Değerli Vatan okurları,  hepinize   iyi bir hafta dileyerek 24. Hafta kaldığımız yerden yazımıza devam ediyoruz.

HASPOLATTA BULUNAN KRALİÇE ELİSABET KÖPRÜSÜNÜN BAŞINA GELENLER

Değerli okurlar, Geçtiğimiz hafta Haspolatla ilgili olarak yazdığımız yazıya devam ediyoruz. Haspolatta köy içinde İngiliz zamanından kalma küçük bir köprü vardır. Bu köprünün kuzeyinden gelen sular köprünün altından geçip güneydeki kanlıdereye akmaktaydı. Bundan 30 yıl kadar önce, köprünün güney tarafında bulunan geniş bir düzlük, köylüler tarafından işgal edilmeye başlandı. Bu düzlük, kuzeyden gelen suların toplanıp Kanlıdereye akmaya başladığı noktayı oluşturuyordu. Düzlüğün içine ağaçlar ekildi, settler yapıldı ve suyun akışı engellendi. Hal böyle olunca yağışlı senelerde bu köprü suları taşıyamadığından taşmalar yaşanmaya başladı. Polis, sivil savunma, belediyeler, karayolları ve daha birçok kurumlar gelip inceleme yaptı. Hiç kimse de köprünün önünü temizleyelim de sular aksın demedi. Her gelen, kaldırımın altında bulunan büzleri kafasına taktı. Üstüne üstlük, Lefkoşa Türk Belediyesi civardaki bütün lağım sularını toplayıp bu köprünün altına akıtmaya başladı. Kirli sular yollara taşmaya başlayınca belediye ekipleri geldi,  kaldırımın altındaki beton burulardan birkaç tanesini kırıp bizim yaptığımız kaldırımı “Kaldırımlar Belediyenindir” diye  nağralar atarak kazdı, bahçemizin duvarlarını yıktı, öylece bırakıp gitti.

Köprüyle ilgli olarak anlatabileceğimiz daha çok şey vardır. Bu köprü, çelik putreller üzerine yerleştirilmiştir. Son yıllarda köy içinde 6-7 dingilli kamyonlar 50 ton yükle dolaşmaya başlamıştır. Bu köprü yıkılırsa, yerine yenisini yapmamız aylar hatta yıllar alabilir.
Köprü, İngiliz döneminden kalmadır. Baba dediğimiz beton direklerin üzerinde hala daha kraliçenin  (ER = Elisabeth Royalty) damgası durmaktadır. Köyün içindeki acemi veya ehliyetsiz sürücüler tehlike yararak araç kullanmayı bir meziyet saymaktadır. 22 Mayıs 2015 Cuma günü bu sürücülerden bir tanesi tehlikeli şekilde  köprüden geçerken köprünün betondan yapılmış “baba” denilen sütunlarından birine çarparak devirmişti. O zaman şuları yazmıştım.
Haspolat sokaklarında can güvenliği yok diye.
6 dingilli kamyonlar, tankerler, plakasız salon arabalar, motorlar, traktörler,
çocuk sürücüler, çocuğunu veya torununu kucağına alıp direksiyon dersi verenler... daha neler neler....
Sayın Hasan Nihat Erduran, Sayın Mehmet Harmancı, polis yetkilileri lütfen biri ölmeden gerekli önlemleri alınız. Sokaklarda , evlerimizde can güvenliğimiz yok. Köprüye çarpan araç, bir insanı da ezebilirdi.
Köprünün tamir masrafını kim ödeyecek, onu da merak ediyorum. Yoksa tamiri gündeme gelmeyecek mi? şimdiki haliyle o da

ayrı bir risk oluşturuyor da...
 

Bundan başka  bu köprünün koruyucu parmaklıkları da köydeki çocukların oyuncak olarak kullanması sonucu sökülmüştü. Anlayacağınız köprünün her tarafı dökülmekteydi.

