Merhaba sevgili Vatan okuyucuları. Hepinize iyi bir hafta dileyerek gezi notlarımıza onuncu  hafta  kaldığımız  yerden devam ediyoruz. 

VİYANADA 5 GÜN KAPFENBERG- VİYANA
Bishopschofen – Kapfenberg arasındaki tren yolculuğumda kompartıman arkadaşım, çaresi bulunmayan bir hastalığa yakalanmış. ölüme mahkum bir kadındı. Bu durumuna rağmen fiziksel olarak sağlam göründüğü kadar, moral olarak da güçlü görünüyordu. Buna rağmen için için çürümüş bir çınara benziyordu. Yaşamının son günlerini yatakta beklemek yerine, uzun bir tren yolculuğuna başlamış, “kısmet nereye kadarsa” diyerek uzak diyarlara doğru yola çıkmıştı. Bu uzun yolculuğunun ilk başlarında kısmetinde benimle karşılaşmak vardı. Biraz İngilizce, biraz Almanca konuşarak anlaşmaya çalışıyordulk. 
Kadın ellerini uzattı, baktım, cildi parlak olmasına ragmen, 100 yaşındaki bir insanın cildi gibi kırışıktı. Kadın, kemiklerinin ağrıdığını söylüyordu. Hastalığının ne olduğunu tam olarak anlayamamıştım ama, çaresi olmayan bir hastalık olduğunu anlamıştım. Ne çare ki yapabileceğim bişey yoktu. Kendisine sadece  bir iki saat kadar  kompartıman arkadaşlığı yapabildim. Tren Kapfenberge geldiği zaman kendisine bol şans dileyip indim. 
O zamanlar şimdiki gibi internet, google gibi iletişim ve konumlama kavramları yoktu. Basılı haritalardan bir tane alarak Böhler fabrikasının yerini belirlemiştim. Tren istasyonuna olan mesafesi 1 km civarındaydı. Hava güzel olduğundan ağır yüküme rağmen yürüyerek gitmeyi tercih etmiştim. Tekerlekli bavula Brugger fabrikasında yaptığımı döküm parçaları koydum, diğer eşyalarımı sırt çantasına yerleştirdim. Omuzumda sırt çantası, elimde “Bond” çantası dediğimiz bir çanta, diğer yanımda döküm parçaların bulunduğu tekerlekli valiz olduğu halde, Böhler fabrikasının bulunduğu istikamete doğru kaldırımın üzerinde yürümeye başladım. Bu fabrikada torna atölyeleri için sert maden uçlar, yüksek hız çeliğinden yapılmış kesici uclar üretiliyordu.     
Bischofschofen kasabası Alp dağlarının üzerinde, yüksek rakımda ve coğrafya şekilleri engebeli bir kasabaydı. Kapfenberg ise yine Aip dağlarının üzerinde ancak nispeten daha alçakta ve düz bir plato üzerinde yer alıyordu. Yollar pırıl pırıl, kaldırımlar düzenli,  etraf yemyeşil ve tertemizdi. Bu güzellikleri içime sindire sindire ve tertemiz havayı soluyarak ilerliyordum. Kavşaklarda çeşitli kurum ve yerleri belirten küçük ok şeklinde tabelalar vardı. Bunlardan bir tanesi çok dikkatimi çekmişti. ERDAL. Bir km mesafede neredeyse 20 kavşakta bu tabelayı görmüştüm. Sonradan yaptığım  araştırmada, bizde erkek ismi olan bu özel ismin, Avusturyada bir ayakkabı boyası markası olduğunu öğrendim. Hani tüp içinde sıkılarak kullanılan ayakkabı boyaları var, kapağını açıp biraz sıkarak ağzındaki fırçayı  ayakkabınıza sürerek boyuyorsunuz ya, işte o cinsten bir ayakkabı boyası markası. Yuvarlak kutularda olan çeşitleri de vardır.
