Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Erkut Şahali, bütünlüklü bir su yönetim sisteminin kurgulanmasının esas olduğunu söyledi. Şahali, Türkiye’den gelen suya ilave olarak kendi yeraltı ve yer üstü su kaynaklarımızın öncelikle tımar edilmesi, daha sonra geliştirilmesi ve değerlendirilmesiyle ilgili bir yaklaşımın ortaya çıkarılması gerektiğini kaydetti. Bakanlık’tan yapılan açıklamaya göre, Şahali katıldığı bir televizyon programında yaptığı konuşmada, ülkenin her yanında Türkiye’den gelen suyla tarımsal üretim yapılmasının matematiksel olarak mümkün olmadığını söyledi.  Bugüne kadar, gerek Maraş’ta, gerek Karpaz’da, gerekse Yeşilırmak ve Güzelyurt’ta Türkiye’den gelen suyla tarım yapılacak gibi bir hava yaratıldığını belirten Şahali, şöyle devam etti:
“Bu, gerçekçi bir durum değildir. KKTC’nin nitelikli su ihtiyacı, yıllık olarak 210 milyon metre küp şeklinde hesaplanmaktadır. Halbuki, Türkiye’den gelen su, toplam 75 milyon metreküptür. 75 milyon metreküpü bu koşullarda artırmak mümkün değildir. TC ile KKTC arasında imzalanan anlaşmada yıllar itibarıyla içme ve kullanmaya ayrılacak suyun miktarının artacağı ve ona bağlı olarak bir alım garantisi verildiği akıldan uzak tutulmamalı. Dolaysıyla bu suyun bugün itibarıyla tarıma ayrılan kısmı, yıllar itibarıyla azalmaya devam edecek çünkü öncelikle kendi içme ve kullanma ihtiyaçlarımız için bu suyu değerlendiriyor olacağız.” 
Bugün ülkede bir su politikası bulunmadığını ve bu politikasızlığın acısını çok ciddi şekilde, derinden çektiklerini ifade eden Şahali, “Örneğin yağmur sularını ve çiği dahi tutarak tarımsal amaçlı olarak değerlendirme gayreti gördüğüm tek yer Mağusa- Maraş bölgesindeki seracılardır. Seracılar, seralarının üzerinde biriken çiği dahi toplayarak depolamakta ve değerlendirmektedirler” diye konuştu.

“HAL YASASI İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR SÜRÜYOR”
Ekonomi Bakanlığı bünyesinde Hal Yasası ile ilgili çalışmaların devam ettiğini belirten Şahali, Hal Yasası’nın geçmesiyle birlikte ülkede üretilen ve ithal edilen tüm sebze, meyve ve bitkisel ürünlerin tek bir merkezden pazarlanmasının sözkonusu olacağını kaydetti.
Şahali, bu pazarlama faaliyeti sırasında menşe bilgisinin, sağlık sertifikalarının da satış noktalarına ulaştırılması ile ilgili bir sürecin yasal bir zorunluluk haline geleceğini ifade etti. 
Bakan Şahali, önümüzdeki yasama döneminde, yasayla ilgili sonuca ulaşılabileceğini de belirtti. Tarım Dairesi tarafından yürütülen eğitim çalışmalarına da değinen Şahali, yapılan denetimlerin sonuçlarını üreticiyle ve dolasıyla tüketiciyle paylaşmak ve satış mekanlarında bunun sergilenmesine aracılık etmek için ciddi bir çabanın ortaya konduğunu söyledi. 

“NARENCİYE ZOR DÖNEMDEN GEÇİYOR”
Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Şahali, narenciyenin bugün hem sudan hem de pazar ihtiyaçlarının gereken biçimde değerlendirilmemiş olmasından kaynaklanan pek çok hatalar zinciri nedeniyle zor bir dönemden geçtiğini de kaydetti. 
Narenciye yetiştirmek için kullanılan suyun, ideal içme suyuna yakın bir sertlikte olması gerektiğini fakat şu anda deniz suyuna yakın bir suyla narenciye yetiştirilmesine ve ihraç edilmesine çalışıldığını anlatan Bakan Şahali, şöyle devam etti:
“Bundan para kazanmanın imkanı yoktur. Bu ülkede, geçimini sadece tarımsal faaliyetlerden sağlayanların en büyük şikâyeti, kamu görevlilerinin tarımsal faaliyet içinde bulunması ve bunun bir biçimde kitabına uydurularak devlet tarafından destekleniyor oluşudur. Devlet, hiçbir kamu görevlisine tarımsal destek ödemesi yapmamaktadır. Ancak, kitabına uydurma şekli bir biçimde yaşam buluyor ve herkes bir biçimde tarımsal desteklerden yararlanıyor. Tarımsal faaliyette bulunan kamu görevlileri ile ilgili şikâyet sadece narenciye üreticileri arasında sözkonusu değildir çünkü sadece narenciye üretimiyle yaşamını kazanmaya çalışanların bunu başarmasına imkân yoktur. Narenciyenin hala can çekişiyor olmasına rağmen devam edebilmesinin koşulu, tarım dışı geliri olanların o geliri narenciye üretimine kanalize ederek, bahçelerini yaşatmasından kaynaklanıyor.” 

