İsmail Bozkurt

Geçen hafta beni sevindiren konulardan biri, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, 5 Ocak 2021 günü Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi’ni ziyaret etmesi oldu. Yüklü ülke ve dünya gündemi ile ve yığınla konu ve sorun içinde, Cumhurbaşkanı’nın Milli Arşiv’in anımsanması bana hoş, anlamlı ve ümit verici geldi.

“Milli Arşiv, Kıbrıs’ta Türk varlığının en açık kanıtı, belleği ve milli mücadelemizin hafızasıdır.” “Milli Arşiv, Kıbrıslı Türklerin varlığını, tarihini, kültürel ve sosyal yaşamı ile geçilen aşamaları belgeleyerek geleceğe ışık tutar.” Bunlar, medyaya yansıdığı biçimde Sayın Tatar’ın sözleridir.

Doğru söze ne denebilir? Bireylerin belleği gibi toplumların da belleği olduğu bilinen bir gerçektir ve bu toplumsal bellek, “şimdinin, geçmiş ve gelecekle birleşimi” olup “tarih boyunca yaşananları harmanlayarak ben’leri bize dönüştürür,” geleceğe olduğu kadar, geçmişe de ışık tutar. Sayın Tatar’ın söylediği de özde budur.  

“DEVLET” VE “TOPLUMSAL BELLEK”

İnsanlık tarihine bakıldığında, iz bırakmış devletlerin toplumsal belleği koruma ve geleceğe aktarma konusunu önemsediklerini ve bu yönde yapılanma gerçekleştirdiklerini görürüz. Müzelerin tarihi daha yakın ama yazıyı kullanmanın ardından arşiv ve kütüphanelerin ilk prototiplerinin ortaya çıktığını; bu bağlamda eski Mısır, Çin, Mezopotamya’da arşiv ve kütüphanelerin ilk örneklerinin ortaya çıkarıldıklarını, kil tabletlerden bile arşiv oluşturulduğunu biliyoruz.

Taşlar, kayalar üzerine işlenen mağara resimleri ile Göktürk yazıtları gibi yazıtlar da, geleceğe aktarımların bir başka dışavurumudur.  İskenderiye Kütüphanesi gibi, M.Ö. üçüncü yüzyıl başlarında kurulmuş ve 150 bin cilt el yazması eserin toplandığı yönünde kaynak olan kütüphane örneği var.

 Daha yakın çağlarda, devletlerin “ansiklopedik” çalışmalar yaparak ya da yaptırarak, sözel değerleri yazıya geçirecek çalışmaları özendirerek ya da yaptırtarak bilgi depolaması yapması da, toplumsal belleğin arşivlenmesinden başka şey değildir. Sözlü tarih denen olayın özü de budur.   

BİZDE DURUM NE?

Kıbrıs Türkleri’nde ciddi anlamda bir bellek sorunu olduğunu her vesile ile ve ısrarla vurgularım. Yakın tarihine bizim kadar yabancılaşmış bir toplum bulmak zor. O kadar ki neredeyse bu topraklara zembille indiğimizi sanan kuşaklar yetişiyor. Dünya çapında ve Nobel’e aday da gösterilen, konunun uzmanı yurttaşımız Vamık Volkan, bu durum için “Kuzey Kıbrıs’ta ‘biz kimiz’ sorusu soruluyor. Bu çok büyük bir ‘bilinç bulanıklığı’nın işaretidir. Çok büyük problemdir” der. KKTC eski Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı da “geçmişi bugüne ve geleceğe taşımakta sıkıntı çekiliyor” demişti bir konuşmasında!   

Toplumsal bellek yanında, kurumsal bellekler bakımından da durum farklı değildir. DAÜ-KAM (Doğu Akdeniz Üniversitesi Kıbrıs Araştırmaları Merkezi) Başkanlığı yaparken ülkenin siyasal partileri için bir veri tabanı oluşturma çalışması başlatmış ama hiçbir siyasal partinin kurumsal bellek anlamında kurumsallaşmadığını saptamıştım. 2011 yılında çıkan “Kuzey Kıbrıs Seyahatnamesi”ni yazarken de, çok az kamu kurumu ile belediyenin kurumsal belleği olmasını hayretle karşılamıştım. 2017 başlarında çıkan “Kıbrıs Havacılık Tarihi Ve Kıbrıslı Havacılar” adlı kitabında yazar İhsan Tayhani de, bu acı gerçeği örnekleriyle anlatır.

“BİZDE “DEVLET VE ARŞİV”

Milli Arşiv Ve Araştırma Merkezi’nin ta 1971 yılında ilk yapılanmasının başlanmış olması, aslında devletleşme serüvenimizle koşutluk göstermesi bakımından önemlidir ve yine aslında. “Devlet” ile “arşiv” kavramlarının ayrılmazlığının da kanıtlarından birisidir. Ve elbette ki bunda Mustafa Haşim Altan’ın bilinçli çabaları ile Rauf R. Denktaş’ın konunun önemini kavrayıp destek olmasını yadsımak mümkün değildir, ancak bu iyi başlangıcın hep öyle gitmediği ve Milli Arşiv’in olması gereken yere getirilmediği gerçeği de yadsınamaz.  Bir yıllık Turizm Ve Kültür Bakanlığım döneminde (1985 – 1986) Milli Arşiv bana bağlı ama yasası bile olmayan bir birimdi. Bakanlıktan ayrıldığımda kuruluş yasası taslağı Teknik Komite’de görüşülmeye hazırdı ama yasalaşma sürecinin tamamlanması için aradan daha çok yıllar geçmesi gerekti.

Toplumsal bellekle ilgili olan kütüphane ve müzeler konusunda hiç de iyi bir noktada olmadığımızı vurgulamam gerekir.  Devlet, bir tek 1985 1986 dönemindeki Kültür Bakanlığım döneminde “ansiklopedi” konusuna el attı. Konu Hükümet Programına girdi, bütçe ayrıldı, çalışmalar başladı ama o kadar! Ben ayrılınca bitti. O dönemde Rumların da bir ansiklopedisi yoktu. Bu konuda bizden sonra çalışmaya başladılar ve 14 ciltlik Büyük Kıbrıs Ansiklopedisi’ne sahip oldular.

Kimse çağımızın bilgi çağı olduğunu ve interneti göstererek kapsamlı bir ansiklopediye gerek olduğunu söylemesin. Ansiklopedi kapsadığı alandaki tüm güvenilir ve kaynak olabilecek bilgilerin deposu gibidir. Elektronik olarak internete de konabilir ve sağlıklı, güvenilir bilgiye ulaşma olanağı da yaratılmış olur.    

SON OLARAK

Açıkçası “sorun çözme yetisi olmadığı gibi, çözüm yaratan, kendisi de sorun olan siyaset kurumu,” iki kavramın (yani devlet ile arşivin)  ayrılmazlığının karşın, bu konularda sağlıklı ve ciddi adımlar atacak gibi görünmüyor ya da bunu beklemek hayal gibi bir şey! Buna karşın Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, daha üçüncü görev ayı dolmadan Milli Arşiv’e gitmesini ve arşiv için söylediklerini umut ışığı olarak görüyorum. Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olan Milli Arşiv ve toplumsal bellek bağlantılı konular/yapılanmalar, Tatar döneminde önemsenebilir ve Sayın Tatar bu konuda topluma çok şey kazandırabilir.    

.