Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, mudat olduğu üzere yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra ilk ziyaretini KKTC ve Azerbaycan’a yaptı.  Kıbrıs Türkleri için büyük bir gurur ve onurdur Erdoğan’ın gelişi.  Lakin Rumlar için bir zül ve işkencedir.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Errdoğan’ın ilk ziyaretini KKTC’ye yapacağına dair yayınlanan haber, derhal Rum basınında ve Rum siyasilerinde bir tepki yarattı.  Rumların böyle bir tepki vermesini yadırgamıyoruz.  Çünkü en ufak şeyden adeta havadan nem kapar gibi tepki verişleri, alışılmış birşeydir.  Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı gelecek de onlar tepki vermeyecekler miydi?
Mesela Akel Gazetesi’nde çıkan bir habere göre, AKEL’in Avrupa Parlamentonsu’ndaki Milletvekili Takis Haciyeorgiu, hemen Avrupa Parlamentosu’na bir yazı yazarak Türkiye  “KKTC’yi islamlaştırıyor” ifadesini kullandı.
Sana ne be kardeşim!  KKTC ister islamlaşır, ister hristiyanlaşır.  Bu bizim meselemiz.  Kaldı ki Kıbrıs Türkü de müslümandır ve müslümanlığımızla her zaman kıvanç duyarız.
Gerçekte Takis’in anlatmak istediği bir başka şeydir.  Türkiye insanında kadınların örtünmesini ve ülkenin sosyal ve fiziki görüntüsündeki değişikliğe atıfta bulunmak istemiştir.  Hani KKTC’de de örtülü genç kızlar ve kadınlar var ya...
Takis Haciyeorgiou’nun kullandığı şu sözler de büyük bir ayıbın görünüsünü verir. Bakınız Takis ne demiş o mektubunda...
“Haspolat’ta yapılan Hala Sultan Camii’ne Kıbrıslı Türklerin bu konuda tepkileri var.”
Takis’i rahatsız eden şeyi biliyoruz.  Hala Sultan Külliyesi’nin minareleri onların bir yerlerine batıyor nedense.  Batsın canım.  Bütün KKTC yerleşim yerlerinde şahane camilerin sivri minareleri onları gerçekten rahatsız ediyormuş.
Eminiz...  Güneyden kuzeye geçen bütün Rumlar, bizim camilerimizden, nazlı nazlı dalgalanan yüksek yerlerdeki bayraklarımızı görüp kahroluyorlar.  Olsunlar canım.  Bu topraklar bizim topraklarımız.
Sadece Hala Sultan Külliyesi ve caminin görkemli minareleri değildir onları rahatsız eden.  En büyük rahatsızlıkları Beşparmak Dağları’ndaki Türk ve KKTC bayraklarının görüntüsüdür.  Şayet güneydeki Trodos Dağlarına veya şöyle hemen yanıbaşımızdaki Eğlence tepelerine çıktığınızda, o bayraklar bütün azameti ile görülüyor.  Adam penceresini açar, kapısını açar ve her gün karşısında bizim bayraklarımızla yüzyüze gelir.
Biz zamanlar ikili görüşmelerde bile Beşparmaklar’daki bayraklar konu olmuştu.  Dağdaki bayrak konusuna Rumlar tepki koydukça, merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş keyiften dört köşe olurdu.
O nedenle Rumların duygularını anlıyoruz ama sınırlar ötesindeki hayat da bizimdir.  Rumların kuzeydeki Türklerin hayatını eleştirmeye hiç hakları yoktur. 
Tam onbir yıl bütün haklarımızı gasbederek, masum insanlarımızı ölüm çukurlarında yok ederek o zor zamanlarımızla alay etmişti Rumlar.  Hemen hemen her gün Rum radyosunda bizim dinlememiz için “Bekledim de gelmedin” şarkısını koyarlar, sonra da yılışık yılışık gülerlerdi.
Türk insanı sabırlıdır.  Türkiye o şarkının ve o beklentinin cevabını, 20 Temmuz sabahı vermiştir.
Rumların “Türkiye gelmez” dediği o umutsuz ifadeler, hak yerini bulmak adına Türkiye ve Türk askeri Kıbrıs’a ayak basmış ve özgülük sınırını çekmiştir.
Ne yani...  Kuzeyde minicik bir Türk devleti olacak da cemileri, minareleri olmayacak mıydı?
Ondan öte Türk siyasileri ve devlet adamları gelmeyecekler miydi?
Yunanistan’ın devlet adamları güneye geçtiklerinde biz birşey sölüyor muyuz?  Rumlar güneyde ne halt ederlerse etsinler.  Biz kendi hayatımıza ve kendi geleceğimize bakıyoruz ve bakacağız da.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Ankara’daki o görkemli törende yapmış olduğu konuşmada bir noktaya parmak basışı vardır.  O da, “Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gelirlerini ve kalkınmasını ikiye katlayacağız”dır.
Bu da bize verilen önemi ve Anavatan’ın Kıbrıs davasındaki kararlığını gösterir.
Bırakın Rumlar yırtınsınlar.  Biz yolumuza, onlar da kendi yollarına arkadaş.