Değerli Vatan okurları,  hepinize   iyi bir hafta dileyerek 27. Hafta kaldığımız yerden yazımıza devam ediyoruz.

MİLANODAN İSTANBULA

Milanodaki temaslarımız tamamlanmıştı. Kıbrısa dönmeden önce İstanbuldaki meyve suyu fabrikasını görmeye çalışacaktık. Bu ziyaret için genel müdürlük izin almaya çalışıyordu. Fabrika Elvan markasıyla satılan meyve suyunu üretiyordu. Aslında cocacola grubuna bağlı bir işletmeydi ve İMSA ismiyle çalışan bir şirketti. Bu firmayı ziyaret etmek için onların temsilcileriyle muhatap oluyorduk. Firmanın temsilcisi, Beni Yerusalmi adında bir Yahudiydi.  Gerekli iznin alınabilmesi için 3-5 gün İstanbulda bekledik.
İstanbulda Pera Palas adlı otelde kalıyorduk. Bu otel tarihi bir oteldi. Asansörü bile çeşitli reklam filmlerinde kullanılıyordu. Bizim kaldığımız günlerde burada tarihi bir film çekiliyordu. Otelin salonunu mehter takımı doldurmuştu.

Otelin yapılış sebebi çok ilginçti. Orient Express adlı tren seferleri  1883 yılında özel bir işletme olarak seferlerine başlar. Uzun mesafe yolculuğu olan bu seferlere  zengin  kişiler katılırdı. Paristen yola çıkan tren, birçok yerlere uğrardı. Zaman içinde çeşitli destinasyon noktaları bu seferlere  eklenir. 1888 yılında İstanbul da bu seferlere dahil edilir. Ancak İstanbulda, bu tren seferlerine katılan kimselerin  alışkın oldukları konforu  karşılayabilecek lüks bir otel, bir eksiklik olarak ortaya çıkar. Bu ihtiyacı karşılamak için 1892 yılında Pera Palas otelinin inşaatına başlanır. İnşaat 1895 yılında biter ve 1896 yılında açılır. Otel, İstanbul’un en ihtişamlı yapılarından biri olarak açılmış.  İstanbul’da Osmanlı sarayları dışında elektriğin verildiği, ilk elektrikli asansörün ve ilk akar sıcak suyun bulunduğu bina olarak kayıtlara geçmiştir. Açılışından  bu yana, çok sayıda ünlü Pera Palasta konaklamıştır. Bunların başlıcaları Mustafa Kemal Atatürk, Agatha Christie İsmet İnönü, Kral VIII. Edward, Kraliçe II. Elizabeth, Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph, Şah Rıza Pehlevi, Yugoslavya Devlet Başkanı Tito, General Franz von Papen, Zsa Zsa Gabor, Greta Garbo, Sarah Bernhardt, Alfred Hitchcock, Pierre Loti, Jacqueline Kennedy, Ernest Hemingway, Ninette de Valois, Mata Hari, Cicero, Mikis Theodorakis’ tir

Agatha Christie 411 numaralı odada kalıyormuş ve ‘Şark Ekspresinde Cinayet’ adlı romanı bu odada kalırken yazdığı söylenmektedir.  Bu dönemde, yazarın günlüğü kaybolmuş ve hala daha bulınamamıştır.  Bu oda, bir “Agatha Chritie” sergisi olarak korunmaktadır.

Otelin en önemli bölümlerinden biri, Atatürk Müzesidir. Atatürk 1917 yılından itibaren birçok kez Pera Palasta kalmıştır. 101 numaralı odayı evi gibi kullanmış ve birçok kişiyi burada konuk etmiştir. Bu oda, Ata’nın 100. Doğum yılında 1981 de şahsi eşyalarının  (giysi, şapka, ayakkabıi gözlük v.s.) da sergilendiği bir müze olarak hizmete konmuştur.

