Erenköy Mücahitleri Derneği Başkanı, Erenköy mücahidi Mustafa Arıkan, Erenköy direnişinin Kıbrıs Türk mücadele tarihinde çok önemli bir yeri olduğunu söyledi. 
Arıkan, Erenköy direnişinin Kıbrıslı Türklerin bir hedef belirlemesine olanak sağladığını dile getirerek, Anavatan Türkiye’nin de garantörlük hakkını kullanarak müdahale ettiğini belirtti. 
Adaya silahların ilk kez Erenköy direnişiyle geldiğini anlatan Arıkan, bu açıdan da öneminin büyük olduğunu vurguladı. Arıkan, Erenköy direnişinin psikolojik olarak da halkta olumlu bir etki yarattığını, moral verdiğini ifade etti.
Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) Erenköy direnişine ilişkin anılarını anlatan Erenköy mücahidi, dernek başkanı Mustafa Arıkan, çok zorluklar ve sıkıntılar yaşamalarına rağmen hiçbir zaman pişmanlık duymadığını belirtti. 
Arıkan, 21 yaşında Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken, Türkiye’nin çeşitli illerinde öğrenim gören diğer Kıbrıslı Türk öğrencilerle birlikte Erenköy’e çıkarak, vatanı savunmak için mücadele ettiklerini anlattı. 

“ERENKÖY’E ÇIKMAK İÇİN MİTİNGLER, AÇLIK GREVLERİ YAPILDI”
Erenköy’e çıkış süreçlerini anlatan Arıkan, 1963 yılı Aralık ayında Ankara’da üniversitede okuduğunu, Kıbrıs’ta yaşananları yakından takip ettiklerini söyledi. 
Bu süreçte, Türkiye’nin müdahalesine yönelik atılan adımlarla ilgili bilgi veren Arıkan, İstanbul’da bazı kişilerin açlık grevi yaptığını dile getirdi. 
Öğrenci gruplarının dönemin Başbakan İsmet İnönü ile görüştüğünü, durumu aktardıklarını kaydeden Arıkan, Ankara’da de 100 bin kişinin miting yaparak, konuya dikkat çekmeye çalıştığını belirtti. 
Arıkan, İstanbul’dan Antalya’ya giden bir grup öğrencinin Kıbrıs’a çıkmak için bir gemi işgal edip, silahlandığını ancak otoritenin izin vermemesi üzerine geri döndüklerini kaydetti. 
Bu dönemde Ankara’da Atatürk Öğrenci Yurdunda kaldığını söyleyen Arıkan, 1964 yılında Zir Kampında bir gece kalıp eğitim aldıklarını, sonra Anamur’a gittiklerini, kendilerine çıkarma harekatında kılavuz olarak kullanılacaklarının söylendiğini belirtti. 
Arıkan daha sonra Toros’lara gittiklerini ve tekrar kampa geri döndüklerini anlattı. 

“ERENKÖY’E ÇIKIŞ… DENKTAŞ BEY BİZİ BEKLİYORDU, BİRLİKTE GİTTİK”
Kıbrıs Erenköy’e ilk grubun 31 Mart 1964, ikinci grubun ise 1 Nisan 1964 tarihinde çıktığını belirten Arıkan, kendi gidişini şu sözlerle anlattı: 
“Temmuz ayında bizi çağırdılar, Zir Kampı’nda 10-15 gün eğitim aldık. Anamur’a sahile gittik orada Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş ve TMT’nin kurucusu Rıza Vuruşkan bizi bekliyordu. Hep birlikte gece askeri hücumbota bindik, Erenköy’e gittik. Hücumbottan sandala geçtik, sandal arıza yapınca sürüklenmeye başladık ve karaya çıkmamız gereken yere değil yanlış yöne gittik. Şehitliğin olduğu yere çıktık, eğer 15-20 metre daha ileriye savrulsaydık Rum tarafına geçecektik. Ben Erenköy’e 1 Ağustos tarihinde çıktım. Bizimle aynı hücumbotta Denktaş ve Vuruşkan da geldi.”
Bölgenin başsız ve komutansız kalması üzerine, Vuruşkan’ın Erenköy’e çıkmayı gönüllü kabul ettiğini dile getiren Arıkan, mevziler kazdıklarını ve savaşa hazırlandıklarını belirtti. 
Anılarını anlatırken zaman zaman 57 yıl önceki o günlere giden ve duygulananArıkan, bu dönemde tanık olduğu olaylardan birini gözleri dolarak şöyle anlattı: 
“Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri gelerek Rumların bize ağır müdahalede bulunacağını, yaşlı, kadın, ve çocukları bölgeden uzaklaştırmak istediklerini söyledi. Bu anı ve o kadınların verdiği cevabı unutmam asla mümkün değildir. BM yetkililerine ‘biz kocalarımızı ve bu öğrencileri burada yalnız bırakamayız hiçbir yere gitmeyiz’ dediler ve gitmediler.”
Arıkan, 7 Ağustos’u 8 Ağustos’a bağlayan gece bölge köylerinde bulunan herkesin Erenköy’e gelmesi talimatı verildiğini söyleyerek, öncesinde gerçekleşen ve iki kişinin şehit olmasına ilişkin anısı şöyle: 
“16-20 Temmuz arasında Bozdağ bölgesinden gelen arkadaşlar bir paket bulurlar, bu paketi açıp açmama konusunda kararsız kalırlar. Daha sonra dinlenme noktasına gelinir ve paket açılır, bubi tuzağı olduğu anlaşılan paketin açılmasıyla iki kişi şehit olur, Hüseyin Celal ve Naci Talat yaralanır. Bu olay üzerine komutan, misilleme yapılmasını ister ve bir kişiye bubi tuzağı yapma görevini verir. Bu kişi o olayı yaşadığını ve düşmanı dahi olsa kimseye böyle bir acı yaşatmak istemediğini söyler. Yani savaşta dahi insanlık ölmez. Ne yazık ki, bu kişi daha sonra bubi tuzağı ile şehit olur, Hüseyin Angolemli de yaralanır.”

