Kuzey Kıbrıs Türk Diyabet Derneği Başkanı Caner Arca, “insanlar artık oturarak bir yaşam sürdüyor. Bir evin içerisinde farklı odalarda birbiriyle mesajlaşan aileler var. Hareketsiz bir yaşam ile ihtiyacımızdan fazla aldığımız enerjiyi harcayamıyoruz. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın bu yaşam biçimiyle diyabete yakalanmak da kaçınılmaz hale geliyor” dedi.
Arca, yaşam tarzı değişikliği yapabilmek için ayrıca bir devlet politikasının olması gerektiğini, geleneksel ve sosyal medyayı kullanarak kamu spotu gibi zorunlu yayınlarla halka eğitim niteliğinde bilgilerin aktarılmasının gerekliliğini vurguladı.

Soru: Derneğinizin faaliyetleri hakkında bilgi verir misiniz?

YAŞAM KALİTESİNİ YÜKSELTMEK HEMEN OLABİLECEK BİR ŞEY DEĞİL

Caner Arca: Derneğimiz 1994 yılında kuruldu. O günden beri diyabetli ve diyabetli yakınlarının yaşam kalitesini yükseltmek için çalışmalar yapıyor.  Yaşam kalitesini yükseltmek hemen olabilecek bir şey değil. Diyabetliler, diyabetlerini kontrol altına alabilmeli. Ancak bu şekilde hastalığın verdiği zararlı etkileri (komplikasyonları) önleyebilir veya olası zararlı etkilerini en aza düşürülebilir. Bunların olabilmesi için “eğitim” gerekli.

ÇALIŞMALARIMIZ DAHA ÇOK EĞİTİM AĞIRLIKLIDIR

Bizim yasalarımızda Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarının “hastayı eğitmek” gibi bir görevi yok. Bu yüzden bu görev sivil toplum örgütü olarak bize kalmış. Biz bu yola bu bilinçle çıktık. Bu yola çıkarak diyabetle ilgili bazı haklar da elde ettik ama biz bir sendika değiliz. Çalışmalarımız sadece “hak” elde etmek değil. Çalışmalarımız daha çok eğitim ağırlıklıdır. Kişilerin kendilerini geliştirmesine yönelik çalışmalar yapıyoruz. 

SADECE HASTANELER DE DEĞİL, BAŞKA YERLERDE DE EĞİTİMLERİMİZİ VERMEYE DEVAM EDİYORUZ

Çalışmalarımızın yüzde doksan, doksan beşe yakını eğitim ağırlıklıdır.  Doktorlarımız ve hemşirelerimiz kısmen de olsa eğitim veriyor ama bu onların iyi niyetinden kaynaklanan bir durumdur. Bu sistemli bir eğitim değildir. Girişimlerimizle eğitimler daha fazla yaygınlaşıyor. Her yere gitmeye çalışıyoruz. Sadece hastanelerde değil, başka yerlerde de eğitimlerimizi vermeye devam ediyoruz. 

DİYABETİN KONTROLÜNDE ÜÇLÜ TERAZİ MODELİ GEÇERLİDİR

Diyabetin kontrolünde “üçlü terazi” modeli geçerlidir. Terazinin bir kefesinde diyabetlinin besleneceği yiyecekler vardır. Diğer kefede doktorun verdiği ilaçlar üçüncü kefede ise diyabetlinin aktiviteleri yani bu besinlerden alınacak enerjinin harcanması verdir. Bu üç kefeninde dengede durması lazım. Harcamalarıma göre bir enerji almalıyım, ona göre beslenmeliyim. Bunu yaparken de ona göre ilaç almayım. 

DİYABETLİ , DİYABETLE İLGİLİ KONULARDA BİLGİ SAHİBİ OLMALIDR

Bunu dengede tutabilecek kişi doktor değil. Doktor ancak size en faydalı olacak ilacı verir. Diyetisyen size ne kadar yiyeceğinizi söyler.  O halde bunu dengede tutacak kişi diyabetlinin kendisidir. Dolayısıyla diyabetli tüm konularda bir doktor, bir diyetisyen ve bir egzersiz hocası gibi olacak ve bilgili davranacaktır. Diyabetli diyabetle ilgili konularda bilgi sahibi olmalıdır. Kendini tanımalı ve bu bilgilerle şekerini dengede tutabilmelidir.  Bu düşünce ile çalışıyoruz. 

