Çok değerli hocam, yılların öğretmeni, babacan ve sevecen insan Emir Ali Başar hocam, lütfettiler ve bana “ANILARIM” adını verdiği kitabını imzaladı.  Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.  Özellikle artık sonbaharı yaşayan Emir Ali Başar ve onun gibi bir neslin elemanları, mutlaka anılarını yazmalı ve arkalarında geçmişi hatırlatan anlamlı yaşantıyı belgelemelidir diye düşünüyorum.

Emir Ali Başar hocamın yazmış olduğu “ANILARI”nı bir nefeste okudum ve o kitapta kendimi buldum diyebilirim.

Emir Ali Başar’ın doğum tarihi  1 Eylül 1929...  Benimse, 14 Şubat 1943..

Yani onunla aramızda tamı tamına 14 yaş fark var.  Hocamın anlatılarında ben de birşeyler buldum dedim ya... 

Anlatılarında tam bir köy çocuğu ve yokluklar içinde var olmanın erkini nasıl kendinde buldu ve geleceğin yolunu açtı.  Bunu anlayabilir misiniz?

İngiliz döneminin acımasızlığını düşündüğümüzde, maalesef hocam gibi biz de bir dönem göndere İngiliz bayrağını çektik ve ona selam durduk içimiz acıyarak.  Hatta İngiliz Kraliyet Marşı’nı okuduk ilkokul sıralarında.

Tabii ki Emir Ali Başar ve ondan öncekilerin yaşadıkları, daha da korkunç ve yokluklar girdabında bir anafor gibi dönüp duran bir süreçti.  Kolay mıydı parasızlıkta yüksek öğrenime gitmek, kolay mıydı iletişimin olmadığı o dönemlerde yazdığınız mektuba bir ay sonra cevap almak.  İşte öylesine bir acı hayatın gerçekleri var o “ANILAR” kitabında.  Lütfen o kitabı alın ve okuyun.

Mesela rahmetli Nevzat Karagil’in yaşantısına benzer spot vurgular var hayatının içindeki zorluklarda.  Nevzat Karagil köyünden nasıl çıkmış ve nasıl hayatta kendini var edip bu davaya büyük hizmetler vermiş, onun hakkında yazılan “Nevzat ve Ben” adlı üç ciltlik Özker Yaşın’ın kitaplarında.

İkinci Dünya Savaşı’nı gören ve yaşayan Emir Ali Başar Hocam ve onun gibilerinin kaleme aldıkları hususlar, tam bir gerçekçilik noktasında birleşiyor. 

Emir Ali Başar hocam, belli ki uzun bir zaman diliminde, sabırla kaleme almış bu kitabı.  Birikimleri olan insanların anılarını yazmak veya biyografik bir eseri gözler önüne sermek hayli zor, meşakkatli ama çok zevkidir.  Gerçekte hocamın yaptığı bu iş, milli mücadelenin bir parçasıdır diyebilirim.

O kitapta en hoşuma giden şey neydi bilir misiniz?

Köy hayatında insanların yaşantıları, insan ilişkileri, harmanda dövenin üzerinde çift sürüşleri, köy kahvehanelerindeki yaşantı ve evlat-aile bileşkesinde o muhabbet dolu günleri.  Kültürel anlamda anılarında gözler önüne serdiği unutulmuşluklardır esasında.  Yeni nesiller o kitabı okuduklarında, “Eski nesiller neler çekmişler?” sorusunu sormalıdır kendilerine.  Şimdiki digital ve internet ortamında yeni yesillerin nelere sahip olduklarını düşündüğümüzde, Emir Ali Başar Hocam’ın anlatıları adeta, “Bakınız gençler biz neler çektik ve buralara nasıl geldik, bunun kıymetini biliniz” dercesine bir ifadeyi çağrıştırır.  Bunun yanında şimdiki genç nesillerin bir yılbaşı gecesinde ne kadar çılgınca eğlendiklerini bildiğimizdendir ki, hocam kitabında bir yılbaşı yemeğinden sonra ailece sinemaya gitmenin o zor günlerin lüksü oluşu ve sinemada piyangoya konan kuzuyu kazanmanın heyecanını anlatması ne kadar anlamlıdır.

Hani deriz ya, “Her şey para değildir” diye.  O bağlamda Emir Ali Hocam’ın paragöz birisi olmadığını gördüm ve ona tanık oldum bütün öğrencilik yıllarımda ve ondan sonraki süreçte.  Hep mütevazi, hep alçak gönüllü, hep hatırelli, iyi bir aile reisi...

Emir Ali Hocam, ortaokul dönemlerimizde bize fizik dersi veriyordu.  Gerçekte fizik ve kimyayı sevmememe rağmen, ben ve bütün sınıf onu çok sevdik, saygıda ona kusur etmedik ve hep önünde ceketimizi ilikledik.  O günler bambaşka günlerdi.  Fizik veya kimya dersleri ötesinde edebiyat ve müzik benim tutkularımdandı.  Hatta İsmet Vehit Güney’in resim dersleri...

Onunla hoca-öğrenci ilişkilerindeki dönem, EOKA’nın çıldırdığı dönemdi.  Biz gençlerin oluk oluk “TAKSİM” naraları atmak için meydanlara koştuğumuz günlerdi.  İngiliz’in örfi idareleri, acı acı çalan sirenleri, masum Türk polislerinin EOKA tarafından kurşunlandığı o zor ve acı dolu günlerdi.

Onun sınıfa geldiği zamanları anımsıyorum...  Hep bize bir ağabey ve bir baba gibi nasihat eder, tehlikelerden uzak durmamızı söylerdi.  Hatta örfi idare zamanlarında “Doğru evinize koşun çocuklar” deyişi hala kulaklarımdadır.  Onun nasihatlerinde veya o sevgi dolu sesinde bir çaresizlik sezgisi vardı.

Gerek geçmiş televizyon programlarımda, gerekse zaman zaman konuk olduğum programlarda hep o mesajı vermişimdir.

Artık yaşını almış ve arkasında pek çok değerler bırakmış Emir Ali Başar gibi değerli insanların mutlaka anılarını yazmaları gerektiğini söylemişimdir.

O bağlamda Emir Ali Başar hocamı böyle şahane bir kitabı kaleme alıp tarihe mal ettiği için onu yürekten kutlar, kendisine sağlık ve başarı dolu bir uzun ömür dilerim.

Sen ne kadar güzel bir insansın hocam...