Değerli Vatan okurları,  hepinize   iyi bir hafta dileyerek 22. Hafta kaldığımız yerden yazımıza devam ediyoruz.

BULUTOĞLULARININ HASPOLATA ARMAĞANI : 300 KONUTLUK BİR NÜFUS

Haspolat çemberinin hemen yanında Cemal Bulutoğlularının belediye başkanı olduğu dönemde sosyal konutlar inşa edilmişti.
Lefkoşa surlar içinde yaşayan insanların yaşam koşullarını iyileştirmek iddiasıyla  ortaya atılan proje kapsamında, katılımcılardan toplanan paralar başka amaçlar için harcanınca sıkışan Bulutoğulları, çareyi bir inşaat şirketiyle anlaşmada bulmuştu. 13 Mart 2010 tarihinde inşaat şirketi mülkiyeti kendisine ait bir arazideki ekinleri sökerek sosyal konutların temelini atmıştı. Bir günde karar verilip 300 konutluk bir nüfus, Haspolata eklenmişti. O günlerde Haspolatın nüfusu bu rakamın altındaydı. Kendisine “ÇED raporu hazırlattınızmı sayın başkan?” diye sorduğumda “Belediyenin yapacağı işler için ÇED raporu gerekmez” diye cevap vermişti. İşte bizim yöneticilerimizin hastalığı.  Hangi işler için ne gerektiğine yasalar değil, kendileri karar veriyor. Siz bir köye, mevcut nüfustan fazlasını ekleyeceksiniz, sonra da ‘Gerekmez’ diye kestirip atacaksınız.
Üstelik hedeflenen de ğerçekleşmedi. Bu konutlara, hiçbir zaman Lefkoşa sur içinden insanlar gelip yerleşmedi. Evlerin bir kısmı sürekli el değiştirdi, sonra üniversite öğrencilerine kiralanmaya başlandı.

ON SENEDE İKİ DEFA SULAR ALTINDA KALDIK

Çemberden Mağusa istikametine döndükten sonra 1 km kadar ileride  “Ticaret Merkezi”  adıyla yeni bir bölge oluşmuştur. Burada birçok sanayi tesisi yer almaktadır. Doğuya doğru ilerlediğimiz zaman yolun sonunda Karayolları Dairesine ait asfalt tesisini buluruz. Eskiden burada Karabıyığa (Ahmet Ersoy) ait bir taş kırma tesisi ile Mustafa Turguta ait ilkel bir alçı fabrikası vardı.  Karayollarına ait asfalt tesisinden daha ilerisi askeri bölgeydi. Orası hala daha askeri bölgedir. Girneden gelip Lefkoşaya gidenler sık sık bu yolu kullanmak zorunda olanlar, komutandan izin alarak bu yolu kullanabilirdi.  Biz de Sanayi Holdingin ilk günlerinde, Haspolattan taş ocaklarına giderken hergün bu yolu kullanırdık. Merhum Ali Amca, Beşparmak kireç fabrikasına giderken mecburen bu yolu kullanırdı ama verilen iznin birkaç gün sonra yenilenmesi gerektiğinden  ve Ali Amca yolu geceleri de kullanmak istediğinden sık sık problem çıkardı.
Asfalt şantiyesinden güneye dönüldüğü zaman yeniden Lefkoşa-Mağusa anayoluna çıkılır. Eskiden buraları bomboş ovaydı. Asil Nadir tuğla fabrikasını kurmaya başladıktan sonra birçok fabrika buralarda boy göstermeye başladı. Şimdi buraları tamamen fabrikalarla doldu, bölgenin adı da Haspolat Kirli Sanayi Bölgesi oldu. Erülkü Çemberinden Haspolata kadar burası fabrikalarla doludur. Karayollarından güneye gidildiği zaman Mağusa yoluna ulaşıldığı nokta ile Haspolat çemberi arasında kalan yolun kuzeyi, son on senede iki defa sel felaketine uğramıştır. 2009/ 2010 kışındaki sürekli yağışlar sonrası burada henüz Newjersey bariyerler yoktu. 30 cm yükdekliğinde bir rejüj, buraların sular altında kalmasına yetmişti.  Refüj ,iş  makinalarıyla parçalanıp sökülerek işyerlerini suların basması önlenmişti. Birkaç sene önce buraya New Jersey tipi bariyerler kondu.. 30 cm lik refüjün bile baraj görevi yaptığı bölgeye 100 cm’den yüksek , kilometrelerce uzayan bir beton duvar yolun ortasına kondu. Bunun hatalı olduğunu belki de on defa yazdım. Başkaları da dile getirdi. Yetkililerin umurunda olmadı. İşte sonuç ortada. Bu sefer daha büyük bir felaket yaşadık. Çünkü bu bariyerleri sökmek mümkün olmadı. Neredeyse burada da insanları kaybedecektik.
Daha ileride Erülkü çemberi ve Demirhanın girişinde sürat radarları vardır. Burada da bölünmüş yol kesilerek çapraz araba geçişlerine olanak tanındı. Bilinçsizce yapılan bu uygulama feci bir kazayla  ve can kaybıyla sonuçlandı. Neticede geçit yine kapandı.
Yol üzerinde 1974 ten beridir fırın kebabıyla ünlü bir restorant bulunmaktadır. Daha sonraları birçük restorant açıldı. Restorantın tam karşısında, yolun güney tarafındaki benzin istasyonunun olduğu noktada eskiden tren istasyonu vardı. Haftaya buraları daha iyi tanımaya çalışacağız.

