Değerli Vatan okurları,  hepinize   iyi bir hafta dileyerek 30. Hafta kaldığımız yerden yazımıza devam ediyoruz.

7 000  YILLIK BİR KENT: SİVAS

1927 yılından beri Sivas ve çevresinde yürütülmekte olan kazılar sırasında Kalkolitik Dönem (M.Ö. 5000-3000) den kalma çanak-çömlek, ev ve kent kalıntılarıyla  burada çok eskiden beri yaşam bulunduğu kesin olarak saptanmıştır. Yörede ilk yerleşmenin M.Ö. 2600'lerde başlayıp M.Ö. 2000'lere kadar kesintisiz sürdüğünü göstermektedir.

Kent meydanında birçok tarihi eserler yanyana duruyor. Buraya gelen doya doya tarihi yaşama olanağı buluyor. Valilik, belediye ve tarihi mekanlar hep bir arada. Bir tarafta Sivas kongresinin düzenlendiği bina, karşısında Selçuklu sultanının sarayı. Karşı tarafta tarihi camiler ve kapalı çarşı, onun karşısında lanetli Madımak Oteli..
Ramazan ayında restorantların gündüzün  kapalı olacağını düşünüyordum ama açık olanlar da vardı.  Yemekleri çok güzel. İlk etli ekmeği Konya’da duymuştum ama burada da çok tüketilen bir yiyecek. Bana göre bir çeşit lahmacun. Kent meydanında olduğu gibi çevresinde de tanınmış birçok restorant bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesine gittiğimiz zaman,  çeşitli hayvanlar yanında 3-4 tane de Kangal köpeği görmiştik.

KANGAL KÖPEKLERİ

Sivasın önemli sembollerinden biridir. Bunlar görevine çok bağlı dünyaca ünlü çoban köpekleridir. Çok iri hayvanlardır. Erkekleri 86 cm (66 kg) , dişileri 77 cm  (54 Kg) kadar olabilir.  Çok güçlü hayvanlardır. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bu köpeklerin aslan kadar kuvvetli olduklarından bahsetmiştir. Evliya çelebi yazılarında abartıya kaçma alışkanlığında olsa bile, kangal köpeklerinin kurtları boğduğu çok kez görülmüştür.. Özellikle çok zorlu kış aylarında  kurtların şehirlere indiği ülkelerde kangal köpekleri kurtarıcı olarak  görülmekte ve bu  nedenle dünyanın birçok ülkesi  kangal köpeklerinden ithal etmektedir.

FUTBOL MAÇI : 43 ÖLÜ

Sivasın görülecek birçok tarihi yerleri ve çok lezzetli yemekleri bulunmaktadır.  Ancak bundan on sene öncesine kadar Sivaslılar henüz AVM ile tanışmamıştı.  AVM ye gidip alışveriş yapmak veya eğlenmek isteyenler Sivastan kayseriye giderdi. Biz de birkaç kez gittik. Sivastaki mantılar  da  güzel olmakla birlikte Kayseri mantısı ve sucukları artık bir dünya markası haline gelmiştir.
Sivasla Kayseri yakın iki kent olmakla birlikte bu şehirlerde yaşayanlar birbirlerini rakip olarak gördüğünden zaman zaman aralarında istenmeyen olaylar yaşanmıştır. Bunlardan birisi Türk Futbol tarihine kötü bir anı olarak yazılmış olan ve  17 Eylül 1967 yılında  Kayseride oynanan  futbol maçı. O dönemde Kayserispor ve Sivasspor  kulüpleri yeni kurulmuş ve takımlar başarı göstererek II. Kümeye çıkmışlardı. Maçta kavga çıkmış ve  41 kişisi Sivaslı olmak üzere 43 kişi yaşamını yitirmişti.
Futbol maçı Kayseride olmakla birlikte olay duyulduğu zaman Sivasta yaşayan Kayserililere karşı saldırılar yaşanmış  bazı binalar yıkılmıştı. Sivasta buna benzer bir facia, yıllar sonra Madımak Olayı olarak bilinir.

MADIMAK OLAYI
2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından organize edilmiş olan Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli’nin yakılması ve çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanan bir olaydır.  Olay sırasında  dışarda toplanan göstericilerden de iki kişi de hayatını kaybetmiştir.
Daha sonra Madımak oteli
  5 milyon 601 bin liraya  kamulaştırılmış ve   Sivas İl Özel İdaresi’ne devredilerek Bilim ve Kültür Merkezi olarak düzenlenmiştir.