Günümüzde diyabet tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de çok hızlı yayılıyor. Gizli şekerle beraber düşünürseniz diyabet tedavisi görmek durumunda olan yetişkin nüfus oranı %30’lara vardı. Gizli şekerde diyabet gibi düşünülmeli. Eğer kendisine gizli şeker teşhisi konan kişi kendini kontrol edemezse en fazla 10 yıl içinde diyabet olacaktır. Gizli şeker olanların %10 kadarı her yıl diyabet olmaktadır.

OBEZ DİYABETLİLER İNSÜLİN DİRENÇLERİNİ DÜŞÜRMEDEN ŞEKERLERİNİ NASIL DENGEDE TUTACAK?

Bugün baktığımızda yetişkin diyabetlilerin yüzde atmışı ya da atmış beşi obezdir. Çok büyük bir kesimde insülin direnci gelişmiştir. Bu durum da toplumda hızla yayılmaktadır. İnsülin direnci giderek fazla kilo almayı ve diyabeti teşvik eder. İnsülin dirençlerinin gelişmesini de önlememiz gerekiyor. Obez diyabetliler insülin dirençlerini düşüremeden şekerlerini nasıl dengede tutacaklar?

İşte bu nedenlerle derneğimizin amacı; sadece diyabetliler ve diyabetli yakınları olmaktan çıktı. Tüm topluma yönelik çalışmalar yapıyoruz. Bu diyabetliler veya diyabetli yakınlarının eğitilmelerine yönelik verdiğimiz önemi azaltmıyor. Onlara yönelik çalışmalarımız sürerken diyabet noktasından tüm topluma yönelik görevleri de üstlenmek durumunda kalıyoruz.  

Bizde kaydı bulunan diyabetli sayısı 3500 civarında olmasına rağmen bugün için derneğimizin faal üyeleri yaklaşık 600’dür. Bunun %75 kadarı Tip 2 diyabet, %8 kadarı Tip 1 ötekiler de gönüllüler, diyabetli yakınları ve ebeveynledir. Tip 1 diyabetlilerin sayısı da Tip 2 diyabetliler gibi hızla artıyor. Ne yazık ki eskiden yaşlılık diyabeti olarak görülen Tip2 diyabet, artık 12-13 yaşlarındaki çocuk ve adelosanlarda da görülmeye başlandı.

DİYABETİN HIZLI YAYILMASININ BAZI NEDENLERİ VAR

Diyabetin hızlı yayılmasının bazı nedenleri var. Bir tanesi gelişen teknolojidir. Teknolojinin gelişmesinin getirdiği avantajların yanında dezavantajları da var. 
Bol enerjili, bol karbonhidrat ve yağlı gıdaların hayatımıza girmesi, çalışma yaşamının dayattığı hızlı yeme şartlarının gelişmesi ama bunlara rağmen hareketsiz bir yaşamın dayatıldığı bir yaşam biçimimiz oluşuyor.

GDO’SU DEĞİŞMEYEN SEBZE KALMADI

Kimya sanayi besinlerin içerisine girdi. Adını söylediğimiz gıdaların gerçekten o gıdalar olup olmadığından şüpheye düşüyoruz.  GDO’su değişmeyen sebze kalmadı. Yapay kimyasallar tüm gıda ürünlerinin içine giriyor. Gıdalarda aradığımız renk, aroma, koku, tat, kıvam, uzun süre bozulmadan kalabilmesi gibi özelliklerin hepsi yapay olarak gıdalara katılıyor.  

150-200 sene önce bu kadar reklam yoktu. Bugün reklamlarla bizlere her şeyi doğru-yanlış tanıtıyorlar ve cazibeyi artırıyorlar.

İNSANLAR ARTIK OTURARAK YAŞIYOR

Öte yandan insanlar artık oturarak yaşıyor. Sokağa çıkıp arkadaşınıza seslenmiyoruz. Bir evin içerisinde farklı odalarda birbiriyle mesajlaşan aileler var. Hareketsiz bir yaşam ile, ihtiyacımızdan fazla aldığınız enerjiyi harcamıyorsunuz. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın bu yaşam biçimiyle diyabet hastalığına yakalanmaktan kaçamazsınız.

