Geçtiğimiz hafta yapılan Dış Rumlar Konferansı sırasında, ABD, Mısır ve İsrail’in Lefkoşa büyükelçilerinin  Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları konusunda sarf ettikleri sözlerin,  bugün dışişleri bakanlığımız tarafından değerlendirilmesi beklenmektedir. Gerek görülürse açıklamalar da yapılacaktır.
Konferans’ta, söz konusu üç ülke büyükelçisinin kullandıkları ifadelerin orijinal metinleri üzerinde daha kesin bilgi, bu üç büyükelçinin Cumhurbaşkanı Akıncı tarafından kuzey Kıbrıs’a davet edilmelerinden sonra ortaya çıkacaktır. Herhalde. 
Sayın Akıncı’nın olası davetine bu üç büyükelçi icabet ederler mi etmezler mi, kendilerinin ve ülkelerinin bilecekleri bir iş. Diplomatik teamüller gereği, Akıncı tarafından yapılma olasılığı yüksek bu daveti, ABD ile Yitzak ve İsmail’in bugünkü torunlarının Kıbrıs temsilcilerinin geri çevirmemesini dilerim.
Kıbrıs Türklerine hiç sorulmadan, hukuksal temelde toplumsal  pay ve irade koyma haklarının çiğnenerek, Kıbrıs’ın güney tarafında kalan denizlerin münhasır ekonomik bölgeler olarak parsellenmiş olması, adanın güney yönetiminin uluslararası ilişkiler ağlarının derinliklerine kadar işlemiş.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş antlaşmaları ve anayasası ile, deyim yerindeyse  Birleşmiş Milletler’e doğum kaydı  yapılmış bir devlettir ve  hala daha bu antlaşmalar, taraflar arasında yenileri yapılıncaya kadar hukuksal ve meşruiyet zeminlerinde geçerlidir.
Tek (Rum) toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurduğu uluslararası ilişkilerle, Kıbrıslı Türk Toplumunun özellikle siyasal eşitlik temelindeki, Kıbrısın 1960 devlet olgusundaki eşit kurucu unsur olma statüsünü ortadan kaldırmaz, kaldırmaya yetmez.
İster Mısır, ister İsrail veya başka ülkeler olsun, Rum tarafı ile kurdukları ikili ilişkilerinin karşılıklı menfaat ağlarında, Kıbrıslı Türklerin haklarını görmemezlikten gelerek giriştikleri eylemler, hak yiyicilikten başka bir şey değildir. Hele de bu ikili ilişkilerin yarattığı haksız ve temelsiz çıkarlarının sarhoşluğunda, büyük bir vurdumduymazlıkla, “askeri önlemlerden” de söz edebilmeleri, vahşicedir; ancak bölgemizin içine çekilmekte olduğu acınası olmakla beraber “kritik” halini de apaçık göstermektedir içine girilen durum.
Rum tarafı 1964 yılında zorla ve kanlı bir şekilde ele geçirmiş olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti unvanı ile, henüz yerine yenileri konamamış 1959-60 antlaşmalarına rağmen, yoluna isterse sonsuza kadar devam edebilir. Ama bu yolda, Kıbrıs Türk toplumunun ve Türkiye’nin Kıbrıs’ta ve doğuakdeniz’deki hak ve menfaatlerini tamamen görmemezlikten gelerek yapmamalıdır. 
Eğer mevcut tutum ve politikalarını, arkalarına aldıkları bazı ülkelerin desteklerini de hesaba katarak sürdürebileceklerini düşünenler, gerçekte Kıbrıs’a hiç de iyilik etmediklerini anlayacaklardır.
Hiç unutulmamalıdır! Kıbrıs’ta kurulmaya çalışılan sadece ortak bir devlet değildir. Kıbrıs’ta kurulacak siyasal bir ortaklıkla, ta Balkanlardan başlayarak tüm ege Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta sağlam ve sürdürülebilir bir barış ve istikrarın kalıcı temelleri atılmaya çalışılmaktadır. Böyle bir ortamın oluşturulmasında Kıbrıslı Rumlar ve Türklere ve de Türkler ve Yunanlara da tarihsel görevler düşmektedir.
Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ve Yunanistan’nın apaçık görünür olan politikaları ve uygulamaları, yukarda sözünü ettiğim barış ve istikrar bölgesinin kurulması bir yana, bunun tam tersini kurgular ve kurar niteliktedir.
Uzun vadeli düşmanlık ve husumetlerin neredeyse yeni temelleri atılmaya çalışılıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar ne Kıbrıslı Türkler ne de Türkiye hiçbir koşul altında Kıbrıs’ta bir Rum devleti hegemonyasını kabul etmeyeceklerdir. 
ELAM’ın hala aklından.,  gönlünden ve ağzından düşüremediği Enosis’e açık uçlu bir devlet formülasyonunu da kabul etmeyeceklerdir.
Şimdi sonuç odaklı, zamana takvimlenmiş görüşmelerle somut yapılar üzerinden üzerinden gidilerek, 55 yıllık sorunu çözme zamanıdır. Bu sorunu daha da derinleştirip yaygınlaştıracak oyunlar kurma zamanı hiç değildir. Hele de bu oyunlara açıkça, sırf kendi çıkarları ve açgözlülükleri için arka çıkan 21.yüzyılın vahşilerine yol açmak sırası da değildir.
Göreceğiz bakalım Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de tarih barışa, istikrara ve daha güzele doğru mu akacak yoksa, bölgenin tamamı mı ateşe atılmak isteniyor.
Kıbrıs’ta ve bölgede kötü gidişe alet olanları tarih effetmeyecektir diye yazmak nafile olur. Bu tarihi kimlerin yazacağına da bağlı bir şey. Ancak Kıbrıs’taki çözüm ve barış fırsatını yakalayamamak, kötü sonuçlar getirebilecek, çok kötü bir tarihsel ıskalama olacaktır.
Neyse ki tarafların gerçek niyetlerinin her geçen gün ve saat daha da netleşmek zorunda olduğu bir döneme girilmiş bulunuluyor. Ve taraflar gerçek niyetlerini bir yerlerde ya buluşturacaklar ya da buluşturamayacaklardır. Dileriz ki sonuçta ne olursa olsun, siyasi ve diplomatik enstrümanlar kullanılır sadece.
Kıbrısın da bölgenin de hala daha kanayan yeteri kadar yaraları vardır ve daha fazlasına da gerek yoktur. Haa, bunları ABD, Mısır ve İsrail ne kadar anlar bilemem. Ya da çıkarlarından yeteri kadar başlarını kaldırıp anlarlar mı?
GÖRECEYİG!