Değerli Vatan okurları,  hepinize   iyi bir hafta dileyerek 25. Hafta kaldığımız yerden yazımıza devam ediyoruz.

İTALYAYA BİRİNCİ YOLCULUK: SANAYİ HOLDİNG İÇİN, CYPFRUVEX İÇİN, TOPLUM İÇİN

 Türkiye dışında en çok ziyaret ettiğim ülke İtalyadır. Şimdiye kadar 3 defa gitmek nasip oldu. İlk gidişim 1978 yılında olmuştu. 1975 yılında kurulmuş olan Sanayi Holding, devraldığı fabrikaların hepsini çalıştırmayı başarmış, ülkenin ihtiyacı olan ürünleri üretmeye başlamıştı. Ben başlangıçta taş- toprak sanayiinde sorumlu bir mühendis olarak işe başlamıştım. Taş-toprak sanayiine bağlı tesislerin ihaleyle özel kuruluşlara verilmesinden sonra Genel Müdürlükte Üretim-Planlama mühendisi olarak  atanmıştım.  1978 yılında gruplara dayalı organizasyon yaşama geçirildiğinde beni de Metal Grup Müdürlüğüne üretim planlama mühendisi olarak görevlendirdiler.

Sanayi Holdingin de, CYPFRUVEX’in de en güçlü oldukları dönemdi. Cypfruvex  yeni bir konsantre meyve suyu fabrikası kurmak için İtalyanın Bertuzzi firmasıyla anlaşmıştı. Bazı ünitelerin İtalyadan getirilmeyip Kıbrısta imal edilmesi konusunda anlaşmışlardı.Bu ünitelerin Sanayi Holding tarafından üretilip üretilemeyeceğinin bildirilmesi gerekiyordu.
Bu amaçla CYPFRUVEX firmasından 3, Sanayi Holdingten de 2 kişinin İtalyaya gitmesi kararlaştırılmıştı. CYPFRUVEX’ten gidecek olanlar  tesisle ve prosesle ilgili olarak teknik gözlem yapacaklar, Sanayi Holdingten gidecek olanlar da  Kıbrısta yapılacak olan ünitelerle ilgili bilgi ve imalat çizimlerini alacaklardı.
Bu amaçla Sanayi Holdingten TEKSAN Fabrika müdürü Mehmet Ünal Serdar ile ben, CYPFRUVEX firmasından da Arif Alasya, Erdal Mustafa Kimyacı ve Necdet Bayur görevlendirilmiştik.


AKSİLİKLER YOLCULUK BOYUNCA DEVAM ETTİ
Bize görev akşamüstü saat 16 sıralarında tebliğ edildi . O gece yola çıkacaktık. Şüphesiz yola çıkabilmek için bazı hazırlıkların yapılması gerekiyordu. O dönem şimdiki gibi elektronik bankacılık yoktu. Yanımıza İtalyan parası almak gerekiyordu ve banka neredeyse kapanmak üzereydi. Sanayi Holding genel müdürlüğü devreye girdi, Kooperatif Merkez Bankasına rica edildi. Bizim için  banka fazla mesaiye bırakıldı, gidip dövizimizi aldık, çantalarımızı sırtlanıp ailemizle vedalaşarak  Ercan’a gittik. Bir taraftan da uçak biletlerimiz ayarlanıyordu. O dönemde sadece Kıbrıs Türk Hava Yolları vardı.  Biz İstanbula doğru uçarken, genel müdürlükte de arkadaşlar Bertuzzi firmasına yola çıktığımızı ve bir kişinin bizi alandan almsı bildiriliyordu. O dönemde en garanti iletişim, teleks denilen araçlarla yapılıyordu. Telgrafta olduğu gibi  yazılı metinler bu cihazla gönderiliyor ve karşı taraf bunu aldığı zaman bir teyit mesajı geliyordu.