DİYABETİN GENETİK BİR YANI VAR MI?

Diyabetin genetik yanı var mı? Genetik yanı var ama “babam diyabet hastası bu yüzden bende diyabet olacağım” durumu yok. Bu düşünce yanlış. Kendinizi korursanız ve yaşam tarzını değiştirirseniz, yani yeni bir yaşam tarzı geliştirir ve böyle yaşamaya başlarsanız diyabet olmadan yaşamınızı sürdürebilirsiniz.
Yeni bir yaşam tarzı derken neyi anlatmaya çalışıyoruz? Bol yağlı, bol kalorili yiyecekleri bırakıp daha sağlıklı yiyecekler tüketmeliyiz. İhtiyacımız kadar tüketeceğiz. Hayatımıza hareketi ve egzersizi katacağız. Diyabetli veya insülin direnci gelişmiş, gizli şeker olmuş isek, yaşam tarzımızı değiştirdiğimizde aldığınız ilaçlar da daha etkili olabiliyor.
Ben diyabet hastalığına yakalanmadan yaşayabilirim ve diyabet olsam bile; diyabetimi kontrol edebilirim.

DİYABETİNİ KONTROL ETMEK NE DEMEKTİR?

Diyabetini kontrol etmek ne demektir? Çoğu diyabetik kişi bunu yanlış anlıyor. Kan şekerini ölçmekle diyabetinin kontrol altına alabileceğini düşünüyor. Halbuki durum sadece bu değil. Kan şekerini ölçtüğü zaman çıkan değeri değerlendirebilmesi gerekiyor. Diyelim ki kan şekerini ölçtün ve 150 çıktı. Sormalı ve cevabı bulup ona göre davranmalısın. Ne yaptın da sonuç 150 oldu? “Ne yedin, ne kadar yedin?” diye sorgulamak lazım. Ona göre davranışlarınızı, yemeğinizi ayarlamak durumundasınız. Eğer diyabetle ilgili bilgilerinizi geliştirirseniz kan şekeri değerlerinizi düzenleyebilirsiniz. 

TOPLUMUMUZDA %50-55 ORANINDA DİYABETLİLER, DİYABETLİ OLDUĞUNU BİLMEDEN YAŞIYOR

Diyabetin birçok komplikasyonu olabilir. Diyabetin kendisi ağrı, sızı vermez. Dolayısıyla siz diyabeti önemsemeden de yaşayabilirsiniz. Özellikle Tip 2 diyabette; metabolizmanız yavaş yavaş bozuluyor ve bozulurken de vücudunuzda yeni dengeler kurulduğu için siz bunu fark etmeden, uzun süre diyabeti bilmeden yaşayabilirsiniz.  Nitekim toplumumuzda %50-55 oranında diyabetliler, diyabet olduklarını bilmeden yaşıyor. 

Soru: İnsanların önceden diyabetli olduğunu anlaması için belirtileri var mıdır?

Caner Arca: Bazı belirtiler çıkabiliyor. İnsülin direnci oluşurken özellikle çocuk ve gençlerde bazı belirtiler yaşanıyor. Ama diyabet olmazdan önce belirtiler fark edilmeyebilir de. Tip 1 diyabet için; ağız kuruluğu, bol su içme, buna bağlı olarak sık idrara çıkma, uyku hali, aşırı kilo verme gibi durumlar şekerin yüksekliğini gösterebilir. 
Ama bu belirtiler başka nedenlerle de görülebilir. Kilo verme olayı, çocuk gelişme çağındayken kilo verip zayıflayabilir. Bu durum diyabetten midir? Bu ancak tahliller yapılarak belirlenebilir. Beslenme metabolizması bozulmaya başladığında bu hissedilmeyebilir. Özellikle Tip 2 diyabette baş ağrısı, mide ağrısı, görmenizde bozulma gibi belirtiler göstermez. Siz yaşamınıza devam edebilir, işlerinizi yapabilirsiniz. Diyabet olduğunuzda ve bunu fark etmeden uzun süre geçtiğinde, vücudunuzdaki tüm organlara hasar verir. Herhangi bir nedenle doktora gittiğiniz ve kan tahlili yaptırdığınız zaman bu fark edilebilir.