İMSA şirketinin temsilcisi Benu Yerusalmi ile görüşmelerimizde, fabrikayı ziyaret edebilmemiz için şirketin genel müdürlüğünden izin beklediğini söylüyordu. Ben artık, bu iznin hiç gelmeyeceğini sezinlemiştim . Ama hayır cevabı gelmeden de İstanbuldan ayrılıp Kıbrısa dönemiyorduk. Sanayi Holdingin genel müdürlüğünden bize talimat gelmesi gerekiyordu.

Bir gün sabahleyin odamızdaki telefon çaldı. Bizi kimsenin aramasını beklemiyorduk. Telefonu açmadan, genel müdürlükten arandığımızı anlamıştık. Telefonu açtım, ‘alo’ der demez  karşıdan genel müdürümüz Yücel Dolmacının sesini işittim. Beklediğimiz talimat gelmişti. İMSA şirketinin yetkilileri, fabrikayı ziyaret etmemize izin vermemişti. Cypruvex’in meyve suyu fabrikasını kurduğu taktirde, kendilerine rakip olacağından endişe etmişlerdi. Piyasada böyle bir rakip istemiyorlardı. Bu tutum, bende büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. 1974 Barış Harekatıyla özgürlüğüne kavuşan Kıbrıs Türkünün, ekonomik olarak güçlenmesi, kapitalist düzenin kaymağını yiyenler tarafından istenmeyen bir durumdu.

Bulduğumuz ilk uçakla Kıbrıs’a döndük. Son şans olarak, kapalı Maraş bölgesinde bulunan ve savaş nedeniyle terk edilmiş bulunan konsantre meyve suyu fabrikasını ziyaret edebilmek için askeri makamlardan izin istedik. Aslında izin vereceklerinden pek ümidimiz yoktu ama hiç beklenmedik şekilde izin verildi. Ziyaret edebilmemiz için bize tarih verdiler. O tarihi kaçırırsak, muhtemelen ziyaret  şansımızı da sonsuza kadar kaybedecektik. Söz konusu tarihte fabrika müdürünün ziraat aletleri imalatı konusunda Kooperatif Levazım ile bir toplantısı vardı. Ben, Teksan fabrikası formeni Hüsamettin Kireşçiyi alıp fabrikayı incelemeye gittim. Yerini şimdi hatırlamıyorum ama, askeri bölgede olmasına rağmen, fotoğraf çekmemize bile izin verdiler. Kapitalist düzenin temsilcileriyle askeri yetkililerin, Kuzey Kıbrısın ekonomi savaşında çok farklı görüşte olduklarını o zaman anlamıştım. Tesiste birkaç saat inceleme yaptık, Bertuzzi firmasının verdiği teknik resimlerle karşılaştırdık. Cypfruvexin kuracağı tesisin kapasitesi, Maraştaki tesisin kapasitesinin 3-4 katıydı. İşte Teksan Fabrikası personeli (Teksan, Döksan, Pompasan ve İzoklima fabrikalarından oluşmaktaydı) bu tesisi imal etmek için kolları sıvamıştı.. Tesisin % 70 civarındaki kısmı paslanmaz çelikten imal edilecekti ve o güne kadar kaynakçılarımızın birçoğu paslanmaz çelikle hiç tanışmamıştı. Bunun dışında kadroya en az 10 tane daha kaynakçı eklememiz gerekecekti. Bu koşullar altında tesisin imalatına başlayacaktık.

Dönüşte, arabam hararet yaptı. Düzova yakınlarında mecburen yarım saat kadar mola verdik. Eski radyatör kapağını çıkarıp, Milanodan aldığım radyatör kapağını takmanın zamanı gelmişti. Haftaya, Konsantre meyve suyu fabrikasının konveyör, elevator ve çelik silolarını nasıl imal ettiğimizi anlatmaya çalışacağız.