AVRUPA BİRLİĞİ VE NATO’NUN  KALBİNDE YER ALAN ŞEHİR: BRÜKSEL

2007 yılında  Birleşmiş Milletler çatısı altında yürütülen “Küresel Isınma ve İklim Değişikliği” çalışmalarına katılan grubumuz, 2008 yılında “Dünya Çevre Günü”   aktivitelerine katılmak üzere Brüksele gitmişti. Yolculuğumuz Prag üzerinden gerçekleşmişti. Pragda bir gün kaldık. Arkeolojik yapıları,  saat kulesi, sokak pazarı, köprüleri, köprü üzerindeki sokak sanatçıları ve satıcıları, heykelleri ile çok güzel bir şehir. Bunların hepsini burada anlatmamız mümkün değil. Sadece gidip görerek bu güzellikleri anlayabilirsiniz.

SAAT KULESİ:
Prag saat kulesi tarihi meydanın giriş noktasındadır. Kentin başlıca sembollerinden biridir. Saat kulesinde bulunan dört kukla sırasıyla bilim, adalet, astronomi ve eğitim konularında mesajlar vermektedir. Her saat başı saat kulesindeki horozun ötmesiyle Hz. İsa’nın havarilerini temsil eden kuklalar kulenin penceresinden çıkarak bir gösteri yaparlar ve tekrar içeriye girerler. Saat kulesi zamanı gösterirken aynı zamanda ay ve güneşi de temsil etmektedir.Astronomik kadranı,  takvim kadranı ve havarilerin geçiş yaptığı bölüm olmak üzere üç ayrı kadranı bulunmaktadır. Saat kulesinin yapılışıyla ilgili bir de hazin öykü bulunmaktadır.  Saat kulesini XV. Yüzyıl sonlarında Charles Üniversitesi profesörlerinden Hunus yapmış. Saat kulesi yapıldığı günden itibaren çok ilgi çekmiş. Çeşitli ülkelerden insanlar akın akın gelip saati görmek istiyorlarmış. Profesör Hunus, kraldan fazla anılmaya başlamış.
Kral ayni saatin baska yerlerde yapılmasını önlemek için Hunus’un gözlerini   kör ettirmiş. Hunus usta da saat kulesi üzerinden kendini aşağıya atarak   intihar etmiş. Prag’a yolunuz düşerse sakın gitmemezlik etmeyin
Pragda yapacak işimiz olmadığından birkaç arkadaş etrafta dolanalım dedik. Yürüyerek prag turuna çıktık. Sokaklarda standlar kurulmuş, otantik eşyalar satılıyordu. Saat kulesinin yanında oturup bişeyler içtik, Yan tarafta yayalaştırılmış bir meydan vardı. Burada faytonlar çalışıyordu. Kadın sürücülerin kullandığı faytonlar ilginç gelmişti.
Daha sonra  Vlatava nehri üzerindeki tarihi Charles Köprüsünün üstünde yürüyerek karşı tarafa geçtik. Köprünün üzerinde şarkıcılar, çalgıcılar, ressamlar, satıcılar ve büyük bir kalabalık vardı. Bu kalabalık arasında 500 metrelik köprüyü geçmemiz yarım saatten fazla sürmüştü.
Köprünün inşaatına Kral IV. Charles zamanında 1357 yılında başlanmış ve inşaatı 50 yıldan fazla sürmüş Tarihi köprünün karşı tarafında göreceklerimiz ise çok daha ilginçti.