“ESİR DÜŞMEK YOK”
Arıkan, 7’sini 8 Ağustos’a bağlayan gece, çevre köylerdeki herkesin; yurt dışından gelen 563 öğrenci, Londra’da gelen 35 kişi ve köylülerden oluşan 200-300 kişinin Erenköy’de toplandığını belirtti. 
Denktaş ve Vuruşkan’ın da bulunduğu bir ortamda yaşlı bir kadın ve kızının komutanın yanına giderek, Rumlara esir düşmek istemediklerini söylediklerini, “Lütfen bizi şimdi burada siz şehit edin” dediklerini aktaran Arıkan, Vuruşkan’ın da “Böyle bir şey olmayacak ama olursa sizi şehit edeceğim” diyerek söz verdiğini anlattı.
Komutanlığın, Erenköy’deki herkese esir düşülmemesi gerektiğini bildirdiğini anlatan Arıkan, “El bombası veya son mermiyi kullanmamız söylenmişti, o andaki atmosfer buydu” dedi. 
Rumların hücumbotlardan, bomba yağdırdığını şehitler verildiğini söyleyen Arıkan, Yunan uçaklarının da Türkiye’ye sadece geçiş yapacakları sözünü vermelerine rağmen Erenköy’ü bombaladığını anlattı. 
Türk uçaklarının 8 Ağustos günü uçakla Erenköy’den geçtiklerini, o anlarda kurtulduklarını düşündüklerini ve moral bulduklarını söyleyen Arıkan, uçaklar gittikten sonra Rumların ağır ateşe başladıklarını, morallerinin yeniden bozulduğunu, öleceklerini düşündüklerini dile getirdi. 

“ TÜRK UÇAKLARI BİZE MORAL VE UMUT VERDİLER. YAŞAYACAĞIMIZI, ÖLMEYECEĞİMİZİ ANLADIK”
Erenköy’deki Rum saldırıları üzerine Denktaş’ın telsiz yoluyla Türkiye’de Genelkurmay ile iletişime geçtiğini ve durumu anlattığını söyleyen Arıkan, hava kuvvetleri yetkilisinin de durumu Başbakan İnönü’ye anlattığını belirtti. 
Daha sonra Türk uçaklarının 8 Ağustos tarihinde gelerek bombardımana başladığını belirten Arıkan, “Bize moral ve umut verdiler. Yaşayacağımızı, ölmeyeceğimizi anladık” diye konuştu. 
Saldırının ardından cepheden silahları ve şehitlerini alamadıklarını anlatan Arıkan, Birleşmiş Milletler (BM) Kıbrıs Barış Gücü’nde görev yapan İsveçli Willy Lindh’in devreye girerek, silahları ve şehitleri getirdiğini, Kıbrıslı Türklere çok ciddi yardımlar yaptığını belirtti. 
Lindh’in silahları taşırken yakalandığını, ülkesinde ceza aldığını, 8 ay hapis yattığını anlatan Arıkan, hapisten çıktıktan sonra iş bulamadığını bu nedenle önce Türkiye ardından da KKTC’ye geldiğini belirtti. 
Arıkan, Lindh’in KKTC vatandaşı olup ülkede yaşadığını söyleyerek, derneğin de onur üyesi olduğunu kaydetti. 

