Dünkü Kıbrıs Gazetesi’nde ilginç anı fotoğrafları vardı.  O fotoğraflarda, 1964-1972  yılları arasında Arasta bölgesindeki 22’ncü Bölükte görev yapan mücahitler vardı.  Ne kadar güzel birşey.  Geçmişi ve yaşanmışlıkları hatırlama adına o dönemin mücahitleri ananevi hale getirdikleri yemekte her yıl buluşuyorlarmış.
Hani bir şarkı vardır ya...
“Kimler geldi, kimler geçti” diye...
Gerçekten o mevzilerden, o kum torbalarının arkasından ve yağmurun kamçıladığı vatan bekçilerinin gelecek arayışlarında soruyorum, “Kimler geldi, kimler geçti oralardan?”
O bağlamda o zor yıllarda oralardan kimler geldi kimler geçti?
Bu fotoğrafa yansıyan insanların hemen hemen tümünü tanıyoruz.
Sanırım en kritik bölge, Arasta bölgesindeki 22. Bölüğümüzdü.  Hatta anımsadığım kadarı ile o bölüğün komutanı da rahmetlik Doğan Akpınar’dı.
Keşke bir babayiğit çıkıp o günleri anlatan anıları kitap haline getirse diyorum.
O çarpışma günlerimizi anımsarken, Arasta veya ilk Belça bölgesindeki Türk mevzilerinin arasında ne kadar bir mesafe olduğunu düşünüyorum.
Mesela Arasta bölgesindeki iki mevzi arasında sanırım on ayaklık daracık Ermu Sokağı vardı.  İki tarafın mevzileri de kumdan yapılmıştı.  Biraz ötede Barış Gücü askerlerinin gözetleme kulesi vadı.  Yani Ermu dediğimiz sokak, Lokmacı kapısının uzantısı olan sokaktı.
Mücahitler o hattı tutarlarken, Mangli’nin binası da heyula gibi tepelerinde mermi yağdırıyordı başlarına.  Öylesine zor günlerdi onlar.
Eski günler ve anılar anlamında geçen yıl da bizim Haydarpaşa Ticaret Lisesi’nin kuruluşu sonrasında ikinci yıl mezunları olan sınıfımız bir araya gelmişti. Bu işi yine sınıf arkadaşlarımızdan Zekâ Hoşgör ile birlikte organize etmiştik.
Şöyle o günlerde çekilen mezuniyet fotoğrafına bakarak hayatta olanlarla temas ettiğimizde, çoğumzun ahı gitmiş vahımız kaldığını görmüştük.  Onun da ötesinde, lise yıllarımızda öğrencileri TMT’ye kaydedip o TMT yeminini yaptıran İngilizce hocamız Niyazi Alioğlu ile yine ticaret hoacamız Ahmet Evrensel de bizimle beraberdi o yemekte.  Her ikisinin de elinde baston vardı.
O günkü anlamlı yemeğe kaç kişi katılmıştık?
Kırk kililik sınıftan ancak 20-24 kişi kadarımız katılmıştı.  Ötekiler bu dünyadan göçmüşlerdi.
O son yemekten sonra aramızdan ayrılan oldu mu?
Evet oldu.  O da Erdoğan Kanioğlu’ydu.
Eski günleri anarken ne kadar duygulanmıştık.  Ne kadar eski günleri yad etmiştik...
Eski günler deriz de, başka yörelerin insanlarını atlıyoruz. Mesela bu eski günleri yad edenlerin başında, her yıl geleneksel hale getirdikleri Boğaz piknik alanında Limasollular Günü vardır.
O büyük göçün sonrasında Limasollular hallaç pamuğu gibi veya bir rüzgarın yaprakları gibi oradan oraya savrulmuşlardı.  Lakin herşeye rağmen çok büyük organize ile onlar Boğaz piknik alanında her yıl buluşup hasret gideriyorlar ve anılarını tazeliyorlar.
Şu eski günleri anma artık adet haline geldi sanırım.  Mesela Silikulular Günü yapıldığında da eski Siliku sakinleri bir araya gelerek hasret giderdiler.  Bu yıl da o anma gününü tekrarladılar mı bilmiyorum.  Lakin yine bir araya geleceklerini düşünüyorum.
Baflılar Günü diye bir gün var Baflıların hayatlarında.  Özellikle Baf göçmenleri buluştuklarında oradaki zor günlerini, çarpışmaları, göçlerini, yokluklarını, ayakta kalma mücadelelerini konuşmuşlar.
Nerden nereye geldik?
İşte bu üç beş kelime bize geçmişimizin motiflerini koyuyor ortaya ve ayakta kalmanın dinamizmini gözler önüne seriyor.
Gerek 22. Bölük mücahitleri, gerek güney göçmenleri, gerek birçok okulun sınıf arkadaşları bir araya geldiklerinde, bir de başarmanın dinamiklerini anlatırlar birbirilerine.  Kız lisesinin de eski mezunları bir araya geldiklerinde bu uzun hayat yolunda o kadınların ne kadar yorulduklarını ve bir hayat mücadelesi verdiklerini görürüz eski fotoğraflarda.
Herşeye rağmen o zor günleri anmak hem güzel hem de acı vericidir.  Geçmişi unutmamak, geleceğe yelken açmak, karşımızdaki düşmanın ne mal olduğunu unutmamak, ulusal mücadelenin daha sağlam temellerini daha da sağlamlaştırmak çok önemlidir.
Yani eski günler ve anılar...