardaşım Ertuğrul Okalp da, paylaşımımda dile getirdiğim ve ikimizin de canlı tanığı olduğu o korkunç yılların korkunç olaylarını paylaşmış.

Yaşanıp da tarihe mal olan olayları anımsamanın ve anımsatmanın, gereksiz olduğunu savunanlar var. Ben her zaman ve her ortamda, yaşananların tüm acılığı ve çıplaklığıyla gelecek kuşaklara aktarılması gerektiğini savundum ve savunurum. Kin, nefret ve intikam duyguları aşılamak için değil elbette, geçmişi bilip geleceği daha iyi görebilmek için! 

Yaşanıp da tarihe mal olan, belgelenebilir nitelikteki korkunç olaylarla ilgili tanıklar, kanıtlar, görseller, belgeler, yazıya geçmiş anılar olmasını tümüyle göz ardı ederek, yaşananları yok sayan ya da abartıldığını söyleyenler de var. Aslında niyet “üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek!”

Bir şeyi merak ediyorum: Yukarıda anlatılan olaylar bir biçimde “Bir Zamanlar Kıbrıs” dizisine yansırsa, yine mi bağcı dövülecek? Ve bu yansıtma barış karşıtlığı ve “kin, nefret, intikam” peşinde koşmak mı olacak?