“AÇLIK, ZORLUKLAR… BİR EKMEĞİ 30 KİŞİ PAYLAŞTIK”
Erenköy’de bulundukları dönemde, saldırılar ve savaşın dışında, açlık ve birçok imkansızlıkla da mücadele ettiklerini anlatan Arıkan, “Patatesleri deniz suyunda pişirirdik. Su yoktu ancak denizde yıkanabilirdik.” dedi. 
Bir küçük ekmeğin bazı günler 30 kişiye bölüştürüldüğünü anlatan Arıkan, “Bu zor şartlarda, açlıkla mücadele ettik ama isyan anlamında bir şey olmadı.” ifadelerini kullandı. 
BM’nin ada genelinde görevli komutanının Erenköy’e gelerek durumu gözlemlediğini ve kayıtsız kalamadığını söyleyen Arıkan, “Komutan ‘Bu zamanda böyle bir rezalet olamaz’ dedi ve bize bir helikopter dolusu yiyecek gönderdi” diye konuştu. 
O günlerde çektikleri zorlukları anlatan Arıkan, “Ben tarımla uğraşırdım, bu nedenle bana hendek ve mevzi kazma görevi verilirdi. Görevi tamamladığımda o incecik ekmeğin üzerine marmelat sürüp veririlerdi bize, ödül olarak. Çok sıkıntılar çektim ama Erenköy’e çıktığım için hiç pişmanlık duymadım” dedi. 

“TAHLİYE… DENİZALTILAR BİZİ KORUDU”
Arıkan, 2 Mart 1966’da Erenköy’den tahliye edildiklerini söyleyerek, öncelikle BM Barış Gücü tarafından Gemikonağı’na götürüldüklerini orada sivil bir gemiye bindiklerini belirtti. 
O sivil gemide Zir Kampı’nda kendilerini eğitenlerle karşılaştıklarını, çok duygulandıklarını dile getiren Arıkan, denizde ilerledikleri sırada iki denizaltının kendilerini koruduklarını gördüklerini, duygusal anlar yaşadıklarını kaydetti. 
Arıkan, İskenderun’a bu şekilde vardıklarını söyleyerek, Türkiye’de okuyan öğrencilere burs sağlandığını ve nakit para yardımı yapıldığını belirtti. 
Arıkan, Erenköy’e giden 563 kişinin hep beraber döndüğünü ifade etti. 

“ERENKÖY RUHU… HALKA MORAL VERDİ”
Arıkan, Erenköy’e çıkanlar arasında ideolojik farklılıkların o dönem yerleşmediğini, birlik ve beraberlik içinde olduklarını dile getirdi. 
Aralarında farklı siyasi görüşlerden de kişilerin yer aldığını, vatanı kurtarma noktasında bir araya geldiklerini dile getiren Arıkan, derneğin de siyasi partiler üstü bir dernek olduğunu vurguladı. 
Kıbrıs Türk mücadele tarihinde Erenköy’ün önemli bir yeri olduğunu söyleyen Arıkan, Kıbrıslı Türklerin bir hedef belirlemesine olanak sağladığını, silahların ilk kez yoğun şekilde adaya geldiğini ve Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanarak müdahale ettiğini belirtti. 
Arıkan, Erenköy’ün psikolojik olarak da olumlu bir etki yarattığını, halka moral verdiğini ifade etti. 

“ERENKÖY BELGESELİ PROJESİ GERÇEKLEŞEMEDİ”
Erenköy Mücahitler Derneği olarak Erenköy konulu bir belgesel çekimi için 2017 yılında girişim yaptıklarını, dönemin Başbakanı Hüseyin Özgürgün ile görüştüklerini belirten Arıkan, “Bir belgesel yapalım istedik, hayattayken yapalım kalsın diye düşündük, Başbakanla görüştük, olumlu yaklaştı” dedi. 
BRT ile ortak çalıştıklarını ve bazı röportajlar yapıldığını anlatan Arıkan, daha sonra belgesel için bütçe ayrılmadığını öğrendiklerini ve projenin gerçekleşmediğini belirtti. 
Arıkan, Erenköy Belgeseli’nin, verilen mücadelenin gelecek kuşaklara aktarılması açısından ihmal edilmemesini istedi. 


