Kıbrıs fatihi Bülent Ecevit, bundan tam on üç yıl önce, 5 Kasım 2006 tarihinde bu dünyadan göçtü gitti ve arkasında derin izler bıraktı.  O’nun azimli ve kararlı siyaseti değil mi bize bir toprak, bir özgürlük ve bir devletle bayrak armağan eden?  O bağlamda O’nun ölümünün on üçüncü yıl dönümünde birkaç satır birşeyler karalamak istedim, vefalı olmamız gerektiği açısından.

Bir an için geçmişe gidiyorum...  DSP Genel Başkanı, Türkiye siyasetinin renkli ve dinamik siyasetçisi, Kıbrıs’ın kurtarıcısı ve en büyük hamisi Bülent Ecevit,  ölmeden önce Abdi İpekçi Spor Salonu’nda  tarihi bir konuşma yapmış ve çok önemli vurgulamalarda bulunmuştu. 

               Bu vurgulamalarından bazılarını tırnak içine alarak yorum yapmakta yarar var.

               Büyük siyasetçi ve devlet adamı Ecevit o gün şöyle demişti:

               “Anavatan’dan Yavruvatan’a selam olsun.  Bütün ömrünü Kıbrıs’ın özgürlüğü için adamış büyük devlet adamı Rauf Denktaş’a saygılar sunarım.”

               Bu sözlerin anlamı çok büyüktü.  Meçhule giden bir gemi gibi gördüğü Kıbrıs ortamının tam odak noktası olarak Sayın Denktaş’a yapılan haksız saldırıların ne denli yanlış olduğunu vurgulamaya çalışıyordu düzeyli ve anlamlı bir şekilde.

                Zaman zaman da Ulusal Lider Dr. Küçük’e olan saygı ve takdirlerini dile getiriyordu Ecevit.

                Malum Türkiye’nin gelmiş geçmiş bütün siyasileri içinde, öztürkçeyi en mükemmel konuşan bir edebiyatçı ve şairdi ayni zamanda.  Zaten anne babası aydın insanlardı.  Hatta annesi ünlü ressam Nazlı Ecevit’ti.  Babası ise Profesördü.

                Bir diğer sözü de şuydu rahmetlik Ecevit’in:

               “Kıbrıs Rum topluluğu hiçbir zaman meşru devlet olmamıştır.  Kıbrıs bir Rum vatanı değildir.  Kıbrıs’lı Türkler, Kıbrıs’ta aslında Rumlardan daha çok hak sahibidir.  Güney Kıbrıs Rum Devleti gayri meşrudur.  Çünkü kendi anayasasını ve uluslararası anlaşmaları çiğnemiştir.”

               Bunlar da doğru değil mi?

               Bir de Ecevit’in söylediği ve çok büyük bir gerçeği anlatan ifadesi şuydu:

               “AB, Kıbrıs Rum kesiminin üyeliğini kabul etmekle, Kıbrıs sorununu çıkmaza sokmuştur.”

               Yani Ecevit diğer bir ifade ile şunu söylemek istemişti. 

“AB de Rumların suç ortağıdır.  AB de yanlışlara onay vererek yanlı davranmıştır.”

         AB, Rumları kendi bünyesine almasaydı ve onları barışa zorlayarak iki devlet esasında anlaşma zeminine katkı koysaydı daha mantıklı ve uluslararası hukuka uygun olmaz mıydı?

          Ecevit’in bu sözlerinden bir de şunu anlıyoruz.  “AB Rumların tek yanlı olarak bünyesine aldı ama Rumlar yine uzlaşmayacak ve mevcut barış ortamı yine dinamitlenecek.”

                Son Grant Montana’daki beşli zirveyi Rumlar dinamitlememişler miydi?

          Bülent Ecevit  20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı esnasında şöyle bir beyanat vermişti BBC’ye.

“Biz adaya gerçek barış için geldik.  Hem Kıbrıs Türkünü hem de Kıbrıs Rumunu kurtarmak ve adaya huzur ve barışı armağan etmek için geldik.”, Biz mücahitlerin de mevzide gözümüz düşmanda elimiz tetikte, kulağımız o minicik radyodan gelecek sesteydi.

          1974’e kadar adada barış var mıydı?  Bunu soruyorum.  Hiç bu kadar özgür olabildik mi?  Hiç bu kadar ulusal benliğimizin mevcudiyetini idrak edebildik mi?

          1974 öncesinde Yunan  bayrakları altından geçip giderken Rum barikatlarında çektiğimiz işkenceleri, sokaklardan alınıp götürülen masum insanlarımızı hiç unuttuk mu?  Akan kanın nasıl durduğunu hiç düşündük mü?

Bütünlüğü ve toplumsal barışı dinamitleyenlere gönderme yapan Ecevit’in ağzından çıkan sözlere kulak veren oldu mu?

 O kurt siyaset adamı, hasta ve ilerleyen yaşına karşın oraya, Abdi İpekçi Spor Salonu’na gidiyor ve bizim birlik ve beraberliğimiz için, iç kavgalarımızın sona ermesi için ve de Kıbrıs Türkü’nün kaderi üzerine politika üretenlerin ve Ruma arka çıkan organların bu politikalarından vaz geçmeleri için çırpınıp duruyordu.

               Kıbrıs Türkü Bülent Ecevit’e her zaman şükran duyguları ile doludur ve yine dolu olacaktır.  Bülent Ecevit doğruları söylemişti.  “Denktaş’a sahip çıkın” mesajları veriyordu.

                Merhum Ecevit “Denktaş’a sahip çıkın” derken neyi kastediyordu?

                Herhalde Karen Fogg dolaplarını ve Denktaş’ı götürme planlarını çok iyi görüyor ve çok da iyi analiz ediyordu dış siyaseti.  O nedenle Kıbrıs halkını uyarıyordu.  “Denktaş’a sahip çıkınız” diyordu.

               Ben eminin ki Bülent Ecevit, şu anda toprak altında yattığı yerden bizim toplumsal yapımıza bakıyor ve için için üzülüyordur. 

“Benim yarattığım Kıbrıs bu değildir.  Benim kafamdaki ideal Kıbrıs bu değildir, böyle olmamalıdır” diyor hatta...

Ecevit’in koymuş olduğu bir teşhis vardı, bütün Türkiye siyasilerinin ve bizim Türk siyasilerimizin koyduğu teşhis gibi.

“Rumlar uzlaşmazdır ve zamana oynuyorlar” diyordu.  Gerek onun, gerek Ulusal Lider Dr. Fazıl Küçük’ün, gerekse KKTC Kurucu Başkanı Rauf Denktaş’ın söyledikleri de aynı şey değil miydi?

  Üçüncü KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu için şöyle diyebilirim:

“Eroğlu da           Annan Planı’na dik durmuş ve kesin tavır almış, Rumların her zaman uzlaşmazlığını vurgulamış  bir devlet adamıydı.”

Yıllar önce rahmetlik Bülent Ecevit o teşhisi koyarken de gelecek nesillere ışık tutmuştur, nur içinde yatsın.

Onu bi kez daha saygıyla anıyoruz...