Bu durum birkaç ay öncesine kadar devam etti. Birkaç ay önce, belediye ekipleri köyde yağmur sularının sele dönüşmemesi konusunda çalışmalar yaparken, bu köprünün İngiliz zamanından kalma bir köprü olduğunu kendilerine söyledim. İşte o andan itibaren  köprünün kaderi değişti. Belediye ekipleri haftada birkaç kez gelip inceleme yapmaya  ve köprüde çalışmalar yapmaya başladılar.

ÜSTÜ ŞİŞHANE ALTI MEYHANE
Türkiyede birbiriyle uyum içinde olmayan parçaların meydana getirdiği bütünlüklü bir cisme, “Üstü kaval, altı Şişhane” derler.  Kıbrıs Türkleri ise “Üstü Şişhane, altı meyhane” terimini veya buna benzer yakıştırmaları kullanır. Bizim köprü de o hesap.
Derken, köprüde ekiplerce yapılan incelemeler artarak devam ediyor.  Köprünün eğrilen ve sökülen korkulukları düzeltildi, tamamlandı. Kenarlarda  biriken çamurların kuruması sonucu oluşan toprak settler, süpürge makinasıyla temizlendi. Yıkandı. Köprünün beton ve çelik kısımları boyandı. Bir de, köprünün babaları dediğimiz beton sütunların yanına dört tane 2 inç çapında ve iki metre yükseklikte çelik boru gömülüp betonla tespit edildi. Bunların ne işe yarayacağını henüz anlamadım ama, bitince herhalde anlayacağız.

Diyeceksiniz ki “Size de yaranılmıyor. İşte köprü tamir ediliyor, köy güzelleştiriliyor;  daha ne istiyorsunuz”. Evet bunları yapmaya çalışıyorlar. Ama bundan önce bizi bataklıktan, sineklerden, hastalıktan korumak için çalışmaları gerekmez mi? Bu köprünün altına  belediye tarafında aylarca lağım suları akıtıldı. Defalarca hatırlatmama rağmen bir vidanjör gönderip de bu pis suları boşaltmadılar. Köprüden su taşıyor diye bizim yaptığımız kaldırımları ve bahçemizin duvarlarını yıktılar. Sonra da buraları mezarlık gibi bırakıp köprüyü süslemeye başladılar. Makyaj üstüne makyaj, bir günde bitebilecek iş için haftalarca süren çalışmalar. Bu sürede yeni bir köprü yapılırdı. Yine de teşekkür bekliyorlarsa edelim. Bir an önce köyün içinde  meydana gelmiş olan pis su göletlerini kurutmalarını da bekliyoruz. Ne diyelim. “Herşey daha güzel olacak”

BRÜKSEL GEZİSİNDEN KALANLAR

Brükselde fazla gezemedik ama kendime göre önemli olan bazı yerlerin resimlerini çekebildim. Bunlar arasında önemli olarak gördüğüm bir resmi burada kullanıyorum.  Resmin önemi  İş Sağlığı ve Güvenliği uygulamaları. Bizdeki uygulamalarla karşılaştırdığımız zaman  ne kadar eksiğimiz olduğu rahatça görülebilir. Bizde birkaç günde bir, bir kişi iskeleden düşerken, bu iskelede çalışanlar istese bile aşağıya düşmesi oldukça zor. Aşağıya cisim düşme olasılığı neredeyse sıfırlanmış.  İnsanlar neredeyse yüksekte çalıştıklarının farkında bile değiller. Bizde İş Sağlığı ve Güvenliği yasası yürürlüğe gireli 10 yıl geçti, yasal düzenlemeleri tamamlayamadık, iskeleden düşmeleri önleyemedik. Daha doğrusu güvenli iskelenin ne olduğunu öğrenemedik., Bu on senede en az beş tane hükümet kurduk. Bakanlar bile iş sağlığı ve güvenliğinin ne olduğunu öğrenemeden görevleri sona erdi. Umarım bundan sonra  hükümetler daha uzun ömürlü olur ve gerekli yasal düzenlemeler tamamlanır, çalışanlara daha güvenli çalışma koşullar sağlanır.

