Çoğu insan “Genel Komite”nin ne olduğunu bilmez veya unutmuştur.  Sadece 70’in üzerindeki kişiler bilebirler Genel Komite’yi ve işlevlerini.
Geçen gün Kıbrıs Gazetesi’nde bir ölüm ilanı vardı.  Tam sayfadan verilen ölüm ilanı, Genel Komite’nin eski sekreterlerinden Hüseyin Behiç Öztürk’e aitti.
Ne yalan söyleyim içimde bir sızı hissetmiştim onun ölüm ilanını görünce, Allah rahmet eylesin.
Onunla ilgili verilen haberde, “Genel Komite’nin ilk Genel Sekreteri” şeklinde verilirken, herhalde tarihin bazı sayfalarını da karıştırmak ve geçmişi eşelemek gerekecek...
H. Behiç Öztürk’ü, 21 Aralık 1963 olaylarının başladığı o acı günlerde tanımıştım.  Her taraftan silah sesleri gelirken, bütün milletvekillerinin, üst düzeydeki memurların ve propaganda ekibinin doluştuğu Dr. Küçük’ün ikametgahındaki camekan, tam bir tarihe sahne oluyordu.
Adı tarihte kalan ve bizim için hiçbir anlam ifade etmeyen “Kıbrıs Cumhuriyeti” biz Türklerini Rumlar bu cumhuriyetten fırlatıp attığında sudan çıkmış balığa dönmüştük.  Pek çok insan göçmen olmuş, pek çok insan da cephede mücahitlik görevlerine koşmuştu.
Tabii ki bizim o çiçeği burnunda memuriyetimizle beraber gelen Cumhurbaşkan Muavini Özel Kalem görevlerine ilaveten, Kıbrıs Türkü’nün bütün idari, siyasi, mali ve kültürel yapılaşmasını ve daha da önemlisi var oluşunu gerçekleştiren GENEL KOMİTE, gerçekten çok büyük görevler üstlenmişti.
Biz bir devlet değildik.  Kopartılan bir “Cumhuriyetin” vatandaşlarıydık ama artık değildik.
Tamı tamına 103 köyümüz göçmen durumuna düşerken, cepheden de kanlı cesetler geliyordu.
Adına “Genel Komite” dediğimiz organda bazı kişiler görev üstlenmişler ve o komitenin üyeleri ile toplantılara katılmaya başlamışlardı.
Bana göre Genel Komite’nin ilk sekreteri Ümit Özdil’di. Onun altında hizmet eden kişilerse, emekli yargıç Ali Vehit, Hüseyin Behiç Öztürk, eski Meclis Başkan Yardımcısı Ekrem Ural ve bendenizdik.
Hani derler ya... “Sen joker misin?” diye.  İşte biz de joker gibi her işe el atıyor, köylerden gelen binlerce raporları Genel Komite’nin ve Dr. Küçük’ün bilgisine sunuyor ve tek propaganda aracımız “Special New Bulletin” e malzeme hazırlanması ve yazılması filan hep vardı hayatımızda.
Şöyle anılarımı kafamdan geçirirken, eski Tarım Dairesi Müdürü Mustafa Galip’i, eski müsteşarlardan Kemal Atasoy’u, Cemal Müftüzade’yi, Hüseyin Kemal Nidai’yi, Ahmet Fetin Korman’ı, protokol işlerine bakan Hasan Cürcani ve ünlü yazar Semih Sait Umar’ı anımsıyorum.
O cemakanın insan kapasitesi bilemediniz, normal şartlar altında yirmi kişilikti.  Ama orada çarpışmaların devam ettiği o ortamda, camekandaki insan sayısı kırk veya elliyi bile buluyıordu.
O günlerde Bayraktarlığın o cemakana getirdiği siyah formikadan kocaman bir toplantı masası vardı.  Etrafında da kırmızı kumaştan döşeli siyah sandalyeler vardı.
Her toplantıya zamanın Bayraktarı Kenan Coygun, Dr. Küçük’le beraber başkanlık ederlerdi.  O kadar çok sorun vardı ki...
Bu insanlar hep üst düzeyde insanlardı.
Hatırlıyorum... Çok yakın bir zamanda kaybettiğimiz Hüseyin Beyiç Öztürk, eline birkaç yaprak almış ve masalardan birinin kenarına ilişerek progaganda için malzeme hazırlıyordu.
Onun Genel Komite’deki görevleri tutanak yazmak ve o tutanakları finalize etmekti.  Arşivleme ve çok gizli kaydı ile dağıtım veya çok özel tutanakları mumlu kağıda yazmak bana düşerdi.
Zaman bir su gibi akıp giderken ateş-kes sonrasında bütün o üst düzeydeki memurlar, sabahlara kadar nöbet tutarlar, olaylar hakkında Dr. Küçük’e bilgi verirlerdi.
İşte o nöbet gecelerimizde başlardı acılarla yoğrulmuş özlemlerimiz.  Rahmetli Behiç Bey bir gün bana şöyle demişti...
“Biz de dişimizden tırnağımızdan artırarak hemen Yenişehir’de bir ev yaptık, o da sınırın ötesinde kaldı.  Şu anda da evimiz Rumların bir mevzisi oldu.  Üzerinde Yunan bayrağı dalgalanıyor.  Kolay mı bir nefes kadar ötede evinizi sınır ötesinde görecek ama o ev benimdir diyemek?”
O hep kahırları ve acıları ile yaşadı.  Onun göçmenliği de bizim gibi tam on bir yıl sürdü.  Yenişehir Bölgesi kurtulunca kendi evini tamir edip yerleşince huzur bulmuştu. Bir gün yine ona sormuştum:
“Behiç Bey şimdi rahat ettiniz, huzura kavuştunuz.  Artık herşey geçti gitti” deyince bana şöyle demişti.
“Güvenir Bey kardeşim, geçti ama deldi de geçti.”
  O sözler çok acıydı...
Gerçekte onunla o zor günledeki muhabbet ve sohbetler çok tatlıydı.  Onun ölmezden evvelki son acısı, Adana veya Mersin’de evli olan doktor kızının vefatı olmuştu.
“Genel Komite” dedik de, şimdi geldiğimiz noktaya bakıyoruz...  Ne kadar büyük bir yok katetmişiz. Neydik ve neler olduk.  Ne kadar büyüdük ve “var olmanın” gerçeklerini gördük.
İşte Hüseyin Behiç Öztürk, ilk kez Bakanlar Kurulu’nun oluşumu ve kadro ve teşkilat yasaları çıkınca adına “Genel Komite” dediğimiz organ Bakanlar Kurulu’na dönüşmüş ve o da, o organın ilk genel sekreteri olmuştu.
Behiç Bey büyük adamdı.  Kıbrıs Türkünün yapılaşması ve kalkınması için çok büyük uğraşlar vermişti.
Son çıkan “Dr. Fazıl Küçük’le Geçen Günlerim” adlı kitabımını ona takdim edemediğim için yüreğimde bir sızı duyuyorum.  Çok uzun zamandan beri göremediğim o dostumun ölümü ötesinde, onun adını ve görüntüsünü o kitapla birlikte ebedileştirdiğim için çok mutluyum.  Belki kendi inisiyatifi ile o kitabı alıp okumuştur.
Allah’tan ona gani gani rahmet, yaslı ailesine başsağlığı dilerim.