PARA YOK İLAÇ ALAMIYORUZ

 “Para yok ilaç alamıyoruz” gibi sözler; basında bir şekilde zaman zaman görülüyor. İlaç ihalesine çıkarken bu öne geliyor. Ucuza ilaç alalım ya da ilacı bir yıllık almayalım da üç aylık sürelerle alalım gibi düşünceler seslendiriliyor. Ama şu unutulmamalıdır diyabet maliyetinde; diyabet ilaçlarının payı %10-11 civarındadır. En büyük maliyetler; diyabetik hastanın komplikasyonlarıyla berber hastanede yattığı zaman yaşanıyor. Bu komplikasyonlar; kalp damar hastalıkları, diyabetik göz hasarları, böbreklerin çalışmaması, diyabetik ayak problemleri gibi rahatsızlıklardır.

NEDEN DİYABETİ ÖNLEMEK İÇİN TEDBİR ALMIYORUZ?

Peki bunların nedeni büyük oranda kontrolsüz diyabet ise, neden diyabeti önlemek için tedbir almıyoruz?  Yaşam tarzı değişikliğine göre neden bir devlet politikası oluşturulmuyor? Koruyucu hekimlik sistemi ile tüm toplumun eğitilmesi çok mu zor? Kişinin bunu kendi başına yapması kolay olmasına rağmen çevresel etkiler bunu zorlaştırıyor. Yaşam tarzımızda değişiklik yapmamız şarttır. Eğer bize dayatılan sağlıksız, bol enerjili gıdalarla beslenme ise biz seçici olacağız ve sağlıklı ürünleri kullanacağız. En azından kötünün iyisini seçip ihtiyacımızdan fazlasını tüketmeyeceğiz. Eğer hareketsiz yaşam dayatılıyorsa biz de yaşamımıza hareketi, egzersizi yerleştireceğiz. Dizilerle geceleri geç vakitlere kadar uykusuz kalmamız dayatılıyorsa bizler de dizilerden feragat edip erken yatma ve erken kalkma konusunda yaşam biçimimizi oluşturacağız. 

Soru: Toplum olarak sürekli Fast Food tüketimi var. Hatta ev yemekleri yapan restoranların sayısı oldukça azdır.

PEKİ BU İNSANLAR NE YAPSIN?

Caner Arca: Fast Food sağlıksız bir besindir. Çok yüksek sıcaklıkta ve sürekli bir yayığın içerisinde kızaran patatesleri tabakla önümüze koyuyorlar. Hamburgerin içerisine koyulan yarım yaprak marulun pek bir  değeri yoktur. Markette satılan ürünlere baktığımız zaman hemen hemen hepsinin içinde zararlı maddelerin olduğu yiyecekleri görürüz. Raf ömrünü uzatmak için insanlara da zararlı olabilecek kimyasallar katılıyor. Örneğin yiyeceklerin asitliğini değiştirip; bakteri gelişmesini, mantar gelişmesini önleyebiliyorlar. Bunu yaparken bize de zarar veriyorlar. Şöyle söyleyeyim; bir sütün kesilmesini önlemek istiyorsanız, içine birkaç damla çamaşır suyu damlatın. Konu bitmiştir.  Bu kadar basittir. Ömrü uzar. Dolayısıyla yediğimiz gıdaların sağlıklı olduklarına güven sarsılmıştır. Ama insanlar beslenmek zorundadırlar. Çaresizlikle yemek zorunda kalıyorlar. 
Peki, bu insanlar ne yapsın? Öncelikle “yeni bir yaşam biçimi” diyoruz ama bunun olabilmesi için devletin bazı olanakları sağlaması gerekir. Bu mesele; “söylüyoruz da yapmıyoruz” meselesi değildir. Birincisi; siz bu insanları eğiteceksiniz. İkincisi; bu gıdaları kontrol edeceksiniz. Bugün hazır gıdanın içerisinde mısır unu, buğday unu, pirinç unu veya nişastası olmayan gıda yok ve hepsinin genetik yapısı ile oynanmış.  