Dünya Çevre Günü etkinlikleri sırasında yer alan fuarda çeşitli firmalarla, sivil toplum kuruluşlarıyla temaslarımız oldu. Bunlar arasında en ilgi çekici temasım  bir İspanyol firmasının temsilcileriyle olmuştu. Onlarla konuşurken AB’ yi de, Dünya Çevre Gününü de, diğer konuları da unuttuk. Söz döndü dolaştı Don Kişot ve Cervantese odaklandı. Yıllar sonra İspanyaya yaptığım bir ziyarette bile Don Kişotu konuşma fırsatı olmamıştı. Haftaya başka yolculuklarda buluşmak üzere…

LEFKOŞADAKİ ANITLAR VE HEYKELLER

Bu konuya geçtiğimiz hafta başlamış ve Göçmenköydeki  Bülent Ecevit heykelini paylaşmıştık. Bu hafta, Kıbrıs Türk Toplumu açısından çok önemli bir anıtla ilgili olarak bazı bilgiler aktarmak istiyoruz.  Şehitler Abidesi. elime çok önceleri bu anıtla ilgili olan bir resim geçmişti. Bu resmi ben çekmedim. Kim verdi , nereden buldum hatırlamıyorum. Bu nedenle kaynağını veremiyorum ama kim vermişse kendisine buradan teşekkür ediyorum.

Şehitler Abidesi ( Anıt açıldığı zaman bu isimle açılmıştı. Sonradan şehitler anıtı ismi de kullanılmaya başlanmıştır.) Savaşta yitirdiklerimizin anısına dikmiş olduğumuz ilk anıttır.  İnternetten yaptığım araştırmalarda abidenin açılış tarihi 1963 olarak veriliyor ama resmin kaynağında 1962 olarak gösterilmiş. Resim, abidenin açılış gününe aittir.

Şehitlerimizle ilgili olarak değişik zamanlarda değişik tarihler mücadele ve şehitler haftası olarak kutlanmıştır. Örneğin 1963 olaylarından önce 27-28 ocak günleri şehitler haftası olarak kutlanırdı. 21 Aralık 1963 tarihinden sonra, 21 Aralık gününün bulunduğu hafta Mücadele ve Şehitler Haftası olarak kullanılmaya başlanmıştır.  Şehitler haftası kutlamaları, şehitler abidesi açıldıktan sonra hep bu abidenin yanında kutlanmaktadır.

Şehitler Abidesi, doğudan gelen Cemal Gürsel Caddesiyle batıya giden Osman Paşa Caddesi ve güneyden gelen II. Selim Caddesiyle kuzeye giden Bedrettin Demirel caddelerinin birleştiği noktadadır. Burası Lefkoşanın çok önemli bir noktasıdır. 100 metre doğusunda 1963 te açılan Atatürk heykeli, 100 metre kadar kuzeyinde 1983 yılında yerleştirilmiş olan Barış ve Özgürlük anıtı bulunmaktadır. Abidenin kuzeybatı tarafında KKTC meclis binası (abidenin açılıdğı günlerde Rumlara ait bir sigara fabrikasıydı), Kuzeydoğusunda bugünkü TC büyükelçiliği (O günlerde henüz mezarlıktı ve mezarların yeni kabristana taşınarak yerlerine kız lisesiyle  erkek lisesinin inşaatı devam ediyordu.) Güneydoğu tarafında ise surların üzerinde o günlerde Kıbrıs Cumhurbaşkan muavinliği (günüüzde KKTC Cumhurbaşkanlığı) binası yer alıyordu.

Haftaya tekrar buluşmak dileğiyle tüm okurlara iyi bir hafta diliyorum.