Böhler fabrikasında beni son derece güzel karşıladılar. Gottfried Bruggerdeki misafirperverane olmayan karşılamadan sonra burada bu iltifatı beklemiyordum. Satış müdürü genç birisiydi. Ofisine gittik. Katalog ve numuneler hazırlatmış, beni bekliyordu.
Benim sipariş verip satın aldığım numunelere ek olarak eşantiyon mahiyetinde ücretsiz çeşitli numuneler verdi. Ayrıca yakındaki lüks bir restorantta öğle yemeği ısmarladı, Kapfenberg hakkında bilgi vermeyi de unutmadı.
Kapfenberg, Orta Avusturyada, nüfusu 20 000 civarında olan bir kasabadır. En büyük i şletmesi Böhler firmasıdır. 1970’te burada Avrupa satranç şampiyonası yapılmış ve Sovyetler birliği takımı birinci gelmişti. Güzel restorantlarımız ve küçük uçakların eğitim amaçlı kullandığı bir havaalanımız vardır.
Yemekten sonra beni tren istasyonuna götürdü Viyanda trenden indiğim zaman istasyondaki emanetçi dolaplarını görünce çok sevindim. Uçak alanına giderken nasıl olsa bu istasyona gelecektim. 70 kg civarındaki bronz döküm çubukları burada bırakmaya ve uçak alanına giderken alıp öyle gitmeye, bu sayede ağır parçaları taşıma zahmetinden kurtulmaya karar verdim.

TÜRK KAHVESİ DEĞİL, ARAP KAHVESİ
Sorumlu şahsa gidip bir kasa kiralamak istediğimi söyledim bana bir anahtar verip eliyle dolapların yerini işaret etti. Gösterdiği istikamete gidip anahtarın üzerinde yazılı olan numarayı buldum. Kapısı açıktı. Bronz çubukları bavuldan çıkarıp tek tek kasaya yerleştirdim. Kapısını kapatıp kilitledim ve anahtarı cebime attım.
Bu sayede ağır yüklerden kurtulmanın şerefine bir kahve içmek iyi gelecekti. Biraz önce garın giriş kapısının yanındaki bir büfede  cezveler görmüştüm. O tarafa doğru yürüdüm. 

VİYANA VE KAHVE
Avusturyalıların kahveyle tanışması rivayete göre Osmanlıların 1683’teki II. Viyana kuşatmasından sonradır. Osmanlılar muhasarayı kaldırıp ricat ederken, çuvallar dolusu kahve çekirdeklerini savaş alanında bırakmak zorunda kalmışlar. Avusturyalılar bunu deve yemi zannedip ilgilenmemiş. Ancak İstanbulda uzun yıllar yaşamış olan ve Viyana savunmasına yardımcı olmak için Viyanada bulunan  Polonya ordularının komutanı Joseph Kolschitzky bunların kahve olduğunu anlamış. Kahve çuvallarını toplayarak bir kahvehane açmış ve kahveyi sütle karıştırarak  cappuccino gibi çeşitler türetmiş ve bunu Viyanalılara sevdirmiş.  Amblem olarak da fesli bir erkek resmi kullanmış. Türkler cumhuriyet döneminde fesi kaldırdığından bu resim artık Viyanalılara “Arap” çağrışımı yaptırmaya başlamış ve , Türk kahvesi yerine Arap kahvesi demeye başlamışlar. 
