Değerli Vatan okurları,  hepinize   iyi bir hafta dileyerek 21. Hafta kaldığımız yerden yazımıza devam ediyoruz.

OKYANUS AŞIRI BİR 
YOLCULUK – SON GÜNÜN 
AZİZLİĞİNE UĞRADIK

Newyorkta son günümüz olduğu için arkadaşların her biri bir tarafa dağılmıştı. Herkes almak istediği bir şeyi  almaya veya görmek istediği bir yeri görmeye çalışıyordu. Ben arkadaşlardan biriyle müzeyi gezdikten sonra Central Parka girip onu da dolaştık. Park gezisi bittikten sonra  bir taksiye binip otele döndük. Yolda giderken telefon numarasını aldık, ertesi gün bizi otelden almasını istedik. Şoför aynı anda iki iş almış olmanın sevinciyle konuşmaya başladı. Biz de kendi aramızda tartışmaya başladık. Konu, taksi parasını kimin ödeyeceği idi. Ben ödeyeceğim, sen ödeyemezsin tartışması epey sürdü ama, sonunda yaşça büyük olduğum için  arkadaş  ödeme konusundaki ısrarından  vazgeçti. 
Otele vardığımızda şoför de bizimle içeri gelip ertesi gün bizi nasıl bulacağını öğrendi. Şoför çıktıktan biraz sonra arkadaşın durumunda bir acayiplik sezdim. Aniden kapıdan dışarı fırladı. Ne oluyor diyerek ben de arkasından koştum. Arkadaş sağa sola bakındıktan sonra bana, “Cüzdanım takside kaldı” demesin mi. Parayı kimin ödeyeceği konusunda tartışırken cüzdanı çıkarıp arka koltuğun üzerine koymuş, taksiyi de ben ödeyince orada unutmuş. “Yapacak bişey yok . Taksicinin telefonu bizde, gel kendisini arayalım” dedim. Gidip otelin telefonundan aradık. Telefona bir kadın çıktı. “Kocam telefonu evde unutmuş, kim olduğunuzu söyleyin, gelince söylerim, size arar” dedi.
Mecburen beklemeye başladık. Bir taraftan da kendi aramızda konuşuyorduk. Cüzdanda 1000 dolar kadar nakit  amerikan doları, bir miktar TL, arkadaşın kimlik kartları, öğrenci kimliği ve benzeri belgeler vardı. Para bir tarafa, kimliklerin tekrar çıkarılabilmesi için bayağı uzun bir sürece ihtiyaç vardı.
Arabada para bulan bir şoförün bizi arayacağını hiç ummuyorduk ama, birkaç saat sonra  aradı. Arkadaş durumu izah edince:” Çok üzüldüm, ben cüzdan falan görmedim. Siz indikten sonra başkaları arabaya binip indi. Birkaç defa müşteri değiştirdik. Hiçbiri cüzdandan bahsetmedi. Biraz önce arabayı benden sonraki şoföre devrederken arabayı kontrol ettik, cüzdan falan yoktu. İsterseniz polise bildireyim” dedi. Bunun üzerine arkadaş “Gerek yok. Eğer bulunursa sen bize haber verirsin . Paradan başka kimlik kartları da vardı. Belki onlar bulunur” dedi. Taksici: “Yarın sizi almamı istiyor musunuz, yoksa vaz mı geçtiniz?” diye sordu. Arkadaş: “Tabii istiyoruz. Cüzdan kayboldu diye burada kalacak değiliz ya. Anlaştığımız saatte gel bizi al” dedi. 
Taksici gittikten sonra arkadaşla birlikte dışarı çıktık. Kaybettiklerini kafasından atması için buna ihtiyaç vardı. Önce bir oyuncakçı dükkanına girdik. Oyuncakçı dükkanı deyip geçmeyin. Bizim Lefkoşa Belediye binası kadar büyük bir bina. İçinde çeşitli oyuncaklar ve  dinazorların maketleri de vardı. Orada biraz vakit geçirdikten sonra akşam yemeği için bir restorant aramaya başladık.Sonunda değişiklik olsun diye bir Tayland yemeği sipariş verdik. Ama o gün aç kalmak kaderimizde yazılı imiş.  Gelen yemeği hiç beğenmedik. Et ile meyveler birlikte pişirilmişti. Bu nedenle meyvenin şekerli tadı ete geçmiş, ona da yenmeyecek  bir lezzet vermişti.Tabaktaki patatesleri yedik. Sonra otele döndük. 
Ertesi gün taksici gelip bizi aldı. John F Kennedy havaalanına götürdü. Cüzdandan haber yoktu. 
Havaalanında birkaç saat bekledikten sonra uçak hareket etti. Dönüş yolculuğu , İstanbul – Newyork uçuşundan bir saat daha kısa sürmüştü.

