( bu yazı ilk defa 2017 yılında yayımlanmıştır )

Kıbrıs ve devamla KKTC, Türkiye Cumhuriyeti'nin hayati önem içeren dış politika meselesi olduğu gibi en az onun kadar bir itibar ve prestij meselesidir de.

Kıbrıs sorun ve siyasetinin tarihsel geçmişi bu yazının gündemi değildir. Bunu yeniden hatırlamak ve hatırlatmak abes bir hamaset olabilir ve fakat KKTC ve TC'nin önümüzdeki 10 yıllarda nasıl olacağı, olması gerektiği bu yazı için hayati sorundur.

KKTC ve TC arasındaki ilişkilerin, her iki devletin devlet ve hükümet yetkileri eli ve dili ile giderek sorunlu hale geliyor olduğu, sanırım ki her iki kamuoyu tarafından da bilinmekte ve acı duyulmaktadır.

İkili ilişkilerin bir an önce 1974'ün de ötesinde karşılıklı saygı ve güvene dayalı eşit devletler arasındaki bir ilişki haline gelmesi getirilmesi, her iki devletin de yarınları için kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Evvel emirde KKTC siyasi partilerinin temsil edildiği KKTC Meclisi, Türkiye'nin Kıbrıs Türkleri ve KKTC için doğal ve kültürel, en en öncelikli müttefik olduğu ve bu müteffikliğin eşit devletler arasında karşılıklı saygı ve çıkar ilişkisi çerçevesinde vazgeçilemez olduğunu karar altına almalı ve paralel bir karar için de Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi iki devlet arasında ana-yavru ya da abi- kardeş değil bunlardan çok daha önemli olarak, eşitliğe dayalı saygılı bir ilişki içerisinde davranılacağı ve iki devlet arasında böylesi bir dayanışmanın çok daha doğru ve gerekli olduğunu kararlaştırmalıdır.

Bu karalar her iki meclis tarafından ortak bir metin haline getirilmeli ve iki devletin, devletler hukuku çerçevesinde dostluk ve işbirliği ortaklığı,  iki devletin de her siyasi akımından vekillerin de katılacağı bir basın toplantısı ile dünyaya duyurulmalıdır.

Böyle bir girişimin niye şart ve kaçınılmaz olduğu KKTC ve TC yetkililerinin ve siyasilerinin bir birleri ile olan ilişkilerini özellikle son zamanlarda takip edenler görmekte, bilmektedirler.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın, Kıbrıs Türklerine 'besleme demesi' ve KKTC'deki kimi örgütlerin 'ne paranı ne memurunu' istiyoruz demesi bu tehlikeli gidişin sadece iki örneğidir.

Türkiye'nin nerdeyse kurulduğu günden başlayarak, Kıbrıs Türklerine, Kıbrıs Cumhuriyeti'ne, 63-67 yılları arasında enklavlarda yaşamları için direnen Mücahitlere, Geçici Türk Yönetimine, Kıbrıs Federe Türk Devletine ve nihayet KKTC'ye her türlü ekonomik ve kültürel sosyal yardımı yaptığı biliniyor ve Kıbrıs Türk halkı buna müteşekkirdir.

Ancak her  iki hükümetin yetkililerinin nerdeyse sürekli olmaya başlayan hataları bir an önce durmaz, durdurulmazsa sonuçlarından her iki devlet ve halkları da zarar görecektir.

Türkiye Cumhuriyeti yetkileri, özellikle ekonomik anlamda KKTC'nin kendine yeterli hale gelebilmesi için EŞİT DEVLETLER ARASINDA tecrübesinden kaynaklanan yol gösterici bir rol üstlenmeli ve KKTC hükümetleri de bu yol göstericiliğin kendi lehine de olduğunu içselleştirek,  iki devlet arasında planlanacak ekonomik işbirliğinin gereklerini hakkıyla ve harfiyen yerine getirilmelidir.

Bu bağlamda karar alma süreçlerinde TC yol gösterici tavrını abartmamalı ve karar alma aşamasında eşitler arasında son söz hakkını KKTC ye bırakmalıdır.

Özellikle KKTC halkının kültürel yaşamına TC'den saygı beklemek de vazgeçilmez, geçilemez hakkımızdır.