Merhaba sevgili Vatan okuyucuları. Hepinize iyi bir hafta dileyerek   yirminci  haftada  kaldığımız  yerden devam ediyoruz.    

YENİ BİR YOLCULUĞA BAŞLARKEN : Tanıtımı engelleyen kim, Ambargoları kim koyuyor?

Bugün yeni bir yolculuğa çıkıyoruz sevgili Vatan Gazetesi okurları. 13-15 Haziran tarihlerinde İspanyanın Valencia kentinde uluslaraarası bir kongre var. 3. Uluslararası Hemşirelik Eğitimi ve Hemşirelikte İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu. Bu sempozyumda yürütme komitesinde görev almam için 7-8 ay önceden davet almıştım.  Yürütme komitesine ek olarak ikinci günkü çalışmalarda oturum başkanı olarak görev yapacağım. Ayrıca Yakındoğu Üniversitesinde görevli bazı hocaların hazırlamış olduğu iki tane bildirinin de sunumunu gerçekleştireceğim. Kendim de bir sunum yapmak, hemşirelik eğitimi ve   iş sağlığı ve güvenliği  eğitimi konularında Kuzey Kıbrıs üniversitelerindeki eğitim istatistiklerini (öğrenci sayıları, öğrencilerin geldiği ülkeler v.s.) gibi bilgileri katılımcılarla paylaşarak üniversitelerimizin tanıtımını yapmak istiyordum ama YÖDAK bu bilgilerin bana verilmesinin uygun olmadığını bildirince vazgeçtim.
Tanıtım konusunda hep şikayetçiyiz. Herkesi suçluyor, “bizi tanımazlar” diye ağlıyoruz. Bu gibi uluslararası konferanslarda ülkeler, firmalar, üniversiteler, bilim insanları, şirketler ….Herkes verdiği hizmetleri, ürettiği ürünleri ve kuruluşunu tanıtmak için çok büyük masraflar yapıyor, yoğun çalışmalar yapıyor. Yaptıkları masrafı da genellikle geri alıyorlar. Biz hep tanınmamış bir ülke olduğumuzdan söz ediyoruz. Ben şahsen 1993 yılından beridir birçok fuara, ulurlararası kongrelere katıldım. Çoğu defa da Kuzey Kıbrısı kendi ölçümüzde tanıtmaya çalıştım. Ancak yöneticilerden, meslek odalarından ve diğer kuruluşlardan maalesef destek bulamadığımı belirtmek isterim.  Aşağıda bunun örneklerini bulacaksınız:
1994 yılıydı. İzmir fuarında   Sanayi Dairesi  KKTC’yi temsilen katılmıştı. O dönemde ben de kendi firmam vasıtasıyla  tanıtıcı kitaplar yayınlıyordum. Fuarda dağıtılmak üzere İngilizce olarak  kendi bütçemden 1000 tane kitap bastırıp dağıtılması için fuar sorumlusuna (yanılmıyorsam sayın Ahmet Havutçu idi) teslim etmiştim (Kitabın ismi DIRECTORY  OF THE TURKISH REPUBLIC OF NORTHERN CYPRUS idi). Kitapta ülkedeki tüm üreticilerin, ürettikleri mal ve hizmetler belirtilerek adres, tel, fax numaraları verilmişti.
Birkaç sene sonra Türkiyede yapılmakta olan fuarlara katılmaya başladık. Emlak Fuarı (Aykut Mazhar ile birlikte katılmıştık) ndan sonra Mobilyacılar fuarı vardı. Bu sektörel fuarlar çok önemliydi ama bütün fuarlara katılarak ülkenin tanıtımını yapmak boyumuzu aşıyordu. Sayın Serdar Denktaşa (o zaman sanırım kültür bakanı ve başbakan yardımcıydı) gidip katkı almamızın mümkün olup olmadığını sorduk. Sayın denktaş “Mademki mobilyacılar fuarıdır, parasını da mobilyacılar ödesin” deyince katkı alamayacağımzı anlamıştım. Birkaç fuara daha katıldıktan sonra vazgeçtik.
Bundan iki yıl önceydi. Singapurda  XXI. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği kongresi yapılacaktı. Beni de davet edip katılmamı istediler.  Birçok ülkeden resmi delegeler, firmalar, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve önemli kişiler katılacaktı. Ben de yola çıkmadan önce devlet yetkilileriyle görüşüp bir fikirleri, önerileri varsa almak istedim. Cumhurbaşkanı, Çalışma bakanı ve Doğal Kaynaklar Bakanından randevu istedik.  Çalışma bakanı (Sn. Hamza Ersan Saner) bizi kabul etti ama herhangibir yorum yapmadı. Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı  sn. Nazım Çavuşoğlu, TAŞOVA vakfının genel kurul toplantısına katılarak bize Singapur hakkında bilgi verdi. Sayın Cumhurbaşkanımız maalesef randevu talebimize cevap bile vermedi.
Bu çok ilginç gelmişti. Çünkü sayın Cumhurbaşkanımız  resmi davetlere her zaman beni adam yerine koyup adıma davetiye gönderip beni davet ediyor.   Davetiye masrafı, kargo masrafı (davetiyeler resmi postayla değil, özel kuryelerle gönderiliyor), katılırsam yeyip içtiklerim… Devlete önemli bir masraf çıkıyor. Daha önce birinci davete katılmıştım. Randevu talebimize cevap gelmeyince artık bu davetlere katılmıyorum. Kendisi istediği zaman bize ulaşıyor, yanına çağırıyor, biz kendisinden  - devlete katkıda bulunmak amacıyla – randevu istediğimizde cevap bile vermiyor.  Kendisine buradan sesleniyorum. Lütfen bu davetlere artık beni çağırmayın. Devletimize çıkardığımız masraf azalsın.
Bu seferki kongreye giderken resmi makamlardan görüş ve öneri istemek yerine, ülkemizdeki hemşirelik ve iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri konusunda bir bildiri hazırlayıp kongrede sunmayı tercih ettim. Bu bilgileri en seri ve en doğru şekilde alabilmenin adresi de YÖDAK’tır diye düşünerek bir dilekçeyle bu bilgileri almanın mümkün olup olmadığını sordum. Aradan bir ay geçtikten sonra da, dilekçenin cevabını almak üzere YÖDAK’a gittim. Cevap: “Bu bilgilerin verilmemesi kararlaştırıldı”.
“Benim tanıtım anlayışım herhalde hatalı” deyip bildiriyi de sunmaktan vazgeçtim. 10 Haziran Pazartesi günü kongreye katılmak üzere yola çıkıyoruz. Gelecek pazartesi  bu yolculuğumuzu   paylaşmak üzere herkese iyi bir hafta diliyorum.