MEZUNİYETİNE İKİ AY KALA ÜNİVERSİTEYİ  BIRAKIP ERENKÖY’DE VATAN SAVUNMASINA KATILAN EŞBER SERAKINCI, RUM VE YUNAN ORDUSUNA KARŞI DİRENİŞİ ANLATTI…
Türkiye’deki üniversite eğitimlerini yarıda bırakarak Erenköy’e çıkan  ve aralarında İngiltere’den de gelenlerin de  yer aldığı yaklaşık 500 kişi ve  Erenköy halkı, Erenköy’de eldeki kıt imkanlarla Rum ve Yunan ordusuna karşı destansı bir direniş sergiledi.
Bu direniş sayesinde , Anadolu’dan Kıbrıslı Türklere  silah taşınmasında önemli rol oynayan, Türklerin yaşadığı Erenköy’de Rum işgali önlendi, Türk varlığı korundu ve verilen mücadele tarihe “Şanlı Erenköy Direnişi” olarak geçti.  
Bu destansı direnişin kahramanlarından biri de Erenköy gazisi Eşber Serakıncı…  Serakıncı, Mağusa Boğazı’ndaki evinde, Türk Ajansı Kıbrıs’ın (TAK) sorularını yanıtladı, 57 yıl önce, zor şartlar altında, kendilerinden çok daha kalabalık ve donanımlı Rum ve Yunan ordusuna karşı verilen mücadeleyi anlattı.  
Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi  Tarih Bölümü son sınıf öğrencisi olan Eşber Serakıncı, mezun olmasına iki ay kala  eğitimini yarıda bırakarak vatan savunmasına katıldı.
Manga komutanı olarak  bölgedeki 5 Türk köylünde de avcı grubu olarak görev yaptı.  Üniversite öğrencileri ve gönüllülerden oluşan 45 kişi ile  Mali Tepesi’nin  savunmasında yer aldı. 
Serakıncı’ya göre, Mali Tepesi’ndeki görev, adeta ölüme ve şehadete yolculuktu. Çünkü  bu tepede 45 kişi ile yaklaşık bin kişilik Yunan ordusuna karşı direnmişlerdi. Türk Mukavemet Teşkilatı’nın (TMT) ilk Bayraktarı Albay Ali Rıza Vuruşkan bu görevi ona, “Evladım dayanabildiğiniz kadar dayanın, bana zaman kazandırın” diyerek vermişti.
Serakıncı ve emrindekiler Mali Tepesi’nde demode silahlarla sayıları bini bulan modern donanımlı ve  profesyonel  Yunan askerlerine direnerek 3 şehit 5-6 da yaralı verdiler..
Bu direnişte “domdom” kurşunu ile karnından vurularak ağır yaralanan Serakıncı’nın iç organlarının çoğu tahrip oldu.  Serakıncı, bugün hala daha, o yaralanmadan kaynaklı sağlık sorunlarıyla mücadele ediyor.
BirleşmişMilletler (BM) helikopteri ile Lefkoşa’daki BM Barış Gücü Kampı’na  sevk edilen ve  ölecek gözüyle bakılan Serakıncı, 8 saat süren ameliyat sonunda hayata tutundu ve ardından kendi ısrarıyla sevkedildiği Lefkoşa Türk hastanesinde 9 ay tedavi gördükten sonra taburcu oldu.

18 YAŞINDA TMT’DE…
Kendi neslini “En cefa çeken nesil” olarak tanımlayan Serakıncı, 18 yaşında  TMT’ye girdiğini, ondan önce de lise yıllarında Namıık Kemal Lisesi’nde  gerçekleştirilen yürüyüşlerin bayraktarlığını yapanlardan olduğunu ifade etti.

ÜNİVERSİTE YILLARI VE ERENKÖY’E GİDİŞ…
Serakıncı, Ankara’da eğitimine devam ederken, Kıbrıs’ta Rumların Türklere yönelik saldırıları ve çatışmalar başladı. 
Türkiye’deki Kıbrıslı öğrenciler gün be gün, adadan gelen haberleri takip ediyor, memleketlerindeki mücadeleye nasıl destek olabileceklerini tartışıyor ve bu konuyu Türkiye’nin gündemine taşımaya çalışıyorlardı.
Kıbrıs’taki olaylar üzerine, İstanbul’daki Kıbrıslı Türk öğrencilerin “ateşi yakarak” İstanbul’da miting yapmaya başladıklarını kaydeden Serakıncı, “Biz de Ankara’da yürüyüş ve  miting yapmaya başladık.  Ondan sonra Türkiye’deki Türk Talebe Cemiyeti ile diyaloga geçtik. Sağ olsunlar  bize çok büyük destek verdiler. Büyük kalabalıklar halinde Kızılay’da ve başka yerlerde yürüyüşler yaptık. Lise yıllarında Namık Kemal Lisesi’nde olduğu gibi “Kıbrıs bizimdir”,  “ Kıbrıs Yunan olamaz.”,  Kıbrıs Türk’tür Türk kalacak” sloganları attık” dedi.   