Tren garındaki büfe büyük olmayan bir büfeydi. Herkes alacağını alır, ayakta içer veya yerdi.  “Bir Türk kahvesi” dedim. Adam herhalde anlamadı. Yüzüme bakıyordu. Tekrar ettim. “Bizde Türk kahvesi yok” deyince “O cezveler ne işe yarıyor” diyerek cezveleri işaret ettim. Adam: “Onlar Arap kahvesi yapmak içindir” deyince ısrar ettim. “Tamam o zaman, bir Arap kahvesi ver, şekersiz olsun” dedim. Gelen kahveyi içtim, 3-4 günlük bir aradan sonra çok iyi gelmişti. Bir taksi çağırıp Bischofshofende iken telefonla yer ayıırttığım otele  gittim. Odaya çıkıp bir duş alıp yatağa uzandım. İki gün bayağı yorucu geçmişti. Akşam olmadığı halde kısa süre sonra uykuya dalmıştım. (DEVAMI HAFTAYA)
 
GORNODAN GEÇİTKÖYE
Geçen haftaki yazımızda Gorno’nun batı tarafına kadar gelip orada mola vermiştik. Buradan  yolculuğa devam edildiği taktirde Karşıyaka köyünün içinden geçip Lapta- Güzelyurt yoluna , buradan da batıya dönüp ilerlerseniz Geçitköye ulaşırsınız.Geçitköy, hem gölet açısından hemde Türkiyeden gelen suyun Kıbrısa ulaştığı nokta açısından önemlidir. Ayrıca, kuzey sahil yolunun en batı noktasında bulunması da önemini arttırmaktadır. Yıllarca süren çabalardan sonra anadoludan gelen su, burada karaya çıkmaktadır. Daha önce küçük bir gölet olarak inşa edilen Geçitköy göleti daha sonra büyültülerek kapasitesi 25 milyon metreküpe çıkarılmıştır. Geçitköy göleti ile ilgili olarak Vikipediden alınan bilgiler şu şekildedir:
Geçitköy Barajı, KKTC Su Temin Projesi kapsamında Girne yakınlarında Geçitköy'de yapılan baraj. adaya proje kapsamında ulaşacak suyun, sulamada kullanılacak kısmının (%50'si-35 milyon m³) depolaması yapılacaktır. 65 m yüksekliğinde olan baraj kil çekirdek, kaya dolgulu olarak inşa edilmiştir. 30 Mart 2012 tarihinde başlayan inşaat, 7 mart 2014 tarihinde bitirilmiştir. 4824 hektarlık arazide sulama yapılacaktır.Akdeniz'den borularla Güzelyalı terfi merkezine gelen su, buradan 3 km boru hattı ile 2,38 m³/sn akışla Geçitköy Barajına ulaşacaktır. Suyun 1,20 m³/sn miktarı içme suyu hatlarına aktarılacak, 1,18 m³/sn kısmı sulamada kullanılması amacıyla barajda depolanacaktır.
Gölet yapılmadan önce adeta  kuş uçmaz kervan geçmez bir köy olan geçitköyün, suyun gelişinden sonra ziyaretçileri artmıştır. Girne – Güzelyurt yolunu kullananların da çoğalmasıyla, köy içinde ticaret yapanlar, dükkanlar ortaya çıkmıştır.  İnsanlar yanında   bölgede nasibini arayan hayvanlar da görülmeye başlanmıştır.
Girneden Doğu – batı istikametinde gelen yol, Geçitköyde Güneye döner . Köy, Beşparmak Dağlarının en batısındaki noktada yer almaktadır. Beşparmak dağlarını oluşturan kalker katmanları, Geçitköyü çıkınca sona ermektedir.  Güzelyurt istikametinde ilerlerken yolun iki tarafı artık killi kumlu alüvyonlardan oluşmaktadır. Tortul (sedimanter) özellikte olan kireçtaşları arasında birkaç noktada büyük yekpare kütle halinde Troos dağlarını oluşturan volkanik kayaçlara rastlanmaktadır. Bunlardan birisi Kırnı (Pınarbaşı) köyünde şimdi akmayan Kırnı pınarının hemen doğusundadır. Diğeri ise Geçitköy – Güzelyurt yolu üzerinde Geçitköyün hemen dışında,  Çamlıbele doğru ilerlerken yer almaktadır. Yol daha sonra yukarı doğru meyillenerek iki ayrı koldan ilerlemektedir. Birinci kol Yılmazköy üzerinden Lefkoşa’ya, ikinci kol da Tepebaşı üzerinden Güzelyurta varmaktadır.
Haftaya yeni yolculuklarda buluşmak üzere.