Aksilikler İstanbulda da devam etti. Rezervasyonda bir hata olmuş, istediğimiz tarihte değil de bir sonraki uçuşta yerimiz ayrılmıştı. Büyük bir moral bozukluğu içinde kendimize kalacak yer aramaya başladık. Cypfruvexteki arkadaşların  Yeşilköydeki Çınar Otelde yeri ayrılmıştı.  Biz de, yetkimiz olmadığı halde o otelde kalmanın uygun olacağını düşünerek aynı otele yerleştik. Sanayi Holding çalışanlarının yurt dışı  görevlerinde konaklayabilecekleri otellerin sınıfları belliydi.  Çınar otel o dönemde o yörenin  en lüks otellerinden biriydi ve ancak Genel Müdür, genel müdür muavinleri  ve yönetim kurulu üyeleri bu otelde konakladığı taktirde kendilerine otel parası ödenirdi. Fabrika müdürleri ve diğer mühendisler ancak 3 yıldızlı otelde konaklayabilirdi. Bu durumda aradaki farkı cebimizden ödememiz gerekirdi ki  bir gecelik otel parası bizim bir haftalık maaşımıza denk geliyordu.
Eşyalarımızı otele yerleştirdikten sonra, akşam yemeği için civarda  bir restorant aramaya koyulduk. Yakınlarda o dönem İstanbulun gözde mekanlarından Gelik restorant vardı. Beş kişi  birden gidince yer bulmak sorun olmuştu ama, biraz bekledikten sonra sıra bize gelmişti.


EYRİ GEMİ DOĞRU SEFER YAPTI

Ertesi gün henüz kahvaltıyı bitirmemiştik ki, CYPFRUVEX teki arkadaşlara acil bir telefon geldi. Kıbrıs Türk Hava Yollarından aramışlar, yarım saate kadar  havaalanına yetişebilirsek talep ettiğimiz seferde bize yer verebileceklerini söylediler. Arkadaşların kalacakları yer belli olduğundan  KTHY na otelin adını vermişler ve gerekirse bize oradan ulaşabileceklerini söylemişlerdi. Pahalı olmasına rağmen Yeşilköydeki otelde konaklamamız işe yaramıştı. Aksi halde uçağı kaçıracak, yeni bilet almak içinde ilave ücret ödeyecektik. Valizleri aldığımız gibi taksiye atlayıp havaalanına gittik. İşlemleri yaptırıp uçağa yetiştik ve Milanoya doğru uçmaya başladık.
Milanoda Bertuzzi firmasının mühendislerinden   Bona isimli birisi bizi karşıladı. Çok güzel ingilizce konuşan bir İtalyandı. Bizi gayet iyi karşıladı. Ancak bir hafta sonrası için bizi beklediklerini söyledi. Bizim Milanoya  vardığımız gün, Milanoun yanındaki Monza kasabasında Dünya  Ralli şampiyonası yapılmakta olduğu için  bütün oteller tamamen doluymuş.  Bizim gittiğimiz yıl, bu şampiyona ilk kez yapılmış ve  kaptan Federico Ormezzano ile co pilot Renato Genova’dan oluşan ekip Porche 911  arabalarıyla 1:36:03 derece yaparak  birinci olmuşlardı.  Monza rallisi o tarihten beridir her yıl yapılmaktadır.

Ralli nedeniyle  Cypfruvexe teleks çekerek bir hafta sonra gelmemizi bildirmişler. Ancak mesajlarda bir karışıklık yaşanmış olacak ki, Cypfruvex ve Sanayi Holding bizim  geliş tarihimizde ısrar edince gelip bizi alandan almış. CYPFRUVEX’ ten gelen arkadaşların otellerinde bir sorun yoktu. Ama  Mehmet Ünal ile ben sonradan listeye eklenmiş olduğumuzdan bizim için  ayrı bir otel aramak zorunda olduğumuzu söyledi. Onları bir taksiyle otellerine gönderdikten sonra bizi kendi arabasına aldı, Milanoda boş otel aramaya başladık. Birkaç saat Milano ve çevresinde dolaştık. Birçok otele baktık. Sonunda tarihi bir binayı andıran, kubbeli bir binada geçici olarak bir yer bulduk.
Gelecek hafta Milanoda yaşadıklarımızı paylaşmak üzere ….

LEFKOŞA – MAĞUSA ARASINDA BİR YOLCULUK: HATALI PROJELENDİRİLMİŞ BİR KAVŞAK- YONCA KAVŞAĞI

Geçtiğimiz hafta Lefkoşa’dan  – Mağusaya doğru yaptığımız yolculukta, Demirhan köyüne kadar gelmiştik. Buradaki eski tren istasyonunu geçince, bugünkü hız tespit radarlarının bulunduğu yere geliriz.