HASPOLATTA BİRAZ DOLAŞALIM

Geçtiğimiz  hafta Girne Kapısı ve civarında dolaşırken sıra Tekke Bahçesine gelmişti.  Bu hafta  biraz Haspolat’ta dolaşıp etrafta nelerin yaşandığına bir bakalım dedik. Tekke Bahçesine önümüzdeki hafta devam etmek üzere Taşkentten gelen yolu Lefkoşaya bağlayan alt geçitten Haspolata doğru ilerlemeye başlıyoruz.
Lefkoşada yapılacak olan kültür/ halkoyunları şenliklerinin bir kısmının Haspolatta yapılması kararlaştırılınca, köyde bir temizlik yapılması da şart oldu. Maalesef belediyelerin birçoğunda  olduğu gibi Lefkoşada da belediye yöneticileri  tiyatro ve panayır  aktivitelerine dalınca diğer görevlerin birçoğu unutuluyor. Köyün içinde biraz dolaşınca bu detayları görmemek mümkün değil. Yeraltı geçidi sellerin eydana geldiği Mart ayında tamire alınmıştı. Burasının sorumluluğu belki belediyeye ait değil ama unutmayalım ki bu geçidin altından gelen sular köyü basmış, belediye gelen sularla başa çıkamamış, on kadar belediyeden takviye alarak köyün içinde bir panik havasıyla iş yapmaya çalışmıştı. Bugün geriye dönüp  köyün içinde ne işler yapıldı, hangi evden kaç vidanjör su çekildi, hangi evlere dozerlerle saldırıp duvarlar yıkıldı, bunların kaç tanesi tamir edildi diye  sorarsanız, maalesef  doğru cevap alamazsınız. Çünkü o dönemde yapılan işler hiçbir yere kayıt edilmiş değildir. Ben sordum, kayıt tutmaya gerek yok dediler.
Evet, bu yeraltı geçidinde o günlerde başlayan tamirler hala tamamlanamadı. Birkaç gün önce asfalt döküldü.Eğer sular buraya gelmeye devam ederse, asfaltın da ömrü uzun olmayacak. Geçidin yanında insanların geçmesi için başlatılan üst geçit çalışmaları ise ağır aksak ilerliyor. Bu gidişle on senede ancak tamamlanır.
Köyün içinde bazı belediye çalışanları kullandıkları iş makinalarıyla bazı yerlerde yıkım yaparak terör estirirken, bazı yerlerde yapılan uygunsuz yapılaşmaya da göz yumuluyor.  Resimde elektrik direğine çakılmış sokak ismini gösteren iki tane tabela var. Birisinde Limon sokak, diğerinde 8. Sokak yazıyor. Doğrusu ne? Sorumlu belediyedir herhalde ama doğru olup olmadığı kimseyi ilgilendirmiyor. Çünkü köyde postacı yok. Mektuplar gelmiyor. Mektup dağıtan kimse olmayınca da sokak isimleriyle kimse ilgilenmiyor. Bizim evde 4 tane Numara çakılı.  Ama bizi arayanlar daha zor buluyor. Çünkü hangi numaranın doğru olduğu bilinmiyor.
Limon sokağa dönecek olursak, yolun kenarındaki ev çukurdadır. Seller evi basınca, evin etranındaki derenin üzerine bir kaldırım yapılmış. Kaldırımın bir tarafı yol ile aynı seviyede, diğer kenarı 1 metre yükseklikte. Böyle eğimli bir kaldırım sayesinde mi sel baskınına çözü aranıyor. Belediye görevlileri bu kaldırımı görmüyor mu? Çok kötü bir görünüm, çağdaş yaşama uymuyor. Resimde bu kaldırımı ve kaldırımın üstünde bir gölgeye uzanıp uyuyan bir kişiyi görüyorsunuz. Anlaşılan   bu düzenleme, kaldırım amaçı değil, otel amaçlı düzenlenmiş. Burada uyuyanın evi yok mu? Neden orada uyumayı tercih etmiş, anlamak mümkün değil. Sokağın bir ucu açık, diğer ucuna belediyeye ait bit kamyon park edilmiş. Civarda belediye ekipleri temizlik yapmaya çalışıyor.  Bu çalışmalar sırasında maalesef  iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları sıfır. Hataları belediyenin görevli memuruna bildirdiğim için burada paylaşmayacağım. Umarım bundan sonraki çalışmalarında daha uygun bir şekilde çalışırlar.
Biraz daha  ileride Haspolat  İlkokulu var. Her yıl okul açılmadan iki ay kadar önce burada yol çizimleri yapılıyor. Amaç çocukların güvenliğini sağlamak. Ancak yerlere çizilen çizgiler  ve diğer işaretler  için kullanılan boyanın kalitesinden olsa gerek, aradan bir ay geçmeden bu işaretler kayboluyor ve okul açıldığı zaman öğrenciler ve onları okula getiren aileler güvenlikten yoksun kalıyor. Ya daha kaliteli boya kullansınlar, ya da okul açılmadan bir hafta önce bu işaretleri çizip sene içerisinde tekrar çizsinler. Umarım bu sefer kullanılan boya daha kaliteli çıkar.
Okuldan sonra köy meydanı var. Burada yol çok dardır. Iki araba yanyana zor geçiyor. Buna rağmen köy meydanına gelen yolların tümü park yeri olarak kullanılıyor, toptancı vasıtaları da durup dükkanlara mal teslim ediyor, tahsilat yapıyor. Kısacası burası sırat köprüsü gibi. Yıllardır söylüyoruz, hiç  çözüm arayan yok. Çünkü köydeki nüfus değişken. Öğrenci, işçi, kaçak ikamet edenler v.s. Seçim döneminde adaylara baskı yapacak nüfus birlikteliği yok. Seçilmişler de karşılarında talepkar bir kitle bulmadığı için sorunu çözmeye çalışmıyor. Umarım bir kaza yaşanmaz. Haftaya daha iyi durumları aktarmak dileğiyle

