İsmail BOZKURT

            Geride kalan 23 Ocak 2022 seçiminin en belirgin sonuçlarından biri, iki ana partiyi (UBP ile CTP) güçlendiren seçmen eğilimin ortaya çıkmasıdır. Buna koşut olarak iki ana parti liderinin güçlendiği yadsınamaz. Gerek UBP Genel Başkanı Faiz Sucuoğlu, gerekse CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman bu açıdan seçimin en büyük iki “kazananı” sayılabilir.

            İki parti liderinin güçlenmiş olması, potansiyel “liderlik” anlamındadır. Bu yolda potansiyel güç kazandıklarını anlatır, yani “oldu da bitti” gibi bir durum yoktur. Önlerinde kritik aşamalar vardır. Bu kritik aşamalar liderlikleri konusunda belirleyici etki yapacaktır.

            Tufan Erhürman’ın lider olarak işi daha kolay görünüyor ama önünde apaçık bir yol yoktur çünkü politik kazanımların kalıcı özelliği olduğunu söylemek olanaklı değildir. Kendi partisinin inişli çıkışlı parlamento temsiliyetleri de bunu doğrulamaktadır.

            İktidarın neredeyse “tekel” başbakan adayı olan Faiz Sucuoğu’nun ise, işi çok daha zor! 

BÖYLE BİR KAMU YÖNETİMİ İLE NEREYE KADAR?

            Faiz Sucuoğlu, iki UBP Kurultayı ile seçimde iyi performans göstermiştir.  Onun liderliğindeki UBP’nin seçimdeki başarısı “görünür” bir durumdur ama sayısal açıdan pek de öyle olmadığı da açıktır.  Önünde zor ve zorlu bir süreç vardır. Yeni hükümeti onun kuracağı ve bu hükümetin UBP ağırlıklı olacağı açıktır. (Bu yazı okunurken yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmiş olabilir.)

            Güçlü parti tabanı, kamuoyu desteği ve son dönemde gösterdiği performans, Sayın Sucuoğlu’na UBP içindeki çeşitli dengeleri (kişiler arası, bölgeler arası vs.) bir anda değiştirme ve daha sağlıklı, daha kabul edilebilir bir duruma getirme gücü ve olanağı vermektedir. Bu gücünü kullanabilmesi önemlidir. Hükümetin UBP kanadını çoğunlukla yeni yüzlerden, kadınlardan ve gençlerden oluşturması, ona saygınlık ve ek destek sağlayacaktır.  Meclis’te bile olmayan cinsiyet eşitliğini hükümette gerçekleştirmesi devrim gibi bir şey olur. En azından kadınları hükümette “görünür” yapmalıdır. Bunu yapabileceği ortam vardır ve aslında bunu tam da şimdi yapmalıdır. Daha sonra yaparım gibi bir düşünce sonuçsuz kalmaya mahkûmdur çünkü var olan dengeleri peşinen kabullenmiş ve bu dengeler daha da kemikleşmiş olacaktır.

            Sucuoğlu’nun ve yeni hükümetin önündeki en ivedi konu hiç kuşkusuz salgın belası ile ekonomidir ama Devlet’in göz ardı edilemeyecek boyuttaki sorunlarıyla zafiyetleri buna büyük engeldir.

            Her şeyden önce KKTC siyaset kurumu sorun çözme yeteneğinden yoksundur. Siyasete bu yeteneği kazandırmadan, ekonomide atılacak adımların verimli olması olanaksız gibidir. Siyaset kurumunun bu durumunu parlamentarizm ile açıklamaya çalışanlar vardır ama bunun mantığı olduğunu düşünmüyorum. Sorun parlamentarizmde değil, popülizm/patronaj düzeninin fiilen sistem haline gelmiş olması, bunun sonucunda doğan “de facto” devlet düzenidir. Bu “de facto” devlet düzeninin temelinde, “kamu olanaklarını dağıtma temeline dayalı yağma/ganimet anlayışı,” “kamuya yandaş istihdam,” “üçlü kararname;” tümünün    özünde “rant dağıtma” ve “çıkar çakışması” vardır.  

            Çarpık “de facto” devlet düzeninin somut göstergesi kamu yönetimidir. Ne yazık ki bizde kamu yönetimi, Devlet’e yaşamsallık veremiyor. Devlet’in sürekliliğinin simgesi olamıyor. Kamu ile tüm ilişkilerinde ve günlük işlerde, yurttaşın karşısına iyi bir devlet yönetiminin somutlaşmış biçimi olarak çıkamıyor. Ekonomiye yön verme, destek ya da köstek olma konusunda etkili bir araç; Devlet’e güven duyma ya da duymama konusunda önemli bir gösterge değil, olamıyor da!

            En yalın anlatımla kamu yönetimi Devlet’in eli ayağı değil, kösteğidir. Üstelik “üçlü kararname” sistemi, kamu yönetiminde “liyakat;” “bilgi” ve “deneyim,” sözün kısası tüm erdemleri yok etmiştir ve kamu/Devlet yönetimi, bu günkü biçimiyle değil reformlara, değil küçük gelişmelere, günlük gereksinmelere bile yanıt verecek yapıda değildir.

            Bütün bunları şunun için söylüyorum. Bu ülkede ciddi adımlar atacaksanız, reform yapma savında iseniz, önce kamu/Devlet yönetimini ele alacaksınız. Sayın Sucuoğlu eğer gerçekten ciddi adımlar atacaksa, eğer sorunları çözecekse, olumlu sonuç alabilmesi için   hükümetini ona göre oluşturmalı, kamu yönetimini sıfırdan ele almalı, devleti yeniden yapılandırmalı, üçlü kararname rezaletine son vermeli, kamu yönetiminde “liyakatı-bilgiyi-deneyimi” egemen kılmalıdır. En azından düşünülen ekonomik hamle, Devlet/kamu yönetiminin yeniden yapılandırmasıyla paralel olarak yürütülmelidir.

            Bunu yapmadan ekonomide rahatlık sağlanamaz mı? Göreceli olarak belki sağlanabilir elbet ama sağlayacağı sonuç kalıcılaşmaz. Kısır döngü süregider.  

KISACA SÖYLEMEK GEREKİRSE…

        23 Ocak (2022) seçiminin üzerinden geçen on beş günde kullanılan üslup ve söylemlerin pek de iç açıcı olduğu söylenemez. İnsanın aklına, siyasetteki kısır döngü yeniden mi başlıyor sorusunun takılmaması olanaklı değil! Kör döğüşüne ya da sağırlar diyaloğuna benzer bir cebelleşme içine girdik giriyoruz sanki! Üstelik gözdağı veren verene!

        Böyle giderse, kısır döngü sürüp gidecekse, siyasetin yerlerde sürünen saygınlığının toprağın derinliklerine gömüleceğini söylemek kehanet sayılmamalıdır.