1989 YILI LEFKOŞASINDAN BİR KARE

1980’ li  yıllarda Lefkoşa için bir toplu ulaşım sistemi arayışları vardı. Şaşırtıcı trafik kazaları da sık sık görülmeye başlamıştı. İşte o günlerde , haziran ayının ortasında çekilmiş bir resmi,  dergilerimden birinde kapak olarak kullanmıştım. Başlığı da : TOPLU TAŞIMACILIK idi.
Bu görüntü, Girne Kapısındaki Atatürk heykelinin hemen doğu tarafında, surların dışında çekilmişti. En usta bir sürücüye bu arabayı verin ve bu topun üstüne resimde görüldüğü şekilde yerleştirmesini isteyin. Eminim başaramaz. İyi ki bu sürücü başarmış ve bana 30 sene arayla iki defadır yayınlama fırsatı vermis. Kendisine teşekkür ederim.  (Not: Resmi yayınlamk için bana bir arkadaşım vermişti ama kim olduğunu maalesef hatırlayamadım. Kendisi gazeteyi görürse hatırlayacaktır. Tekrar teşekkür ederim)

OKYANUS AŞIRI BİR YOLCULUK
Geçtiğimiz hafta BM kalkınma programı UNDP’nin organize ettiği küresel ısınma ve iklim değişikliği çalışmalarını ve BM sarayını anlatmaya çalışnıştık. Bu hafta Newyork-Manhattan bölgesinde görülmeye değer çeşitli yerleri anlatmaya devam edeceğiz.
Görülmeye değer yerler arasında Özgürlük anıtı, Imperial State Building, Brooklyn Köprüsü, Central Park, Doğa Tarihi Müzesi bulunmaktadır. Kentin sembollerinden İkiz Kuleler 11 Eylül saldırıları sonucu yok edildiğinden artık yok.