DİN SAVAŞLARI, IRK SAVAŞLARI. HEP YIKIM GETİRDİ AMA SINIF SAVAŞLARI …

Balkan teknik gezisi programı çerçevesinde Sofya gezimize devam ediyoruz. Bugünkü yazımızda Bulgaristanda komünist sistemin sona ermesinden sonra meydana gelen 3 değişikliği yazacağım.
Serdika metro istasyonunun hemen yanında  SVETA SOFIA heykeli var . Heykel Sofyanın kurucusu Azize Sofia  anısına konmuş.  Bu heykelin yerinde 2000 yılına kadar Leninin heykeli varmış. 2000 yılında Lenin heykeli indirilerek azize Sofianın heykeli konmuş.
   Heykeltraş Georgi Chapkanov tarafından bakır-bronz karışımından yapılmıştır. . Heykelde bulunan taç; 1900’lü yıllarda olduğu gibi  kaderi   Çelenk şöhreti, baykuş ise bilgeliği temsil etmektedir.

Komünist sistemin gitmesiyle birlikte Bulgaristanda çok daha fazla şey değişmiştir. Bunlardan biri de Bulgaristanın bugünkü parlamento binasıdır. Bu bina komünizm döneminde  Komünist Parti Genel Merkeziymiş.
Sofia heykelinin 100 metre kadar ilerisinde bir kilise vardır. Üzerinde, mermerde  şu mesaj bulunmaktadır: “16 Nisan  1925 tarihinde bu kilise bir komünist grup tarafından  havaya uçurularak tahrip edilmiştir. Amaçları kral Borise suikast yaparak öldürmekti Bu terör eylemi sırasında birçok masum sivil yaşamını yitirmiştir.”
Geçen haftaki yazımızda  paylaştığımız gibi Sofyanın bu noktasında 100 metrelik daitre içinde cami, kilse ve sinagog yanyana  aktif vaziyette durmaktadır. Tarihin çeşitli dönemlerinde ırkçılık ve din ayrılığı yüzünden insanlar birirlerine zarar vermişlerdir.  Bunları o dönemin bir zayıflığı olarak kabul edebiliriz ki, hala devam etmektedir. Ama aynı ırk ve dine mensup insanarın rejim yüzünden birbirlerine zarar vermesi açıklanabilir mi? Günümüzde bunun en belirgin örneği Arap Baharı adıyla anılmakta olan hareketlerdir. Son örneği de Suriyede yaşanmaktadır. Bu yaşanan acıların son bulması dileğiyle herkese iyi bir hafta diliyorum.