“KOOPERATİFLERİ SİYASALLAŞTIRDIK”
Erkut Şahali, kooperatiflerin önemli olduğunu da kaydederek, kooperatiflerin üreticilerin üretim girdilerini daha ucuza mal etmelerine ve ürünlerini daha değerli kılarak satmalarına yardımcı olan temel unsurlar olduğunu hatırlattı.
“Ancak biz, kooperatifleri siyasallaştırdık ve siyasallaştırdığımız oranda dağıttık” diyen Bakan Şahali, günün sonunda üreticilerin kendi kendileri ile rekabet eder ve daha ekonomik şekilde üretmek için kaliteyi aşağıya çeker bir düzen içinde bulunduklarını belirtti.
Bakan Şahali, bugün devletin yapmakta olduğu ürün kalitesi denetiminin, geçmişte kooperatifler aracılığıyla yapıldığının altını çizerek, “Kooperatifler aracılığı ile yapılan otokontrol, ürünlerin kaliteli üretilmesi, daha üst fiyata satılabilmesi anlamına gelmekteydi. Daha üst fiyata satılan ürün, üretene daha çok kazandıran üründü” şeklinde konuştu.
Bakan Şahali, bakanlığın 2020 yılını hedef göstererek tarımsal destek programının kooperatifler aracılığıyla üreticilere ulaştırılmasıyla ilgili çalıştıklarını dile getirdi. Şahali, “Kooperatifçilik çok samimi ve paydaşlarının ortak gayretiyle yaratılacak bir kırsal kalkınma programıdır. Kooperatiflerle üretim girdilerinizi daha uygun koşullarla elde ederek, ürününüzü daha yüksek bir fiyattan satabilme ihtimalini yaratırsınız” dedi.

“TARIM SEKTÖRÜNDE İSTİHDAM EDİLECEKLERLE İLGİLİ PROJE TAMAMLANMA AŞAMASINDA”
Tarımsal üretimde sıfır noktasından başlangıç yapacaklara devletin gereken ölçüde yakın davranamadığına dikkat çeken Bakan Şahali, daha ziyade hale hazırda var olan işletmelerin desteklenmesi ve sözkonusu işletmelerin geliştirilmesiyle ilgili teşvik veya destek politikasının hüküm sürdüğünü kaydetti.  Bakan Şahali, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile tarım sektöründe ilk kez istihdam edileceklerin sosyal güvenlik yatırımlarının üstlenilmesi ile ilgili bir projeyi tamamlama aşamasına geldiklerini açıkladı. 

Bakan Şahali şunları kaydetti:
“Her iş kolunda olduğu gibi tarımsal işgücü açısından da maalesef yabancı uyruklu işçiler, sektörün hakimi durumuna gelmiş vaziyettedir. Halbuki, tarımsal üretim geleneksel olarak yurttaşlar tarafından, o ülkenin yerlileri tarafından yapılan işlerdi. Her konuda olduğu gibi tarımsal alanda da yabancı işgücü hakimiyeti giderek artmaktadır. Bu, Kıbrıslı Türkler olarak üretimden giderek kopmamız ve birlerinin yarattığı artı değer üzerinden geçimimizi sağlamaya çalıştığımız anlamına gelmektedir. Bu sürdürülebilir bir durum mudur? Belki, belli başlı işletmeler için sürdürülebilirdir. Ancak yeni hayata geçmiş, henüz gelişme aşamasında olan işletmeler açsından çok önemli bir gideridir. Dolasıyla kendi insanlarımızın iş kurması ve o işin başında durmasını sağlamaya dönük tedbirleri mutlaka almak durumundayız.” 
Ayrıntılar VATAN'da

Editör: Mehmet Kasimoglu