Soru: Doktorun diyabet hastasına tavsiye ettiği insülin ilacı için durumu iyi olmayan aileler için bir yardım fonu var mıdır?

Caner Arca: Hayır, devlet memuru, emekliler ve Sosyal Sigortalılar arasında bile farklı uygulamalar var. Devlette memur olanların parası önceden kesilirmiş gibi davranılıyor. Sanki sosyal sigortalılardan kesilmiyormuş gibi. Sosyal Sigortalılardan da kesiliyor. Ama nedir? Sosyal Sigortalar başka bir bakanlığa bağlıdır. Bu durumu çözemiyorlar. Biri Çalışma Bakanlığı birisi de Sağlık Bakanlığı…Bunları düzeltmeye çalışıyorlar. 

YAŞAM TARZI DEĞİŞİKLİĞİNİ YAPABİLMEK İÇİN DEVLETİN BİR POLİTİKASI OLMASI LAZIM

Yaşam tarzı değişikliğini yapabilmek için devletin bir politikası olması lazım, bir programı olması lazım. Televizyon kanalları ile, yazılı ve görsel basınla… Hepsini kullanarak eğitim vermeniz gerekiyor.

Örneğin Finlandiya’ya gittiğiniz zaman; siz diyabet olduğunuz da sizi üç ay eğitime alıyorlar. “Benim işim var. Dükkanım var”. Bunlara çare bulmuşlar. Üç aylık sürede masraflarınız karşılanıyor, masrafları devlet karşılıyor.  Hastaya sadece üç ay eğitim veriliyor. Bunun iki ayı mutfak eğitimidir. Bu paraları verdikleri halde en gelişmiş ülkelerdir. Neden? Çünkü komplikasyonlarla olabilecek doğrudan veya dolaylı masraflarda büyük bir azalma oluyor.  Bu ülkelerde eğitimlere katılmayan hastalar olursa devlet, hiçbir şeyi o hastaya bedavaya vermiyor. 

EĞİTİM ALMAYAN İNSANA İLACI VERSEN NE OLACAK?

Eğitim almayan insana ilacı versen de ne olacak? İnsanlarımız bugün doktora gitmeden kendi kafalarına göre ilaç kullanıyorlar. Sağlıkta bir sistem olması lazım. Gelen her bakan hastanede olan doktoru başka bir yere gönderiyor. Sağlık sistemini bu şekilde değiştirmeye çalışıyorlar.  Diyabet hastaları diyabet merkezine doktora ilaç yazdırmaya geliyor. Sağlık Bakanı o doktoru alıp başka bir yere gönderiyor. Aylardır diyabet merkezinde doktor eksik. Bu hastalar ne yapacak? Zaten her üç ayda bir ilaç yazdırıyorlar. Şimdi ilaç yazdırmak bir dert, ilaç almak başka bir dert. Bakanlık bir adım atarken hastayı düşünmeli. Hasta bundan zarar görmemeli. Bir şey yaparken sizin önem vereceğiniz konu hastalar olmalıdır. Bizde maalesef hasta değil para öne çıkıyor. 
Sağlık Bakanlığı’nın işleyen bir istatistik sistemi yoktur. Olsa ilacı istatistikler göre getirebilirsiniz. Bugün hastaneye gelen diyabetli hastaların sayısı bellidir. Aldıkları ilaçlar da bellidir. İhaleye çıkarken buna göre çıkılsın.

Her yıl ihaleye çıkılıyor. Aynı insülindir ya da benzer insülindir. İnsülin bakterilerden üretilir. Bu nedenle aynı etki süresi olsa bile firmadan firmaya insülin etkisi diyabetlide farklı etkiler gösterebilir. Bu da Tip1 diyabetli hastaları korkutuyor. 

Tüm olumsuzluklara rağmen yine de derneğimizin eğitimleri önemlidir. Hele bu aksaklıklar varken bu eğitimlerin önemi daha da artıyor.
Haber Ve Fotoğraf: Esengül Aykaç

Editör: Mehmet Kasimoglu