ÇEKOSLAVAKYANIN ÜZERİNE İŞEYENLER….
Yere Çekoslavakya haritasına benzer bir harita çizilmiş, etrafına bordür taşları dizilerek peysaj  yapılmış ve haritanın her iki ucuna birer erkek heykeli yerleştirilmiş.  İlginçlik bunun neresinde diyorsanız, heykellerin kendisinde. Heykellerin biri doğu blokunu, diğeri de batı blokunu sembolize ediyormuş. Daha ilginci, heykeller sürekli olarak işiyor. Yani doğu bloku ile batı bloku anlaşmış gibi sürekli olarak Çekoslavakyanın üzerine işiyor.
İlginçlikler burada da bitmiyor. Söylentiye göre bu heykellerin yanına gidip bir arkadaşınıza mesaj gönderirseniz, heykeller işeyerek sizin  gönderdiğiniz mesajı yere yazıyormuş. Ben heykelleri gördüm ama, mesaj göndermediğim için bukadarının doğruluğunu teyit edemiyorum. Haftaya devam etmek üzere.

LAPTA TURİZM FESTİVALİ YAPILDI
Lapta, turizmin ilk başladığı  yerlerdendir.  1950 lerden önce galifler vardı. Yaz aylarında  adanın her yerinden buralara günübirlik veya konaklamak üzere insanlar gelirdi. O zamanlar bile sanat Laptalılar için çok önemliydi. Galiflerde şarkı söyleyen sanatçılar vardı. Bunlardan biri de Küçük Aysel idi. Küçük Aysel Laptada şarkı söylediği o günleri şu şekilde anlatmıştır:
Ben küçük yaştayken annemle babam ayrıldı. O zamanki uygulamaya göre erkek çocuk anneye, kız çocuk babaya kalırdı. Beni amcam  Osman Gezer büyüttü. Amcam kış aylarında, Sarayönünde, ayakkabı boyacısı Rauf’un çalıştığı yerde, arabada fıstık satardı.Kavurduğu fıstıkların üzerine yoktu. Yaz aylarında ise Lapta’da galif işletirdi. Çocuğu yoktu.Galifi bugünkü Celebrity otelin olduğu yerde idi. Civarda birkaç tane daha Türk galifi ve bir de Rum galifi vardı.Ben  Atatürk ilkokulunda okudum. Okuldayken de şarkı söylerdim. Atatürk ilkokulunda müdürümüz Kadriye Hacıbulgur idi. Ayşe Coşar sınıf arkadaşımdı.
Yaz aylarında Lapta’da, amcamın galifinde kalır, geceleri şarkı söylerdim. Erdoğan Rifat da şarkı söylerdi. Orkestrada Altıparmak (deblek ve def çalardı), Becerikli (cümbüş çalardı), Mehmetali (Keman çalardı) ve Nadide (def çalar, oynardı) vardı. Ben solistlik yapardım. Türkçe ve Rumca şarkılar söylerdim. Ben şarkı söylerken civar galifler boşalır, herkes beni dinlemeye gelirdi. Hem Türkler, hem de Rumlar. Hele Rumlar, yarım yamalak Rumcayla söylediğim şarkılara bayılırdı.

İSKELE’DEN LAPTA’YA BENİ DAVUL ZURNAYLA ALIP GÖTÜRÜRLERDİ
Bazan Larnaka’ya babamın yanına giderdim. O zaman Türkiye’den Larnaka’ya yolcu gemileri gelirdi. Aksu ve Güneysu Vapuru. Lapta ile iskele arasında Galeiro isimli bir Rumun otobüsleri çalışırdı. Galif zamanı gelince Lapta’dan davul zurna ile gelir beni alırlardı.  Galiflerin yanında hasırdan yapılmış bungalovlar vardı. Yaz boyunca Lapta’da kalmak için adanın her tarafından insanlar bunları kiralardı. Ben de bu bungalovlarda kalırdım. Gülten abla ile birlikte bir bungalovu paylaşırdık.  
Lapta’da kalmayı çok seviyordum. Çok  iyi yüzücüydüm. Bir gece yüzerek denize açıldım. Epey zaman geçtikten sonra geri dönmeyince sandallarla beni aramaya çıktılar. Lüks lambaları sandalların üzerinde, denizin üzeri fener alayına dönmüştü.
Celebrity otelin yanında bir pınar vardı. Gürül gürül, buz gibi sular akardı..
Gelecek hafta Celebrity oteli de, Celebrity oteli açan, Kıbrıs Türklerinin Turizmdeki öncüsü Con Azizi de tanımaya çalışacağız.
Herkese iyi bir hafta dilerim