Dün  3 Aralık,  “Dünya Engelliler Günü” idi.  Dünyada ve ülkemizdeki engellilerin verdikleri hayat savaşı, gerçekten çok önemli ve zorludur.

            Gerçek anlamda “Engelliler haftası” 10-16 Mayıs arasındaki haftayı yıllar önce 156 BM üyesi ülkelerce belirlenmiş ve kutlanmaya başlamıştır.  İleriki yıllarda engellilerle ilgili çeşitli gruplar belirlenerek, onların kutlama günü olarak hayata geçirilmiştir.  Esasında bu günler, kutlama anamında değil, bir algı yaratmak veya empati yapılarak özürlülerin gerçeklerini gözler önüne sermektir.

            Bakınız o gruplaşmanın tablosuna...

            -10 Mayıs Engelliler Haftası.

            -11 Mayıs Görmeyenler Günü.

            -12 Mayıs İşitme ve Konuşma Engelliler Günü.

            -14 Mayıs Ortopedik Engelliler Günü.

            -Güçsüz Yaşlılar Günü.

            -15 Mayıs Sakatlar Haftasına Bakış.

            -3 Aralık Dünya Engelliler Haftası.

            Yapılan araştırmaya göre dünyada 500 milyon engelli insan var.  Bunlar sadece belirlenen ve belgelenen özürlülerin rakamıdır.  Pek çok insanın daha kenarda köşede, veya özürünü gizleyen nicelerinin olduğunu kabul etmek lazım.

            Esasında özürlü olmak ayıp değildir.  Özürlüye saygı göstermemektir ayıp olan.

            Dünyada iki türlü özürlü vardır, biçimsel olarak.

            Bunlardan birincisi doğuştan özürlü, ikincisi de normal hayatta iken özürlü hale gelen insanlardır.

            Gerçek anlamda normal hayatın içinde özürlü insanlara gereken saygı gösteriliyor mu? 

            Gösterilmiyor.

            Fakat ilk akla gelen şey, özürsüz insanların özürleridir.  Yani kafadan sakat olan normal insanlar.  Bu duruma parmak basıyor uluslararası örgütler.

            Bu husus düşünce kaldırır.  Lakin pek çok duyarlı insanın da var olduğunu kabul etmek gerek.

            Yolun bir tarafından öteki tarafına geçmeye çalışan özürlü insanlara, trafikteki sürücülerin saygı gösterdiklerini görmek, insanın takdir duygularını kamçılıyor.

            “Bravo şu sürücüye.  Özürlü insanlara yol veriyor” deriz.

            Veya yürüme zorluğu çeken, görme özürlü insanların elinden tutup, karşı tarafa geçiren insanları da takdir etmek gerekir.

            Fakat öyle insanlar vardır ki, yollarda hız yarışı yapar gibi ne özürlü dinler, ne de trafik kurallarına uyar. 

            Gerçek anlamda özürlü insanların hayatlarını kolaylaştıracak tedbirler almak lazım.  Veya alınan tedbirleri daha yaygın hale getirmek lazım.

            Mesela kamuya ayrılmış park yerlerinde birkaç arabalık özürlü park yeri ayrılır.  O park yerleri maviyle boyanıp, üzerine de özürlü sandalyesi çizilir.  Lakin gel gelelim, her zaman o mavi boyalı özürlü park yerine araçlarını park eden özürlü insanlar, özürlülerin hayatlarını bayağı zorlaştırıyorlar.  Böylesine sorumsuzca araç park eden insanlara gerek trafik dairesi, gerekse belediye zabıta memurları ceza kestiklerinde tepki göstermemek gerekir.

            Çeşitli gurplardaki özürlü kardeşlerimizin bazı karşılaşmalara katılmaları ve başarı elde etmeleri, bayağı insanları sevindiriyor.  Yani hayata tutunma ve pozitif bakma açısından çok önemlidir özürlülerin sosyal hayatın içine girmeleri.  Ortpedik özürlü kardeşlerimizin katılmış  oldukları ulusararası yarışmalarda elde ettikleri başarı takdirin ötesindedir.

            Bir zamanlar görme özürlü bir vatandaşın resim yapması ne kadar takdir toplamıştı Türkiye medyasında.  Adam görmüyor...  Renklerin adını biliyor.  Anlatıldığı kadarı ile ağaçları, denizleri, yolları ve kırları bilebiliyor ve doğal renkleri, algıladığı  biçimde resim çiziyor.  Normal gören insan bile doğru dürüst resim yapamıyor.  Kaldı ki görme özürlü bir insan iradenin egemen olduğu bir güçle o resimlerini yapabiliyor.

            Trafik deyince aklıma bir başka çarpıklık geliyor...

            Malum bazı kaldırımlara engelliler için minik rampalar yapılıyor.  Hatta bazı önemli binaların giriş yerlerine de o rampalar yapılıyor.  Devasa satış merkezlerinde her zaman engelliler için bu tür düzenlemeler yapılmaktadır.  Gelgelelim, o rampaların olduğu kaldırımlara bile araçlar park ediliyor.

            O zaman sormak lazım.

            “Bizler ne zaman gerçek anlamda insan olacağız?”

            Veya “Ne zaman özürlüye saygılı olacağız?”

            Tabii ki ülkemizdeki engellilerin en önemli sorunları, devlet dairelerinde istihdam edilemeyişleridir. Esasında geçmiş hükümetlerce epeyce engelli istihdam edilmesine karşın, bu uygulama maalesef süreklilik kazanmadı.

            Daha pek çok konuyu köşe yazımıza taşıyabiliriz.  Yine de özürlü kardeşlerimizin refahı için bütün imkanların seferber edilmesi, bütün ada halkını mutlu edecektir, diye düşünüyorum.

            Engelli olmak da evrensel değerler ve evrensel yapılar içinde yer alması gerekir.  Çünkü engelli olmak, ne milliyetle, ne dinle, ne de bilimle alakalıdır.  Her ülkede mutlaka engelli vardır ve bu insanlar ayakta kalabilmek için ölümüne bir mücadele vermektedir.

            Özürlü kardeşlerime sağlıklı ve huzurlu bir yaşam dilerim...