İsmail Bozkurt

Gündeme düşen hemen her konu, nasıl kırılgan bir toplumsal yapıya sahip olduğumuzu ortaya çıkarıyor. Bir zamanlar Mehmet Ali Talat “marazî” bir toplum olduğumuzu söylemişti. Söyleminde haksız değildi ama esas sorunun, bu ülkenin sorun çözemediği gibi kendisi de sorun olan  “siyaset kurumu”ndan kaynaklandığını da belirtmeliydi.

Siyaset kurumumuz, kısır bir döngü içinde, esas işlevi olan sorun çözme yerine, ansızın önüne düşen gündem içinde dönüp duruyor.

Bir yandan da Dünya dönüp dururken,  körleşerek çevremize bakamadığımız, üstelik “dünyanın merkezi” olduğumuz safsatasının egemen olduğu bir “ada” ortamında, dünyada olup bitenden çoğu kez habersiz ya da olup biteni umursamadan yuvarlanıp gidiyoruz.

Corona belası da cabası!

            Gelin, dünyanın öbür ucundaki bir ülkende, bir zamanlar özellikle sol söylemin dillerden düşürmediği Allende’nin, aynı zamanda faşist Pinochet’in Şili’sinde neler olup bittiğini, nasıl güzel şeyler yapıldığını birlikte okuyalım.

“ŞİLİ‘NİN BÜYÜK EVET ‘i...

“19 milyonluk Şili halkı, 16 Mayıs’ta yeni anayasalarını oylamaya hazırlanıyor.

‘Evet’ oyunun çıkması kesin! 

Zira bu metin onların elinden çıkma, her satırı onlarca kez tartışılmış, yeni anayasalarına onlar ‘Sosyal Sözleşme’ diyorlar.

Zalim General Pinochet’in diktasından tam 30 yıl sonra,  Şili halkı geçen 25 Ekim’de  ‘haklardan yana sadece yasakçı, piyasa için sonsuz özgürlükçü’ anayasasını yırtmaya karar verdi. 

Neler değişiyor?

+Yasalar artık salt çoğunlukla çıkacak.

+Kadın / Erkek hak eşiti oluyor. Kadın ve erkeğin parlamentodaki sayıları eşit.

+Ülkenin esas sahibi olan kurucu azınlıklar, parlamentonun doğal üyesi haline geliyor.

+Su hakkı başta olmak üzere  “ücretsiz” sosyal haklar yaşama giriyor.

+Şirket tekelleri ortadan kalkıyor.

Şili‘de şimdi  yeni bir  dönem başlıyor....

Dönemin adı ‘nimetlerin paylaşımında fırsat eşitliği’ olacak.

Kamu hizmetleri ağı genişleyecek... Yükseköğrenim parasız olacak... Yurttaş hak ararken yasaklayıcı rejimin duvarına çarpmayacak... Yerli azınlıklar vatandaş olacak....

Bütün bunları gerçekleştirirken Başkan Allende’nin ‘millileştirme’leri gerekmiyor. Dünyanın gelir dağılımı en adaletsiz ülkelerinden biri olan Şili’de etkin bir vergilendirme  yeterli olacak.

‘Göç’ araştırması için 2013’te Santiago sokaklarında dolaşırken, bu zengin / fakir ayırımının karpuzun iki yarısı gibi yanyana yaşadığını görmüştüm.

            Sivil bir anayasasının ülkenin gelişme ufkunu da belirleyeceğini Şili Deneyi çok açık bir şekilde söylüyor.

Eserleri 40 dile çevrilmiş Şili’li yazar ve insan hakları eylemcisi Ariel Dorfmann (doğ.1942) ‘Toplum olarak geçmişimizle yüzleşmek ve o geçmişten  tamamen sıyrılmak zorundayız’ der.

Evet, Şili 1 yıla bile zor sığan iki referandum ile bunu yapıyor ve kendisiyle yüzleşiyor.

‘Yüzleşiyor’ ve gelecek yolunda yürüme kararı alıyor.

Bu yüzleşme, ‘Sıfır Özgürlükle 25.000 $ kişi başına gelir’ denkleminin de bozulması anlamına geliyor.

Daha Özgür / Daha Yeşil / Daha Adil hedefli bir Şili, salt Latin Amerika’da değil, yerküre genelinde de bir ‘model ülke’ olabilir.

Sadece ‘model’ ile değil, düşleri ancak  insanların  yaşama geçirebileceğini  bize kanıtlayarak... 

Bu düşleri için Şili bedel ödedi, direndi, öldü, viran oldu.

En önemlisi, Başkan S. Allende’nin katledildiği 11 Eylül 1974’den bu yana 47 yıldır  hep sokakta...

Bu hafta Brezilya Yüksek Yargısı’nın yeniden adaylık hakkını iade ettiği 13 yıl  Başkanlık yapan Lula de Silva ( doğ.1945)  ilk demecini verdiği  Der Spiegel  dergisine ‘İlk işimiz yeniden sokağa çıkmak olacak’ derken, sokağın  Latin Amerika yaşamındaki yerine  işaret ediyordu.

Evet, Latin Amerika’da 5 ülkenin bağımsızlığını gerçekleştiren Simon Bolivar’ın (1783-1830)  ‘kurtarıcı mitosu’u ( El Liberdator) kırmak için sokağa çıkmak gerek, çünkü sokak gerçekliğin ta kendisi.

Yolun açık olsun Şili.... (Kenan Mortan)”

GELİN DE ŞİLİ’YE İMRENMEYİN

Üç beş dakika içinde bize “kocaman” bilgiler sunan dostum Kenan Mortan’ın yazısını paylaşarak sizin de okumanızı istedim.

        Yazıyı okurken, bizim de şu küçücük ada/yarımada ülkesini,  Şili için hedeflendiği gibi “Daha Özgür / Daha Yeşil / Daha Adil”  yapamaz mıyız ya da öyle bir hedefle yola çıkamaz mıyız diye düşünmeden/hayal etmeden duramadım.

Şili ile benzerliğimiz yok ki denebilir. Peki ama Şili için söylenen “Kamu hizmetleri ağı genişleyecek... Yükseköğrenim parasız olacak...” gibi söylemler bazı benzerlikler çağrıştırmıyor mu? Eğitim ve sağlıktaki abartılı özelleşmenin yarattığı fırsat eşitsizliği görmezlikten mi görelim?

Tanıma sorunumuz belli ve çok da kolay olacağını biliyoruz. O zaman bu ülkeyi bir çok yönden “model ülke” yaparak ilgiyi bize çekmeyi hedefleyemez miyiz? Örnek olarak kadın / erkek hak eşiti olamaz mı küçücük ülkemizde? Parlamentomuzda kadın – erkek eşitliği sağlayamaz mıyız?

Yoksa, siyaset kurumumuza bakınca hayal mı kuruyoruz?

Dilediklerimiz ütopya mıdır ve hep öyle ütopya olarak mı kalacaktır?