İSMET İNÖNÜ İLE GÖRÜŞME
Kıbrıs’taki durumu akratmak için İstanbul’dan giden bir grupla bir araya gelerek dönemin Türkiye Başbakanı İsmet İnönü ile  görüşmesi  için  içlerinden bir heyet seçtiklerini anlatan Serakıncı, Başbakan İnönü’nün öğrencilerin Kıbrıs’a gönderilme isteklerine olumsuz yanıt verdiğini ifade etti.
İnönü’nün kendilerine, “Siz derslerinize bakın . Biz işleri yakından  takip ediyoruz, gerekeni yaparız” yanıtını verdiğini söyleyen Serakıncı, öğrenci grubunun İsmet İnönü ile bir görüşme daha gerçekleştirerek taleplerinde ısrar ettiklerini söyledi.
Üniversitede bir hocanın kendisini, dersten sonra odasına çağırdığını belirten Serakıncı, “Sonradan öğrendiğim Harp Dairesi’nde görevi olan hocam  Prof. Dr. Adnan Erzi bana “Hazır olun  Kıbrıs’a gideceksiniz dedi.  Mehmet Ertuğruloğlu (Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk Türkiye Büyükelçisi ve  Kıbrıs Kültür Derneği Başkanı)  ‘listeleri bize verin dedi, Ertuğruloğlu’na listeler verildi” dedi.

İLK KAFİLE TAKAYLA…
Listelerin verilmesinin ardından adaya gidecek olan ilk kafile Ankara yakınlarındaki Zir kampına 1 ay sürecek askerlik eğitimi için gönderildi.
İlk grup Zir kampındaki bir aylık eğitimin ardından  Erenköy’e taka (balıkçı teknesi) ile çıktı.
Eşber Serakıncı,  mezuniyetine 1,5 ay gibi çok kısa bir süre kaldığı için “mezun olup öyle döneyim” düşüncesindeydi. Kendisini  tekrar odasına çağıran  Erzi Hoca, Serakıncı’nın erteleme düşüncesine kızarak, “Mezuniyet sonraki iş, evvela vatan” deyince Serakıncı, erteleme fikrinden vazgeçti ve ikinci kafileye dahil oldu.
Eşber Serakıncı’nın da yer aldığı 63 kişilik  ikinci kafile aynı kampta yine bir ay eğitim gördükten sonra Anamur’a  gönderildi.  Buradaki 3 günlük eğitimin ardından  yaklaşık 7-10 Nisan 1964 tarihinde  hücumbotlarla 45 dakikada Erenköy açıklarına varıldı. Kafilede Boğaz’da sancaktarlık yapan, kendilerine Zir kampında eğitim veren  “Fırtına”  kod adlı Lütfi Eren de yer alıyordu.  (Lütfi Eren daha sonra Boğaz’da Sancaktar olacaktır.) Erenköy açıklarından 5’ er 10’ ar gruplar halinde karaya çıktıklarında Erenköy’e geldiklerini anladılar.

ERENKÖY GÜNLERİ…
Erenköy’e çıkışın ilk gecesini  camide geçirdiler. Serakıncı’nın manga komutanı olduğu grup  “Fırtına” komutan tarafından, Türklerin yaşadığı 5 köyden biri olan Alevkaya köyünün savunmasında görevlendirildi. 
Serakıncı’nın grubu avcı grubu olduğu için  bölgedeki 5 köyde de (Erenköy-Alevkaya-Bozdağ-Selçuklu-Mansura) görev yapan tek grup oldu….

KOMUTAN DEĞİŞİKLİĞİ
Serakıncı ve Zir kampında eğitim alan mücahitler, Zir kampında kendilerine öğretilenlerle Erenköy’de  gördüklerinin bağdaşmadığını, görür ve rahatız olur.  Serakıncı, örneğin mevzilerin tepelerin en üstünde düşmanın göreceği şekilde kazıldığını, düşman askerlerinin kendilerini “tas gibi” gördüğünü  oysa kendilerinin bir tane bile düşman mevzisi görmediklerini anlatıyor.
Serakıncı’ya göre, bu ve bunun gibi sebeplerin yanısıra, Türkiye’nin oradaki idari zaafiyetleri de değerlendirmesi sonucu , Erenköy’deki komutan (yarbay) değiştirilir. Yarbay’ın gidişinden sonra emir komutayı  bir süreliğine Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı görevlerinde bulunan Hakkı Atun’un ağabeyi Ali Fikret Atun devralır. Daha sonra da   Ağustos başında Rıza Vuruşkan  Erenköy’e gelerek emir komutayı ele alır.  Vuruşkan’ın gelişi Erenköy mücahitleri için büyük bir moral olacaktır. 

