New York’tan dişe damağa dokunur bir “ümit”çıkar mı? Hayır çıkmaz. O zaman en iyi ihtimalle ne çıkar? Çoktan beridir alışık olduğumuz şekilde, “görüşmelerin başlamasına zemin hazırlama görüşmeleri çıkar” en iyi ihtimalle. Böyle bir durum da en azında taraflar arasında bir “temas”ı koruyarak, ada ve etrafındaki koşulların daha kötüye gitmesini engelleyebileceği kadar engeller. Ya sonrası?
Sonrasını BM Genel sekreteri Guterres’in Geçici özel danışmanı Bayan Lute’un hazırlayacağı raporda göreceğiz. Peki ne diyecek Lute raporunda? Dese dese, üç aşağı beş yukarı, eskiden zemin hazırlama görüşmeleri dediğimiz, siyasal peşrevlerin 21. Yüzyıl modunun ve ritminin, taraflara aşılanmasını söyler. Bu aşının tutup tutmayacağını da son 50 yıldır olduğu gibi, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyelerinin karşılıklı çıkar bileşkelerine bırakır.
Bu beş daimici  kapadayının Akdeniz’deki askeri varlıkları, siyasal tasarımları ister istemez gündeme girer. Hele de denizin altında yattığı söylenen trilyonlarca dolarlık hidrokarbon rezervleri söz konusu da olunca, tüm bunlar Gıbrızın da Gıbrızlıların da boylarını çoktan aşar.
Bu enerji kaynaklarını çıkaracak şirketler ve bu şirketlerin bağlı oldukları ülkelerin keyiflerine diyecek var mı? Yok. Ancak bu noktadan sonra da kim takar Gıbrız meselesini. Zaten Gıbrız meslesini konuşmak , müzakere etmek başka, çözmek başka.
Peki ama ne olacak yani bu gidişle? Bir şey olacağı yok. Doğanın en temel yasaları ne güne durur. Taraflar güçleri ve manevra yapma yetenekleri, yerinde güç birlikleri oluşturabildikleri oranda hidrokarbonlar sofrasından pay kapacaklar. Sonra arada bir “Gıbrıs sorununa” bakacaklar şöyle bir, nasıl bir Gıbrız sorununa dönüşecekse artık. 
1963 Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti, Başta ABD, İngiliz ve Fransız şirketleri olmak üzere sofradaki paydaşlarını açıkladı. Ruslar ve Çin’le de gidişata göre yakınlaşma paydaşlaşma menevraları sürüyor.
Son haberlere göre, Türkiye’de bir Amerikan şirketiyle matkapı sarkıtacak Akdeniz’in ılık sularına. Sadece ekonomik ve teknik değil, siyasal anlamlı bir girişim ve avantaj olacak olacak. Öyle görülüyor ki, Türkiye tarafı da bazı adımları Amerikanlarla atarak, hidrokarbonlar işletmesinin ortakları noktasında reel politik bir resim çizdi.
Hiç şüphem yoktur, güneydeki politika ve strateji cambazları Türkiye’nin bu adımını analiz etmeye başlamışlardır bile. Merak etmesinler hiç, teselli edileceklerdir.
Resmen ne ayrılabilmiş ne de birleşebilmiş Kıbrıslı Türk ve Rum adadaşların, hidrokarbonlar olayı ve menevralarında birbirlerini dışlamamarı, hatta ortaklaşma ve paylaşmaya gitme yolunu bulmaları, “Gıbrıs sorunu” denen o meseleciğin de çözüm çerçevesi ve ortamını yaratacaktır hiç kuşkusuz. Kıbrıslı Türk taraf buna hazır. Hazır olmayan  1963, Kıbrıs Cumhuriyeti.
New York’da 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti düzeni ve dengelerinin garantörlerinin biraraya gelmesinden,bu konuda  Rum tarafını mamurlatıcı bir insiyatif çıkar mı göreceğiz.
Almanya dışişleri bakanlığının son bir açıklamasında, Kıbrıslı Türklerin de hidrokarbonlar olayına resmen katılabileceğinin belirtilmesi AB adına da çok anlamlıdır. Almanya Kıbrıslıların bu işi beraber yapmalarını istiyor.
Rum toplumlu cumhuriyet ise şimdiye kadar, sadece kurduğu fona aktarılacak Kıbrıslı Türklerin haklarından öte bir adım atmadı ve atmak da istemiyor. Ancak bir çözümden sonra yararlanabilecek bir fon bu. Ama Rum tarafı için öyle değil.
Önümüzdeki üç ay, karada olsun denizlerde olsun hareketlilik zamanıdır. En hareketli ve manevra kabiliyeti yüksek olan taktiksel başarılar elde etmeye daha yakın olacaktır.
Doğu Akdeniz’deki sahneye dünyanın beş kabadayısı da çıktığına göre, bu durumun esbabı-mucizesinden nasıl bir paylaşım gerçekleşecektir göreceğiz. Görelim bakalım!