GİRNE KAPISINA BİR ZİYARET

Geçtiğimiz hafta Lefkoşa’nın anıt ve heykelleri bölümünde İnönü meydanındaki Dr. Küçük heykelinden bahsetmiştik. Bu heykel, Girne Kapısının hemen güneyinde yer almaktadır. Girne kapısı, 1931 yılında büyük bir değişikliğe uğramıştır. Eskiden Girne Kapısındaki kapı açılıp kapanabiliyordu ve giriş çıkışlar bu kapıdan yapılıyordu. Adaya motorlu araçların gelmesiyle birlikte surlar içine giriş çıkışlar sorun olmaya başlamıştı. At arabalarının rahatlıkla girip çıkabildiği surlar içine motorlu araçlar girip çıkamıyordu. Adaya 1978 yılında kiracı olarak gelen İngiliz yönetimi, daha sonra adayı İngiliz Kralına bağlayarak burayı bir sömürge haline getirmişti. Surlar içine giriş çıkışları  kolaylaştırmak için 1879 yılında Baf kapısının yanındaki surlar kesilerek giriş çıkışlar kolaylaştırıldı. Girne kapısında ise  daha geniş bir açıklığa ihtiyaç vardı. İngiliz sömürge yönetimince tarihi Venedik surları hem doğudan hem de batıdan kesilerek motorlu araçlar için bir geçit yapıldı. Eski kapı, üstündeki oda ile birllikte artık gereksiz olmuştu.

Girne kapısının üstündeki odada  Horoz Ali yaşıyordu. Horoz Ali, Girne Kapısının bekçisiydi. Fotalı (Dağyolu) Osman Ağanın oğluydu. Sultan Abdülaziz döneminde Osmanlı ordusuna yazılmıştı. Horoz Ali , Abdülazizden sonra 33. Padişah V. Murat ve 1876 dan 1909 yılına kadar hükümdarlık yapmış olan 34. Padişah olan II. Abdülhamite de hizmet etmiştir. Ada İngilizlere kiralanırken, kendisine Girne Kapısının anahtarlarını İngilizlere teslim etme görevi verilmişti. İngilizler anahtarları almazlar ve  kendisini görevinde bırakırlar. Hisarlar kesildikten sonra da Girne kapısının üstündeki odada kalmasına izin verirler. Horoz Ali 1946 yılına kadar burada yaşamaya devam eder ve 120 yaşında vefat eder.

Haftaya başka bir anıt veya heykeli paylaşmak umuduyla

BİR BALKAN YOLCULUĞU

Uzun yıllar TAŞOVA (Taş ocakları Vakfı) olarak ülkemizdeki insan kaynaklarının geliştirilmesi konusunda çalışmalar yaptık. İş kazalarının azaltılması konusunda çalışmalar yapmak üere isgA  adıyla İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansını kurduk. Son on yıldan beridir  konuyla ilgili olarak 20 den fazla kitap yayınladık. İş Sağlığı ve Güvenliği uzmanlarının yetiştirilmesine katkı koyduk ve çalışmalara devam ediyoruz. Çalışmalarımız meyvesini vermeye başladı. Artık dünyanın her tarafından  iş sağlığı ve güvenliği kongrelerine, çalıştaylarına, konferanslarına çağrılıyoruz. Bildiri sunmak veya organizasyon komitelerinde görev almak için davet ediliyoruz.  Bu kapsamda 2017’de Singapurdaydık. 2018 de  bazı Balkan ülkelerini dolaştık. 2019 da İsoanyadaki konferansa katıldık.

Balkan gezimiz Larnaka- Sofya uçuşundan sonra demiryolu ve karayoluyla Bulgaristan – Romanya- Macaristan – Avusturya ve Bratislavayı kapsıyordu. Yolculuk, Viyana – Larnaka uçuşuyla sona erecekti. 28 Ağustos günü uçak Larnaka’dan 09.50’de  hareket etti. Saat 12.10 da Sofyaya vardık. Önceden Sofya ulaşımı hakkında araştırma yaptmıştım. Özellikle metro hatlarının haritasını çıkarmıştım. Havaalanından Sofya merkezine metroyla gittik. Otelin 100 metre kadar yakınındaki Serdika istasyonunda metrodan indik. Çevredeki kişilere sorarak 5-10 dakika içinde oteli bulduk.

Sofyada gördüklerimizi ve öğrendiklerimizi gelecek hafta paylaşmak dileğiyle tüm okurlara iyi bir hafta diliyorum.