“BİR EKMEĞİ 10 KİŞİNİN PAYLAŞTIĞI ZOR GÜNLER”
Erenköy’deki zorluk, sadece Rum ve Yunan ordusuna karşı sayı ve silah bakımından eksik olunması değildir.  
Eşber Serakıncı, Erenköy’de açlık ve susuzlukla da mücadele ettiklerini belirterek, bir ekmeğin günlük öğün olarak 10 kişiye taksim edildiğini, Alevkaya’ya bir gün eşek sırtında gelen patates yahnisini gördüklerinde neredeyse bayram yaptıklarını ve o açlıkta  bayıla bayıla yediklerini aktarıyor.
Su ihtiyacını ise  çok az akan bir pınarcığın önüne bent yaparak biriken  sudan  karşıladıklarını söyleyen  Serakıncı, “Ama o  durgun su bir tür kurt üretirdi. Başka çare  yoktu. Elimizle suyu bulandırır  içerdik suyu, kurdu görmemek için” dedi.

SÜLEYMAN ULUÇAMGİL BUBİ TUZAĞI İLE ŞEHİT OLUR
İşte böyle bir açlık döneminde sahile inen Süleyman Uluçamgil Bozdağ’daki birliğine  dönerken Rum otobüsünden atılmış fiyonklu bir paket bulur.
Paketin açılıp açılmaması konusunda mücahitler arasında görüş farklılıkları çıkar. Zira aldıkları eğitimde bu gibi bubi tuzakları olabileceğini de öğrenmişlerdir.  
Şair Süleyman Uluçamgil,  paketi içinde yiyecek olabilir düşüncesiyle paketi açma eğilimindedir ve açtığı sırada  bubi tuzağı olan paket infilak eder. Uluçamgil şehit olur, yanındaki Hüseyin Celal (eski Sağlık Bakanı) ve birkaç kişi yaralanır.
Serakıncı’nın grubuna,  köyden gönüllüleri de alarak 5 Türk köyü ortasında bulunan ve tehdit oluşturan Mosfileri köyüne taarruz emri verilir. Bu taarruz sırasında da Serakıncı’nın komutasındaki mangada gönüllü olarak bulunan Mustafa Akdeniz şehit olur.  Barış Gücü’nün araya girmesiyle taarruz sonlandırılır.

5 AĞUSTOS’TA TÜRK MEVZİLERİNE HAVAN SALDIRISI
5 Ağustos tarihinde akşamüstü alışılmadık bir şekilde ansızın düşman mevzilerinden 3 havan mermisi atılır.  BM Barış Gücü Erenköy Bölge Sorumlusu olan ve aynı zamanda Türklere yardım eden İsveçli subay  Lars Willy  Lindh,  Albay Rıza Vuruşkan’a  “ Dikkat edin bugünlerde büyük bir yığınak var size taarruz edecekler. 7 Ağustos’ta saat 15.00’te Mali Tepesi’nde Rumlar bir tabur askerle taarruza geçecekler, bir tabur da yedekte var ” bilgisini verir. 
Eşber Serakıncı da bu tarihten yaklaşık bir ay kadar önce Bozdağ’daki savunma sırasında karşı taraftan yapılan atışlarda bir değişiklik olduğunu  sezinler. Sezgileri doğru çıkar.  Mevzilerdeki Rum askerleri geri çekilerek yerlerine donanımlı profesyonel Yunan askerleri yerleştirilmiştir.

45 KİŞİ, BİN KİŞİLİK ORDUYA  DİRENİR
7 Ağustos’ta yapılacağı istihbaratı alınan saldırıya karşı, ön cephede ilk direniş görevi, Eşber Serakıncı’nın komutanlığını yaptığı gruba verilir. Görev, Mansura köyünün üst kısmında yer alan Mali Tepesi’ni savunmak ve mümkün olduğu kadar direnmektir. Serakıncı savunma görevini mangadaki 10 kişi,  10 kadar köylü ve Erenköy’e kısa süre önce çıkmış daha silah dahi atmamış 25 kişi olmak üzere 45 mevcutla gerçekleştirecektir.

“EVLADIM, NE KADAR DAYANABİLİRSEN”
Albay Rıza Vuruşkan, Serakıncı’ya görevle ilgili olarak, 7 Ağustos sabahı “Evladım Allah yardımcın olsun. Karşında bir tabur  Yunan askeri var, bir tabur da yedekte var. Saat 3’te taarruza geçecekler. Elimde kuvvet yok sana takviye vereyim. Senden istediğim ne kadar  dayanabilirsen… Bana zaman kazandır” diyerek  Serakıncı’dan mümkün olduğu kadar direnmelerini ister.
“Serakıncı Vuruşkan’a “Komutanım elimizden geldiği kadar sonuna kadar dayanacağız” cevabını verir.
İsveçli Lindh’in istihbaratı doğru çıkar ve 7 Ağustos günü saat 15.00’te Mali Tepesi’ne  Yunan askerinin taarruzu başlar.      