Ülkemizdeki trafik sıkışıklığı ve kaza sayısının fazlalğı konusunda herkes şikayetçi.  Geçtiğimiz hafta hükümet  trafik konusuyla ilgili olarak seferberlik ilan edileceği şeklinde açıklama yaptı.
Demirhan köyündeki hız tespit kameraları da, diğerleri gibi trafik kazalarının azaltılması amacıyla konmuştır. Biraz daha ilerlersek, Ercan kavşağına geliriz. Burası Ercan – İskele ve Mağusa - Lefkoşa  anayollarının kesiştiği noktada bulunduğundan trafik çok yoğundur. Bu sıkışıklğı gidermek için yonca kavşağı denilen bir kavşak yapılmıştır. Karayolları Dairesinde çalışan mühendisler kabul etmese de, bu kavşak hatalı dizayn edilmiştir. Kavşak  üzerinde şeritler kesişmektedir. Her an, bir kaza olması muhtemeldir. Örnek verecek olursak, Lefkoşadan Ercana giden vasıta Ercan’a dönmeye çalışırken (Sola dönmeye çalışıyor), Ercandan  Mağusaya gdecek olan bir vasıta anayola çıkmak (sağ şeride geçmek)  durumundadır. Burada hangi vasıta geçiş önceliğine sahiptir? Ercana gidecek olan vasıta burayı geçtikten sonra yonca kavşağını tırmanırken (kavşak üzerinde sağ şeride geçerken), bu sefer de  İskeleden gelip Lefkoşaya gidecek olan  (sağ şeride geçecek olan) vasıtalarla şeritleri kesişmektedir. Karayolu mühendisleri, yolların çizgili olduğunu ve bu çizgilere uyulduğu taktirde kaza olamayacağını söylemektedir.
Ülkemizde yollardaki çizgilerin  ne kadar  süreyle görünür kaldığı herkes tarafından bilinmektedir. Ayrıca  şoförlerin değil çizgilere, trafik ışıklarına bile uymadığını hepimiz biliyoruz. Bu nedenle değilmidir ki ışık ihlallerini cezalandırmak için Trafik ışıklarının yanına ayrı kameralar koymaya başladık. Prensip olarak, insanların hata yapmayacağını düşünerek trafiği yönlendirmeye çalışmak  yanlış bir yöntemdir.  Bugün bu kavşağı kullanmak durumundaydım. Ercana gitmek için, Yonca kavşağının altından yukarıya doğru turmanırken, yolun içinde 7-8 tane buğday balyası duruyordu.  Kavşağın üst tarafında ise, tam Ercan- Lefkoşa yol ayırımında, yani şeritlerin ayrıldığı noktada, bir tır duruyordu. Üzerinde buğday balyaları vardı ve içlerinden 7-8 tanesi eksikti. Yolun neredeyse bir şeridini tamamen kapatmış vaziyette duruyordu. Belli ki yükünün yarısını kavşağın içinde düşürmüştü. Arkadan o anda bir vasıta gelmemesi mucizeydi. Yükler tam bağlansaydı bu kaza oluşmazdı. Şoför de elinde cep telefonu, muhtemelen birilerinden imdat istemekle meşguldü. Kıbrıslı olmadığı, hatta Türkiyeden de gelmediği belliydi. Belkide ehliyeti bile yoktu, kimbilir?
Haftaya devam etmek üzere herkese kazasız günler dileirm

LEFKOŞADAKİ ANITLAR VE HEYKELLER: GİRNE KAPISINDAKİ ATATÜRK HEYKELİ

Heykel 1963 yılında Türkieyden getirilerek Girne kapısına konmuştur  Heykelin Mağusadan getirilişi de, açılışı da büyük bir kalabalık tarafından heyecanla izlenmiştir. Üstü Türk bayrağıyla örtülü vaziyette Mağusadan getirilirken, köylüler yol boyunca tezahürat yapmak için işlerini güçlerini bırakmış, bir bayram coşkusuyla heykel geçerken alkışlamışlardı. Heykel 26 Ekim 1963 günü yerine dikilmiş, 29 Ekim 1963 tarihinde de resmi açılışı yapılmıştır. Meraklı bir grup, heykel açıldıktan sonra geceleyin heykelin etrafında  sabahlamıştır. 21 Aralık 1963 olaylarında  heykel kurşunlanmış, halk galeyana gelmiştir.

1963 olaylarından sonra  resmi törenler, kutlamalar, defter imzalamalar  hep bu heykelin olduğu yerde yapılmıştır. Özellikle milli günlerde bando heykelin önünde durararak çalar, resmi konuşmalar yapılır,  mücahitler burada resmi geçit yapardı. Hamitköy- Gönyeli arasındaki bölünmüş yol yapıldıktan sonra törenler de bugünkü tören alanına alınmıştır. Ancak milli günler, Atatürk heykeline  yapılan ziyaretler ve buradaki defterin imzalanmasından sonra başlamaktadır.


Haftaya başka bir anıtı incelemek üzere tüm okurlara sağlıklı bir hafta dilerim.