Özgürlük Anıtı (Statue of Liberty:  Bakırdan yapılmıştır.   Kuruluşunun 100. yılı nedeniyle ABD'ye Fransa tarafından hediye edilmiştir. 1884-1886 yılları arasında inşa edilmiştir.   New York şehrindeki Özgürlük Adası'nda yer alır.Heykelin sağ elinde bir meşale, sol elinde ise bir hitabe vardır. Tabletin üstünde 4 Temmuz 1776 tarihi (Bağımsızlık Bildirgesi'nin tarihi) yazılıdır. Heykelin başındaki taç'ın 7 sivri ucu 7 kıtayı veya 7 denizi simgeler. Heykelin yüksekliği 46 metre, kaidesi ile beraber 93 metredir. Ziyaretçiler heykelin içinden meşaleye kadar 168 basamaklı bir merdivenden çıkabilirler.  Özgürlük anıtına ancak deniz yolyla ulaşılır. Bizim gitmeyi planladığımız gün, hava koşulları çok kötü olduğundan gemi seferleri iptal edilmişti. Bu nedenle orayı gezemedik.
Empire State Building 102 katlıdır.  443,2 metre uzunluğundaki Empire State binası Amerika'daki İkiz Kuleler kurulana kadar dünyanın en yüksek  binası ünvanını elinde tutuyordu.  Zemin kata bindiğiniz asansörle 86. Kata kadar çıkabilirsiniz. Asansör 86 kat çıkacağından çok hzlı hareket etmektedir. Bu nedenle   hangi katta olduğunuzu gösteren ekranda rakamlar onar onar artmaktadır. Yani 0.kat-10.kat-20.kat v.s.  En üst kata çıkmak çin 86.katta asansörden inip başka bir asansöre binmeniz gerekmektedir. İkinci asansör daha yavaş hareket ettiğinden rakamlar da birer birer değişmektedir. Empire state Buildig binasının içini gezmek, kentin 102 . kattan fotoğrafını çekmek için sıraya girmek gerekir.Gezinin kendisi, kuyrukta beklediğiniz süreden daha kısa sürebilir. Bizim gittiğimiz gün ziyaretçi sayısı fazla oluğundan iki saat kadar sırada bekledik . Bina içindeki geziyi de hesaba katınca tüm öğleden sonrasını bu amaç için harcamıştık.
Brooklyn Köprüsü: Yapımına 3 Ocak 1870 yılında başlanmış  ve 13 yılda bitirilmiştir. ABD'nin New York şehrinde olan ve East River üzerinde bulunan köprü, Brooklyn ile Manhattan'ı birbirine bağlar. Yapımı bittiğinde Dünya'nın en geniş asma köprüsü niteliğini kazanmıştır hatta köprünün kuleleri bir kaç yıl boyunca ABD'nin en yüksek yapıları olarak geçiyordu.  Ana ayakları arasındaki mesafe  486.3 metredir.
Central Park:
3382 dönüm arazi üzerinde kurumuş olan çok büyük umumi kentsel bir parktır. Yıllık ortalama 25 milyon ziyaretçisiyle Central Park, Birleşik Amerika'da en çok ziyaret edilen kent parkıdır. İçerisinde  Yaya yolları, top sahaları, hayvanat bahçesi, atlıkarınca, ve yapay göl ile  tekne kiralama imkanı bulunmaktadır. Kar amacı gütmeyen bir kuruluş olarak yıllık 80 milyon dolar bütçeye sahiptir. İnsanlar buraya bireysel olarak veya grup halinde  gelip geziyor, yürüyüş yapıyor, piknik yapıyor, köpeklerini gezdiriyor. Bizim bulunduğumuz zaman ilkbahardı. Kış aylarında muhtemelen burası karla kaplanıyor. Sincap sevenler, parktaki ağaçların üzerinde dolaşan sincapları görebilirler. Ben resimlerini çekmeye çalıştım am sadece kuyruklarını görüntüleyebildim.
Doğa Tarihi Müzesi: Amerikan Doğa Tarihi Müzesi, Central Parkın hemen karşısında yer almaktadır.   ABD'de bulunan dünyanın en büyük ve en ünlü müzelerinden birisidir.  Hem eğlence hem de eğitim amaçlı olarak ziyaret edilmektedir. İçerisinde dinazor kemiklerinden uzak gezegenlere kadar bilgiler bulunmakta olup tamamının gezilmesi için bir güne ihtiyaç vardır. Ana kapıdan girişte ödenen giriş ücretine ek olarak, içeride organize edilen sürekli veya geçici etkinlikler için ek giriş ücreti istenebilir. Örneğin  kelebekler bölümü için ek ücret ödenmektedir. Müzede Bir Gece adlı filmi her gördüğümde bu müzeyi hatırlarım.
Haftaya Newyork şehrini tanımaya devam etmek umuduyla tüm okurlara iyi bir hafta dilerim,