HASPOLAT ÇEVRESİNDE BİR 
YOLCULUK: ÖRNEK BAĞCILIK 
İSTASYONU

Geçtiğimiz hafta Lefkoşa- Haspolat yolunun hangi şartlar altında ve ne zaman yapıldığını anlatmaya başlamıştık.  Bu yol, 1975 yılında yapıldığında  henüz çember yoktu. Lefkoşa ile Taşkent ve Güngör arasındaki bağlantıyı sağlayan yeraltı geçidi de yoktu. Köyün girişinde asker nöbet tutuyordu. Kimlik kontrolu yapar, ondan sonra köye girişe izin verirdi.
Bugün Halasultan külliyesinin olduğu yerde zamanın Tarım Bakanı merhum İrsen Küçük, “Örnek Bağcılık İstasyonu” kurmuştu. Yıllarca tabelası boş arazide durdu, bağ falan da yetiştirilmedi. Bir süre sonra ilk yapılan yol bölünmüş yola dönüştürülünce, bu tabela da sökülüp götürüldü .
Yol bölünmüş yol haline getirildikten sonra çok yoğunlaşan trafik yükünü hafifletmek  ve Taşkent/ Güngör yönünden gelen trafiği yerlatından bölünmüş yola bağlamak için  bir yeraltı araç geçidi yapıldı. Bu geçidin yapılması aylarca sürdü. Inşaat sırasında bir minibus  alt geçide düştü, şoförü hayatını kaybetti. Üniversite de açıldıktan sonra Haspolattan üniversiteye yaya olarak giden öğrenciler çok zorluk çekmeye başladılar. Kimin aklı kestiyse, bölünmüş yol üzerine bir yaya geçidi yerleştirdiler. Bir öğrenci burada vasıtalar tarafından ezilince, yeraltı geçini tek yönlü yola çevirdiler. Böylece yapımı aylarca süren ve bir cana mal olan yol, tek yönlü geçit haline dönüştürüldü. 
Bu sene, yeraltı geçidine aşırı derecede  ve sürekli olarak su geldiği için yol bozuldu. Tamir ekipleri gelip yolun iki ucuna  kum döküp yolu trafiğe kapadılar. Bir-iki ay, yol bu şekilde kapalı kaldı. Sonra yol tamiri bitmeden tek yönlü geçit olarak yeniden kullanıma verdiler.
Öğrenciler güvenli bir şekilde karşıya geçebilsin diye  yan tarafına kaldırım yapıp, yolun içine de bariyerler çakarak tek yönlü kullanıma açtılar ama aydınlatma yok. Geceleri bu korkunç karanlıkta ve ıssız denebilecek bir durumda, öğrenciler geçidi kullanmaya çalışıyor. Her an bir saldırıya uğrama riski vardır. Bir an önce bu alt geçidin aydınlatılması gerekmektedir.
Belediye evlerinin durumu ise çok daha vahimdir. Belediye evleri denilen bu apartmanlar Cemal Bulutoğullarının Lefkoşa Türk  Belediyesine başkan olduğu dönemde yapılmıştır. Cemal bey “Lefkoşa Sur İçini Kurtarma” hedefiyle yola çıkmış, o bölgede yaşayanlardan müracaat kabul etmiş ve para toplamıştır. Toplanan paralar belediyenin zor dönemlerinde başka işler için kullanılmış ve evleri yapmak için arazi alınamamıştır. Bulutoğulları sıkışınca Haspolat civarındaki bir tarlanın sahibi olan inşaat şirketiyle anlaşıp evleri bu araziye yaptırmış ve başvuru sahiplerinin kullanımına vermiştir. Ama sonuçta başvuru sahipleri bu binalara yerleşmemiş, apartman daireleri üniversitede okuyan öğrencilere kiralanmaya başlanmıştır.  İşte bu apartmanlarda oturan öğrenciler evlerinden üniversiteye gidiş dönüşlerinde, bölünmüş yol üzerinden karşıya geçmek zorundadır. Yeraltı geçidi, burada yaşayanların kullanabileceği  pozisyonda değildir. Öğrenciler çember üzerinde karşıya geçmeye çalışırken, ipin üstündeki cambaz gibi canlarını ortaya koymaktadır.

