İnsanların büyük bir bunalım geçirdiği koronavirüs sürecinde, bizleri hayli gülümseten, düşündüren ve mutlu eden mesajlar geliyor telefonlarımıza.

            Bütün dünyanın yıkıldığı, virüs nedeniyle hayatın şekil değiştirdiği bir süreci yaşıyoruz da, moral bulmanın veya mutlu olmanın yollarını aramayız.

            Zaman zaman kaleme aldığım yazılarımda “Hobilerinizle meşgul olunuz” dediğim olmuştur.  Hatta “Bol bol kitap okuyun, bol bol da televizyon izleyin, resim yapın veya kitap yazın” demişimdir.

            Eminim zaman zaman dostlarınızla buluştuğunuzda kendi gerçeklerinizi ve kendi güzelliklerinizi de konuşursunuz.  O nedenle bugünkü yazımı, sırf okurlarıma moral vermek ve onları gülümsetmek için bazı şeylere değinmeyi uygun buldum.

            Şu “Sihirli cep telefonları ne malmış?  Ne marifetmiş?”

            Cep telefonlarımıza hayli ilginç, hayli mükemmel ve hayli de gülümseten resimler ve mesajlar gelir.  Bazılarını şöyle anımsarken, gerçekten gülümsüyor, hatta kahkahalar atıyorum diyebilirim.

            Bazen insanların kavgaları, “Kedi-köpek” kavgasına benzetilir.  Lakin telefonuma gelen bir kediyle bir köpeğin muhabbeti, gerçekten bütün insanlara ders verecek nitelikte.

            Bir başka mesaj da şuydu...

            Yabancı bir ülkede bir kadın, markete gireceğinde kendisine maske sorulmuş.  Kadın maskesini evde unutunca sinirlenmiş, sonra da şöyle eteğini kıvırıp kıçındaki kilotunu çıkartıp yüzüne maske yapmış, affedersiniz.  Buna gülünmez mi?

            Koronavirüs öncesinde telefonuma gelen ve hala büyük bir zevkle izlediğim bir kadınla köpeğinin dansı vardır.  Kadının şahane bir müzik eşliğinde dans edişi bir yana, onun bütün figürlerini taklit eden, attığı her adıma adım atan sevimli köpeği de onunla birlikte nasıl dans eder, görmelisiniz.  Sanırım o bir yarışmaydı.  Ve o köpekli kadın, o şovu ile birincilik almıştı.

            Malum yıllarca seve seve izlediğimiz Metin Akpınar ve Zeki Alasya’nın parodileri, yine müthiş bir görsellik seriyor gözlerimizin önüne.  Zeki Alasya ölse de, onun o mükemmel sanatı ve Metin Akpınar’la yapmış oldukları komediler hala bizi gülümsetiyor.

            O gösterinin temelinde çok yakın iki arkadaştan birisinin, öteki arkadaşının eşi ile ilişkiye girmesi ve dostların bile birbirlerine ihanet edebileceğini ortaya koyar.  Lakin bu mükemmel ilişki o kadar güzel bir şekilde kurgulamışlar o komedi şovunu ki, insan gülmekten kırılır.

            Telefonuma gelen birkaç dans gösterisi var...

            Birisi paten yapan bir çiftin Andrea Potiçelli’nin şarkısı refakatinde yaptıkları buz gösterisi, diğeri de bir Türkçe tango eşliğinde tango yapan bir başka çiftin şahane gösterisi. İnsan bunları izlerken gerçekten mutlu olabiliyor.

            Geçen haftalarda telefonuma yine ilginç bir görüntü gelmişti...

            Büyük bir kentin çok işlek bir caddesinde yolu bir tarfatan bir tarafa geçmeye çalışan vizon kürküne sarılı şahane bir kadının geçme hamleleri insanın ilgisini çekiyor ve bu kadın karşıya geçmek için hamleler yapıyor da, kimse ona yol vermeyince kendinize soruyorsunuz.

            “Kadın karşıya nasıl geçecek bu yoğun trafiğin içinde?”

            Yolu geçemeyeceğini anlayan kadın, yolun ortasına doğru bir hamle yaparak vizon kürkünü bir güzel açarak, yarı çıplak vücudunu ortaya koyunca bütün trafik birbirine giriyor.  Arabalar zincirleme kazalar yapıyor. Ve kadın büyük bir gururla kürküne satılıp karşıya geçebiliyor.

            Bilmem Venedik’e gittiniz mi?

            Venedik gerçekten müthiş bir şehirdir.  Küçük küçük adacıklardan oluşan kentin daha bir düzlük yerlerindeki minik restorantlar, gondollar o uyuyan sulardan akıp geçerken, bütün bunları şahane bir İtalyan şarkısı ile izleme şansını yakalarsınız.  Ne kadar güzel, ne kadar dinlendirici ve ne kadar ilginç.  Adeta insanın dünyası değişiyor o görüntüleri görünce.

            Telefonuma gelen bu görüntüyü dünya görüşü olan, pek çok seyahatler yapan eski bir bürokrat arkadaşıma atınca bana şöyle demişti:

            “Şu bizim millet de, en güzel ülkenin kendi ülkeleri olduğunu sanır.  Bunları görünce insan gayri ihtiyari bir kıyaslama yapma eylemine giriyor.”

            O arkadaşım haksız da değildi hani.

            Her ne kadar de bazı dostlarımız bizlere evlerindeki şahane çiçeklerin, kedilerinin, köpeklerinin ve daha nice görselliklerin resmini atsalar da, şu İtalyan görüntüleri, Venedik’teki gondol sefasına yetişemez diye düşünüyorum.

            Bir de şöyle diyorum kendime:

            “Şu mucize telefonlarla dünya ne kadar küçülmüş...”

            Gerçekten de dünya bayağı küçülmüş.

            İkinci Dünya Savaşı sonrasını hatırlıyorum... İnsanlar Avustralya veya İngiltere’deki evlatlarına mektup yazdıklarında veya yazdırdıklarında, o mektuplar, vapur seferleri ile bir ayda ulaşırdı gideceği yere.  Tabii ki o uzak diyarlardan gelen mektuplar da yine vapurla gelirdi bir veya bir buçuk ay için.

            Yani öylesine bir gelişmiş dünya avantajları ile yaşıyoruz da hala şu koronavirüsle baş edemiyoruz nedense.

            O zaman sizi gülümseten mesajlarla, mutlu olmaya bakınız.