“ŞAHİN BEY GİBİ SONUNA KADAR DİRENİP ŞEHİT OLACAĞIZ”
45 kişinin, yaklaşık bin kişilik orduyla savaşmasıyla ilgili hislerini anlatan Serakıncı, “Doğrusu biraz moralim bozuldu. O güne kadar girdiğim çatışmalarda zerre kadar tınmadım. Hem karşıdaki güç, hem de bizim sahip olduğumuz imkansızlıklar nedeniyle güç dengesi çok aleyhimizeydi.  Fransızlar geçmesin diyerek köprüyü tutup şehit olan   Gaziantep savunmasının simgesi Şahin Bey aklıma geldi. Dedim ki Eşber geri çekilme olmaz.  Biz burada sonuna kadar dayanıp şehit olacağız. Sen 1. Dünya Savaşı’ndan kalma piyade tüfeğiylesin  onların en  hafif silahı yarı otomatik…”ifadelerini kullandı.
Mevzileri gezerek yeni gelenlere moral veren Serakıncı karşıdaki Yunan askerinin sayısını moralleri bozulmasın diye yanındakilere söylemez.
Taaruz başladıktan sonra karşıdan atılan  havan mermisiyle orada 3 Mücahit,  şehit olur, 5 kişi de yaralanır.
Serakıncı 70-80 metre mesafedeki Yunan saldırısını  “Biz o güne kadar böyle ağır bir taarruzla karşılaşmadık. Otomatik silahların yaylım ateşi yerdeki çalıları bile biçerdi.” diye nitelendiriyor.

YARALANMA ANI
Serakıncı bir arkadaşı ile birlikte önde  kaybedilen mevzileri kazanmak üzere taarruza geçtiği sırada  yandan açılan bir ateş sonucunda domdom kurşunu ile ağır yaralanır. Karnından giren kurşun,  böbrek, ince ve kalın bağırsaklar ve ayağında  tahribata yol açar. 
Birkaç kez ayağa kalkar ancak yarası ağırdır,kan kaybı vardır ve duramaz, tekrar düşer. Geride kalan mevzilerdeki 7 arkadaşına kendisini bir şinyanın altına saklayarak geri çekilmelerini, tepeyi tahliye etmelerini ister. Amacı  gece karanlık çökünce Erenköy’e dönebilmektir. Tepeyi ancak bir saat kadar savunabilmişlerdir.
Yunan askeri şinyanın 3 metre yanına kadar gelir ancak Eşber Serakıncı’yı fark etmez.  Şinyanın altında yatarken, su içmek ister, ancak eliyle matarayı çıkarıp içecek gücü bile yoktur.
Kendisini şinyaya saklayan arkadaşları Barış Gücü’ne  giderek durumu bildirir ve Serakıncı’nın alınmasını talep eder.
Barış Gücü kendisini saklayanla birlikte (Böğürtlen Zorlu) tepeye gelir ancak Serakıncı’yı bulamaz. Tam geri dönmek üzereyken Barış Gücü’nün  telsiz konuşmasını duyan  Serakıncı, yattığı yerden şinyanın dallarını sallayarak ve “buradayım” diye bağırarak kendisinin görülmesini sağlar. 
Barış Gücü  ilk yardımı yaptıktan sonra Serakıncı’yı sedyeyle bir araca alır. Durumunun  ağır olduğu fark edilince helikoptere alınarak Lefkoşa’daki  BM kampındaki hastaneye götürülür. Aynı BM helikopterinde  Erenköy’de yaralanan  Taşkent Atasayan /eski bakan) da vardır.
Serakıncı, yaralanma anını ve sonrasını “Ölüm hiç aklıma gelmedi. Çok enteresan. Hava kararınca yuvarlanarak sürünerek aşağıya inmeyi beklerdim.” diye anlattı.
Türk uçakları 7 Temmuz’da Erenköy üzerinde bir keşif yapar 8 Ağustos’taki bombardımanla Erenköy’deki Rum Yunan saldırıları ve çatışmalar sona erer.

“SON İSTEĞİ KİRAZ VE  KOLA”
BM kampındaki hastanede röntgeni çekilen ve çok ağır yaralı olan Serakıncı’ya “ya yaşar ya yaşamaz” gözüyle bakılır.
Serakıncı’ya sağ çıkıp çıkmayacağı belli değil düşüncesiyle  doktor “Seni ameliyat edeceğiz, bir arzun var mı? Birine bir mesajın var mı?” diye sorar. 
Serakıncı da “Demek ki ben ölüyorum son arzumu sorarlar” düşüncesiyle “Bir tabak kiraz getirin yiyeyim, ondan sonra öleyim” der. Doktor “Hiç  bir şey yiyemezsin” deyince Serakıncı bu kez  “O zaman kola getirin bana içeyim defteri kapatayım” der.
Doktor  “Seni ameliyat edeceğiz bir şey yiyip içemezsin sana sorduğumuz;  bir sevgilin, nişanlın, annen baban var mı  onlara bir mesaj ileteceksen bize söyle not alalım notunu onlara ulaştıracağız” der.  Anne ve babası perişan olacak düşüncesiyle Serakıncı  “Ben öleyim, öldükten sonra duysunlar, hiçbir mesajım yok” cevabını verir.

