"Kıbrıs bir ada mıdır

Cennetten parça mıdır''

Der, Kâmuran Aziz'in yıllar yıllar önce yazdığı bir Kıbrıs şarkısı.

Evet Kıbrıs bir adadır.

Ve evet cennetten parçadır.

Güzelliği başına belâ olmamıştır Kıbrıs'ın.

Kıbrıs'ın başındaki belâ, stratejik önemidir.

Strateji ve staratejik önem bir başına belâ olur mu derseniz? Hayır der yazarınız ve ekler hemencecik: Stratejik önem, stratejinin inceliklerini ve uzun vadeliliğini bilip, onu iyi kullananların elinde bırakın belâ olmamayı, güzel gelecekler için bir başlangıç noktası olma olasılığını da sunar startejistlere ki, bu stratejistler elbette ki devletin milletin stratejistleridirler.

Tarih, konumunu hazmedememiş ve stratejisini iyi kuramamış, organize edememiş milletlerin, devletlerin çöplüğü olarak da nitelenebilir.

Şimdi geçmişe dönüp de 1878'de Kıbrıs'ın Osmanlı devleti tarafından niye İngiltere'ye kiralandığını ve / veya terk edildiğini sorgulayarak uzun uzun suçlaycak değilim ve fakat...

1814 yılında J.M.Kinner isimli bir İngiliz memurun, Kıbrıs'ı ziyaret ettikten sonra, "Kıbrıs'a malik olmak, İngiltere'yi Akdeniz'de üstün bir duruma yükseltecek ve ülkelerinin müstakbel kaderini tanzim edici bir mevkie ulaştıracaktır. Mısır ve Suriye derhal İngiltere'ye tabi olacaklar ve Küçük Asya'nın hareketlerini önleyici bir duruma ulaşılmış olunacaktır. Böylece, Sultan daima kontrol altında bulundurulacak ve Rusya'nın bu bölgedeki tecavüzleri önlemezse bile geciktirilmiş olacaktır. Kıbrıs'a malik olmak İngiltere'nin ticaretini de kayda değer bir derecede artıracak, adanın zengin içkilerinin, ipeklerinin ve diğer istihsal maddelerinin, Mısır'ın şeker ve pirincinin, Anadolu'nun tütün ve pamuğunun tevzi hakkını İngiltere'ye bahşedecektir..." şeklinde bir gözlemi ile adanın önemini aktardığını bilmeliyiz Büyük Britanya Dış işleri Bakanlığına. Ve zaten dönemin en önemli emperyal gücü olan Büyük Britanya uzun zamandır Kıbrıs'ın stratejik öneminin farkındadır, nitekim İngiltere Başbakan'ı Benjamin Disraeli, "Kıbrıs Batı Asya'nın anahtarıdır" diyordu. Ayrıca da 1847 yılında yayınladığı "Tancred" adlı kitabında Kıbrıs'ın İngiltere için stratejik bakımından taşıdığı önemi uzun uzun anlattıktan sonra bir yerinde şöyle demiştir: "İngilizlerin Kıbrıs'a ihtiyacı vardır ve burasını alacaklardır."

Dönem emperyalizmin palazlanma dönemidir, Büyük Britanya dünya ticaret yollarını ele geçirme kontrol altına alma peşindedir. Ve 1878'de almıştır.

Şimdi, bugün, Kıbrıs adasının stratejik öneminin, yüz yıl öncesine göre katlanarak, hem de geometrik olarak katlanarak arttığını, herkes, her devlet, bal gibi bilmektedir.

Kıbrıs, Türkiye için Akdeniz'e ve Ortadoğu'ya tüm denizlere açılma kapısıdır.

Kıbrıs enerji kaynaklarının ve nakledilmesinin kontrol noktasındadır. Bu da, Kıbrıs adasının, Türkiye cumhuriyetine, dostça duygular beslemeyen bir devletin ya da AB gibi devletler topluluğunun eline / kontrolüne geçmesinin Türkiye için ve tabii ki KKTC için de nasıl yakıcı sonuçlar doğuracağını bir an bile unutmamamızı şart kılmaktadır.

Osmanlı devletinin, 1878'de adayı kiralaması, Türkiye için 'sütten ağzın yanması' olayıdır, şimdi yoğurdun üflenerek yenmesi gerekiyor.

Türkiye'nin Kıbrıs garantörlüğü, evet Kıbrıs Türkleri için HAYATİ ÖNEMDEDİR ve bu 'GARANTÖRLÜK' Türkiye'nin uzun, çok uzun vadeli çıkarları ve istikrarı ve varlığı için HAYATİ bir garantidir.

Türkiye'nin 1960'da uluslararası bir antlaşma ile taraf olduğu Kıbrıs garantörlüğü, bugünün koşullarında daha da hayati bir önem arz etmektedir.

Türkiye'nin Kıbrıs garantörlüğü tüm Akdeniz ve Ortadoğu, hatta dünya için sulh ve sükûn demektir.