UBP DE DENGELER ETKİLENDİ: 
ASİL NADİR Mİ – 
İLÇE BAŞKANI MI

Haspolat Çemberindeki bu kargaşa, civardaki üniversitelerin ve işletmelerin çoğalması sonucunda gün geçtikçe büyümekte ve hem Lefkoşaya, hem Mağusaya hemde Taşkente doğru ilerlemektedir.  Çemberden doğuya, Mağusaya  doğru ilerlediğimiz zaman çeşitli fabrikalar görürüz. 1 Km kadar ileride yeni bir sanayi bölgesi oluışmuştur. Buraya “Haspolat Ticaret Merkezi” adı verilmiştir. Uzun zamandır o taraflara gitmemiştim. Bundan 40 yıl önce burada sadece Karayolları Dairesinin Asfalt şantiyesi vardı. 1980 lerin sonunda Asil Nadir Kuzey Kıbrıstaki yatırımlarına bir yenisini eklemek için harekete geçmişti. 1974 te ganimet kalan 21 tuğla fabrikasından geriye altı tane kalmıştı ve bu fabrikalar gayet ilkel metodlarla üretim yaptığından  talebi karşılayamıyordu. O günlerde Kuzey Kıbrıstaki ve Türkiyedeki en büyük tuğla fabrikası 450 lik denen makinaya sahipti Asil Nadir, dünyadaki en büyük makinayı, 650 lik tuğla makinasını getirerek piyasaya girmeye karar vermişti. Bu yatırımı Karayolları Asfalt Şantiyesinin hemen güneyine kurmak için faaliyete geçmiş çelik konstrüksiyonlar plana göre yerlerine yerleştiriliyordu.
Tuğla üreticilerinin neredeyse tamamı UBP liydi. Bir tanesi UBP ilçe başkanıydı. Asil Nadirin bu hamlesi, hiçbirinin hoşuna gitmemişti. Çünkü böyle bir makinayla tüm Kuzey Kıbrısın tuğla ihtiyacı hem daha kaliteli, hem de daha ucuza sağlanabilecek, mevcut tuğlacılar tesislerine kilit vurmak zorunda kalacaktı.
Hepsi birleşip zamanın başbakanı Derviş Eroğlundan, Asil Nadiri bu yatırımdan vazgeçmesi için ikna etmesini istediler. Eroğlu araya girdi, belki de başkalarını da araya soktu, sonuçta Asil Nadir bu yatırımı yapmaktan vazgeçti.  Ama  zamanın tuğlacılarının fabrikalarına kilit vurma endişesi birkaç yıl sonra kaçınılmaz oldu. Erel Ltd ile Levent de tuğla sanayiine girmişlerdi. Bu iki firma aralarında anlaşarak  mevcut tuğla fabrikalarını satın alıp kilitlediler.  O tarihten sonra hava parasına alınıp satılabilecek sadece bir tane tuğla fabrikası kalmıştı. 
İşte bugün Haspolat Ticaret Merkezi tabelasının bulunduğu yerden Karayollarının asfalt şantiyesine giden yola girildiğinde, 2  mozaik fabriası bir de asfalt tesisi bulunuyordu. Asil Nadir, araya giren hatırlı kişileri kıramayıp yada ilişkileri bozmayı göze alamayıp belki de karşılığında başka vaadler alıp  tuğla fabrikasını kurmaktan vazgeçti ama bölge artık koskocaman bir sanayi bölgesi oldu. Bu yol, karayolları asfalt şantiyesinin olduğu yerden güneye dönerek yeniden Lefkoşa _ Mağusa anayoluna çıkmaktadır. Gelecek hafta bu güzergahta karşılaşacaklarımızı paylaşmak dileğiyle