AMELİYAT 8 SAAT SÜRER.. 9 AY HASTANEDE KALIR
Eşber Serakıncı’nın ameliyatı 8 saat sürer. Barış Gücü kampındaki doktorların ısrarına rağmen  çarpışmalar başladığında Barış Gücü kendisini  Rum isteyince  teslim edebilir düşüncesiyle kamptan ayrılarak  Lefkoşa Türk Hastanesi’ne yatar. 
Eşber Serakıncı 9 ay hastanede kaldıktan sonra normal hayatına döner. Bu sürede 2-3 ameliyat daha geçirir. Hastaneden  çıkar çıkmaz da Ali Fikret Atun’un komutasındaki “Cenk” grubuna asker olur.  Üniversiteyi bitirmesine birkaç ay kala Erenköy’e çıkan Serakıncı, ancak 1966 yılı sonunda diğer Erenköy mücahitleriyle birlikte 1966n sonunda Ankara’ya dönerek mezun olur. 
1974 Barış Harekatı’nda da aktif olarak görev yapan Eşber Serakıncı, 1974 sonrası dönemde de bürokrat, milletvekili ve bakan olarak görevlerde de bulundu. 
1981-1998 yılları arasında  Cumhuriyet Meclisi’nde görev yapan Serakıncı, KKTC’nin kuruluşuna milletvekili olarak tanıklık etti.  Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, İçişleri ve İskan Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı da yaptı. 

“BÜTÜN ARKADAŞLARIM VATAN SEVGİSİYLE ERENKÖY’E KOŞTULAR
Erenköy gazisis Eşber Serakıncı, tahsilini yarıda bırakanların, Londra’dan mücadeleye katılanların, vatan sevgisi ve ve vatanlarına yardım için Erenköy’e çıktıklarını söyledi.
Serakıncı, “Şunu söylemem lazım; bu arkadaşlar, özveri içinde vatan sevgisi içinde  Kıbrıs topraklarına koştular. Kıbrıs tarihinde Erenköy  bir dönüm notası olmuştur. 1963’te  uçaklar  uçtu ama garantör ülke olarak Türkiye’nin ilk  fiili müdahalesi Erenköy’de başlamıştır. Onun kapısını açtılar.” dedi.
Serakıncı, Erenköy’de yanında şehit olanlara,  çarpışmalarda şehit olanlara,  TMT saflarında  şehit olanlara ve Kıbrıs’ın fethinde   şehit olan Osmanlı askerlerine Allah’tan rahmet; gazilere de sağlık diledi.

SON SÖZÜM:” CUMHURİYETE SAHİP ÇIKIN” 
Eşber Serakıncı, Cumhuriyet’e sahip çıkılmasını isteyerek şunları ifade etti:
“Son sözüm şudur: “O günleri yaşmayanlar,  bu cumhuriyetin nasıl kurulduğunun tam bilincinde olmayanlar Rum’un tam yüzünü görmeyenler veya kendilerine gösterilmeyenler bu topraklara bu cumhuriyete sahip çıksınlar. Bu cumhuriyetin bu devletin arkasında olsunlar.”
79 yaşındaki Eşber Serakıncı  kendi neslinin her geçen gün azaldığına işarete ederek gelecek nesillere şöyle hitap etti:
“Bizim nesil her geçen gün azalıyor. Bu devlet onların yönetiminde olacak. Eğer bu devleti ellerinden kaçırırlar ise  bu özgürlüğü yitirirlerse, (biz mücadele edebildik) Türk askeri  çekilirse onlar mücadele edemeyecek ve bu toprakları  terk edecekler. Onun için  birlik ve beraber olma ve bu dava  için  mücadele etme zamanıdır. Bizim nesil hayatta olduğu sürece  biz bunun önderliğini yapmaya devam edeceğiz.
Erenköy’de milli mücadelede sağcısı ve solcusu  birlikte yumruk gibi vatan savunmasını gerçekleştirdiğini söyleyen Serakıncı, “Şimdi o günleri tekrar yaşamamız lazım” dedi.
Serakıncı, “Bizim Anavatan’ın etrafında  mutlaka kenetlenmemiz lazım…” diyerek sözlerini tamamladı.

Editör: Mehmet Kasimoglu