İsmail BOZKURT

Eğitimin (daha doğrusu üniversitelerin), ekonomimizin can damarlarından biri olduğunu hepimiz iyi biliriz. Corona süreci bu durumu daha da gözler önüne serdi.

Şimdilerde Corona sürecinin etkilerinden kurtulmanın çabası sürüyor. Bu bağlamda üniversiteler yeniden ekonomimizin temel sektörlerinden biri olacak mı, göreceğiz.

Bir gerçek var ki, üniversiteleşme sürecimiz, kamunun önünde gelişti. Kamu, süreci hep geriden izledi Bazı konularda kamu, sessizlik ve durağanlığını korumakta olup düzenleyici, yönlendirici, yasal koyucu olarak üzerine düşeni yaptığını söylemek kolay değil!

GÖNÜLLÜ ELÇİ YETİŞTİRMEK OLANAKLI AMA…

Yabancı öğrenci kabul eden bütün ülkelerin yükseköğrenim modelleri, o öğrencilerin, mezuniyetten sonra kendi ülkelerinde söz konusu ülkenin gönüllü birer elçisi olmasını sağlamaya yöneliktir. Bu durumu, değişik ülkelerde eğitim gören öğrencilerimizde görmek zor değildir ve bunun öyle olmasının yadırganacak bir yanı yoktur.

Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın verilerine göre, KKTC üniversitelerinde 2000-2021 yılları arasında, yaklaşık 250 bin T.C., 110 bin  üçüncü ülke ve 12 bin KKTC yuttaşı lisans/yüksek lisans düzeyinde eğitim aldı. “Amma ve lâkin” KKTC üniversitelerini bitiren üçüncü ülkelerden öğrenciler bir yana, Türkiye kökenli öğrenciler bile, Kıbrıs Türkleri’nin kültürü, tarihi, coğrafyası, Varoluş Savaşımı, bu bağlamda Kıbrıs Sorunu hakkında gerekli ve yeterli bilgi ile donatılmadı. Bu konularda en küçük bir bilgi kırıntısına bile sahip olmadan, kendi ülkelerine dönen öğrencilerin olduğu bir sır değildir.

Başka bir anlatımla, yıllarca bu topraklarda bizimle birlikte yaşayan bu genç insanlar, ülkelerine kültürümüzden, dilimizden, tarihimizden, mücadelemizden, bize uygulanan haksız, hukuksuz ambargolar ve izolasyonlardan habersiz döndüler. Oysa bu kişilerin, uluslararası alanda ve ülkelerinde gönüllü sözcülerimiz olabilmesi olanaklı idi. Yabancı öğrenci kabul eden ülkelerin uygulamalarına bakarak bunu yapabilirdik.

Sözü edilen bu kişilerden en azından bazılarının, büyük olasılıkla kendi ülkelerinde önemli görevlere gelmiş/seçilmiş ya da uluslararası kuruluşlarda görev almış veya almak üzere olduklarını göz ardı etmezsek ne yitirdiğimizi daha iyi anlarız.  

Siyasal tanınma bir yana, hemen her konuda, hatta sporda bile kendimizi dünyaya anlatmakta bu kadar zorlanırken ve engellerle boğuşurken, böyle bir potansiyelden yararlanmamak/yararlanamamak akıl kârı olabilir mi? Hem de 17/1986 sayılı KKTC Milli Eğitim Yasası (17/1986) Madde 5’teki amir hükmüne karşın!

(Eğitim sistemimizin, kendi öğrencilerimizi bile, bu ülkenin yurttaşı yapamadığı, bu durumun toplumumuzda ciddi boyutta bir toplumsal bellek sorunu yarattığı da sır değildir ama konumuz o değildir ve bu konuda bu sayfada çok şeyler yazmışımdır. Bu bakımdan işin o yönüne yalnız değinmekle yetiniyorum.) 

22 ÜNİVERSİTEMİZ VAR

AMA TARİH EĞİTİMİ YALNIZ İKİSİNDE

Atatürk, “bir vatanın sahibi olabilmenin yolu, o topraklarda yaşanmış tarihi olayları bilmek, doğmuş uygarlıkları tanımak ve sahip olmaktan geçer” der. Churchill’in de “ne kadar ilerinizi görmek isterseniz o kadar geri gideceksiniz” anlamında bir sözü vardır. Bu topraklarda yaşanmış olayları bilmek ve öğretmek o kadar önemlidir.

Gelin görün ki 1996 yılından itibaren hız ve yoğunluk kazanan KKTC’ndeki üniversiteleşme süreci sonucu, günümüzde var olan 22 üniversitede lisans ve yüksek lisans düzeyinde eğitim verilmektedir ama söz konusu üniversitelerin sadece ikisinde (Lefke Avrupa Üniversitesi ve Yakın Doğu Üniversitesi) tarih bölümü vardır.  

Diğer üniversitelerde Kıbrıs Türkleri’nin Varoluş Mücadelesi’nin hukuksal, diplomatik, ekonomik, sosyal, kültürel ve insancıl boyutuna yönelik dersler yoktur. Az sayıdaki üniversitede, Kıbrıs Türkleri’nin mücadelesi “seçmeli ders” kapsamında olmak üzere sınırlı sayıda öğrenciye verilmekte veya Atatürk İlke ve Devrimleri ders müfredatına dahil edilerek bu konuda eksiklik giderilmeye çalışılmaktadır. Bazı üniversitelerimizde Kıbrıs Araştırmaları Merkezi kurulmuştur ama bu merkezlerin ne denli etkin çalışmalar yaptığı tartışılır.

Yani biz aslında kendi öğrencilerimize bile kendimizi öğretmiyoruz ama bu durum bile, dıştan gelen öğrencilere kendimizi anlatmamamızın ve öğretmememizin gerekçesi olamaz. 

SONUÇ OLARAK…

         Corona sürecinden sonra, eski önemine kavuşması beklenen üniversitelerimizin yeni bir başlangıç yapmasını gerekli gördüğümü belirtmek isterim. Yapılması gerekenlerden biri de, hiç kuşkusuz yabancı öğrencilerin ülkelerine “gönüllü elçilerimiz” olarak dönebilmelerine olanaklı kılacak donanımı vermektir. Bu bağlamda yukarıda dile getirildiği ve yürürlükteki Milli Eğitim Yasası’nda da yer aldığı gibi “bizi” anlatan programın, 2021-2022 akademik yılından itibaren, başta hukuk, uluslararası ilişkiler, eğitim fakülteleri olmak üzere, K.K.T.C. üniversitelerinin hazırlık ve birinci sınıflarında zorunlu ders kapsamında ele alınması gerekmektedir.   

Ayrıca diğer programların ders kapsamlarına da Kıbrıs Sorunu ile ilgili konuları eklemenin de, bizim için neredeyse yaşamsal derecede önemli olduğunu söylemek gereksinimini duyuyorum.