Korona salgını…

Bu salgın, son yüzyılın enölümcül hastalık felaketidir…

Tüm dünyayı kasıp kavuran bu ölümcül virüs nedeniyle, sadece ABD’de beklenen ölüm sayısı 200.000’nin üzerindedir.

Diğer ülkelerde yaşananları, yaşanacakları da hesaba katarsak, dünyamızın geleceği hiç de parlak değildir…

En korkunç senaryo ise dünya nüfusunun %60’ının bu hastalıktan etkilenebilecek olmasıdır. Böylesi bir durumda ortaya çıkacak ölüm oranını düşünmek dahikorkunçtur!

Korona denen bu bela ile başa çıkabilmek adına, ülkemizde de çok etkin tedbirler alındı, alınmaya devam ediliyor.

Ama bu salgınla baş edebilmenin en etkin yolu evden dışarı çıkmamak, bir şekilde hayatımızı eve sığdırmaktır.

Evde kalarak, yapılan tüm uyarılara katkı sağlayan herkese teşekkürler. Sağlığımızı korumak adına kendi hayatlarını hiçe sayan tüm sağlık çalışanlarına, ülke ekonomimizin çarklarını döndüren tüm sektör çalışanlarına minnet borçluyuz.

 Her türlü ikaza rağmen işi/aciliyeti olmadan sokağa çıkmaya devam edenler; hem kendi canlarını, hem kendi yakınlarını, hem de çevresini büyük bir riske atıyorlar.Onlar unutmasınlar ki, öncelikle kendikader çizgilerine Korona’nın ölümcül sonunu yazıyorlar!

 Bu salgın sadece yaşamımızı değil, yaşamımızın yarınlarını da tehdit ediyor!

Dünyayı tehdit eden bu salgın, milyonlarca insanı yok etse de; tüm ülkelerin almaya çalıştığı olağanüstü önlemlerle mutlaka önlenecek, ülkemiz de bu salgın ortamını en az zayiatla atlatacaktır.

 Ancak, salgın sonrasında dünya ekonomisi ne durumda olacak, oluşacak o büyük zararın altından nasıl kalkılacaktır?

İşte gelecek günler böyle bir sorunla da karşı karşıyadır.

Şu anda ülkemizde yaşanan tabloya baktığımızda:

 Bu salgınla birlikte üretim, dış ticaret, ithalat, ihracat, seyahat ama en çok da iç ticaret; hepsinde büyük düşüşler yaşanmıştır, daha da yaşanacaktır.

 Böylesine olumsuz bir dönemden en çok etkilenecekler de küçük ve orta ölçekli işletmelerle, buralarda çalışanlardır.

   İnsanlarımızın çoğunluğu işe gidememektedir, çünkü yüzbinlerce iş yeri kapanmış/kapatılmıştır. Ülkemizde yıllardır var olan işsizlik oranının, iki rakamlı olduğunu da hesaba katarsak; bunun sonu ekonomimizin durması demek olur ki, ülkemizi yönetenler böylesi bir krizi önlemek adına önlemler almakta, türlü ekonomik paketlerle iş dünyasına, çalışanlara destek olmaya çalışmaktadır.

      Her akşam Korona haberlerinin şeffaf bir şekilde açıklanması, ülkemizde yaşanan güncel hayata ait televizyonlara yansıyan türlü görüntüler, yaşadığımız bu kritik günlerde bizler için önemli bilgi kaynağıdır.

   Ancak böylesine ölümcül bir salgını yaşayan halkımızın en çok istediği, düşündüğü şey; geleceğinin güven içinde olmasınıhissetmesidir.

 Onun içindir ki, devletimizin en yüksek makamından;

‘’Ey halkım, hiç endişeniz olmasın, T.C. Devleti olarak arkanızdayız. Hiç şüpheniz olmasın bu salgının önünü mutlaka keseceğiz. Kimse işten çıkarılmayacak, kimse işsiz kalmayacak, kimse iflas etmeyecek, tüm ihtiyaçlarınız karşılanacak, tüm faturalarınız ödenecek, faizsiz kredi verilecek, tarım sektörü öncelikle desteklenecek, üretim asla aksamayacak, aç, açıkta kimse kalmayacak.’’

   Şeklinde bir açıklama yapılması, halkımıza verilecek en büyük güvence olacak, milletimizin moral motivasyonunuinanılmaz derecede yükseltecektir.

      Ancak bu tür bir açıklama sözde kalmamalı, gereği de yapılmalıdır.

Böylesine kritik günleri yaşayan ülkemiz, her zaman olduğu gibi milletçe birlik ve beraberliğimizin en önemli sembolü olan yardımlaşma gerçeğini bir kez daha yaşamaktadır.

Hiçbir ülkede yaşayan böylesine yardımsever bir millet yoktur. Bu tür kampanyalar, karamsar günleri aşmamıza moral desteği sağlamaktadır.

 Daha önceki yıllarda ülkemizde yaşanan deprem, sel, yangın, maden faciası, terör gibi acılı süreçlerimizde de kenetlenerek benzer kampanyalara destek olan milletimiz, bu salgın sürecinde de büyük bir duyarlılıkla işsiz, aşsız insanlarımızın yardımına koşmuştur.

         Ancak bu süreçte başlatılan bazı kampanyalar; muhalefete mensup belediyeler tarafından yapılıyor algısını yaratacak şekilde engellenmiş, yardım hesapları bloklanarak bu kampanyalarınyasa gereği valilik iznine tabi olduğu açıklanmıştır.

 Şüphesiz ilgili yasa, bu kampanyalar için valiliklere müracaatı zorunlu kılıyor ise, kampanya düzenleyen o yerel yönetiminvakit geçirmeden gerekli izni alması gerekir. Çünküyapılan bu bağışların acilen ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması, bir nebze de olsa bu insanlarımızı rahatlatmış olacaktır.

 Böylesine kritik günlerin yaşandığı ülkemizde devlet yönetimimiz, tüm yerel yönetimlerle el, ele vermeli, varlık düzeyi yüksek tüm hayırseverlerimizin de katkılarıyla, ihtiyaç sahibi milyonlara yalnız olmadıkları gösterilmelidir.

Çünkü gün, muhalefet-iktidar meselesi, sadece oy hesabı yapma, iktidarı eleştirme, muhalefete kızma günü değil, gerçek anlamda ve tam bir dayanışma günüdür.

 Çünkü gün, devletimizin herkese iş güvencesi, şirketlere küçük, büyük iflas ettirmeme güvencesi, aş, iş güvencesi vermesi ve şimdiden herkesi buna inandırması günüdür.

 Çünkü gün, varlığını bu ülkede kazandıklarına borçlu iş dünyamızın çalışanını sahiplenme, onların işlerine son vermeme günüdür.

 Çünkü gün, sosyal medya hesaplarında gerçekleri saptırarak felaket tellallığı yapma,türlü yazılarla ona, buna sataşma günü değildir.

Çünkü gün, milyonlarca insanımız Korona’nın ölüm tehdidini yaşarken; iş, aş peşinde koşarken, bu krizi nasıl atlatırım çarelerini ararken; onların bu sorunlarına çözüm üretme günüdür.

Çünkü gün, vatandaşa güvence verme günüdür.