Dönümlerce lapsana, gelincik, papatya tarlasını tercih ederim kilometrelerce asfalt yerine.
Bana sorulsa 200 evi olan Balabayıs köyü çok da güzel ve yaşanır bir yerdi 3000 villalı tam bir görgüsüzlük ve tabiat düşmanlığı abidesi olan Beylerbeyi ucubesinden.
3 derslikli köy ilkokullarında öğrenim gören köy çocukları çok daha iyi güzel değilmiydi, sabahın köründe sözüm ona tam teşekküllü kent ilkokullarına taşınan uyku sersemi ve ne köylü ne şehirli olmayan ne olsuğunu kendisi de algılayamayan çocuklardan.
Leymosunluların oynadığı DTB ve TOL çok daha iyi değil miydi, kozmopolit, yabancı fitbolculu marka formalı memlekete ve Oğuz Karayel’e, Defteralı’ya, Sevim’e yabancılaşmış SÜPER LİG !!! takımlarından.
Maarif müdürlüğü ile idare edilen eğitim sistemi içinde her okulun yıl sonu tiyatro gösterisi, şahane sergileri, bandosu, orkestrası ( evet orkestra, misal . LETÜL- Lefkoşa Türk Lisesi orkestrası. Bakanlık bunu hatırlıyor mu acaba ya da devlet ) olan okullardan hem de milli olan bakanlık bünyesinde, neredeyse hiçbir sosyal yanı kalmamış bir mektepler düzeysizliğine nasıl ve niye indik biz.
Halkını sıtır etmiyecekse, ülkeyi mamur etmiyecekse, tabiatı ve yaşamı koruyup kollamıyacaksa niye vardır ki devletler.
İmar planları insanların tabiatla ile uyum içinde, kendilerinin ve gonnoraların, çeşit türlü otların, börtü böceklerin, keklik traç ve tilkilerin, kirpilerin doğasına uygun olması anlayışı ile yapılmıyacaksa niye yapılıyordur.
Bir sorulsa bana.
Şehirler insanlar içindir derim.
Bana değil de size sorulduğu içindir ki şehirler otomobiller için, müteahhit denen araçlar için düzenleniyor.
İnsanlık diyorum insanlara mümkündür ve gelin görün ki tüzel kişilik denen yabancılaştırma aygıtları insanlığı aldı galabalığınızdan ve sizi ömür törpüsü ile başbaşa bıraktı.
Törpülüyor ömrünüzü varsıl olma hırsı.
Eskiden yoksulduk, hele de 63-67 yılları arasında ve fakat gönlümüz zengindi, sevgi doluyduk.
Şimdi sorun.
Gönül zenginliği ne demek diye.