Yağmuralan Derneği Başkanı Esat Mustafa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “Xenides-Arestis” davasında vermiş olduğu hükümler uyarınca, 67/2005 sayılı Taşınmaz Mal Yasası tahtında kurulan ve 17 Mart 2006 tarihinde faaliyete geçen Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK), KKTC’de bulunan mülklerle ilgili talepler için etkin bir iç hukuk yolu oluşturmakta olduğuna işaret ederek,  komisyonun yaşatılması gerektiğini kaydetti.

“Birleşmiş Milletler tarafından tanınmayan, yıllarca ambargolar ve izolasyonlarla boğuşan ülkemizde, Avrupa’nın en güçlü ve en prestijli kurumu olan “Avrupa Konseyi” tarafından tanınan ve çok önemli bir yargı mekanizması olan TMK, Türkiye ve KKTC’nin uluslararası hukuk arenasında elde ettiği en büyük kazanımdır” diyen Mustafa, Rumların mal kaybı ve tazminat taleplerine karşı etkin olarak kullanılabilecek TMK’nın; Meclis’teki tüm siyasi partiler tarafından desteklenmesi ve yıl sonunda görev süresi bitmeden önce, mali sorunlarına da çözüm bulunarak, tekrar yenilenmesinin KKTC için çok önemli bir adım olacağını belirtti.

Esat Mustafa yaptığı yazılı açıklamada, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun yaşatılarak etkin olarak kullanılmasının hem Türkiye hem de Kıbrıslı Türkler’in yararına olduğunu ifade etti. Mustafa açıklamasında şu görüşleri dile getirdi:

“AİHM, Türkiye’ye karşı açılan “Demopoulos ve Diğerleri” davasının kabul edilebilirliğine ilişkin almış olduğu 1 Mart 2010 tarihli kararda, 67/2005 sayılı yasanın etkin bir hukuki çare sunduğunu saptamış ve başvuranların şikayetlerini iç hukuk yolunun tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle reddetmiştir.

Birleşmiş Milletler tarafından tanınmayan, yıllarca ambargolar ve izolasyonlarla boğuşan ülkemizde, Avrupa’nın en güçlü ve en prestijli kurumu olan “Avrupa Konseyi” tarafından tanınan ve çok önemli bir yargı mekanizması olan TMK, Türkiye ve KKTC’nin uluslararası hukuk arenasında elde ettiği en büyük kazanımdır.

KOMİSYONDA YAŞANAN SORUNLAR

28 Kasım 2017 itibariyle, komisyona toplam 6,376 adet başvuru yapılmış olmasına karşın, bunlardan sadece 852 tanesinin dostane çözüm yoluyla ve 25 tanesinin de duruşma yoluyla sonuçlandırılmış olması, komisyonun etkin olarak çalışmadığının somut bir kanıtıdır. Bu rakamlar, başvuruların sadece %14’ünün başarıyla sonuçlandırıldığını göstermektedir. 

Finansal kaynak sorunlarıyla son zamanlarda çalışamaz hale gelen bu organımıza, Türkiye ile birlikte KKTC de hak ettiği değeri vermeli ve onu etkin olarak çalıştırmak için her türlü çareye başvurmalıdır, çünkü kendi ülkemizde kurulan bu komisyon, Kuzey Kıbrıs'ta bulunan mülklerle ilgili talepler için, uluslararası hukukla uyumlu çalışabilecek ve karar alabilecek tek yargı organımızdır. 

TMK YIL SONUNDA YENİLENMELİDİR

Rumların mal kaybı ve tazminat taleplerine karşı etkin olarak kullanılabilecek bu komisyonun, Meclis’teki tüm siyasi partilerimiz tarafından desteklenmesi ve yıl sonunda görev süresi bitmeden önce, mali sorunlarına da çözüm bulunarak, tekrar yenilenmesi, ülkemiz için çok önemli bir adım olacaktır. 

Komisyonun AİHM tarafından etkin bir hukuk yolu olarak kabul edilmesi için uzun yıllar aldığı ve Rum hükümetinin Strasbourg’da ve Avrupa başkentlerinde Yunanistan’ın da desteği ile TMK aleyhine yaptığı yoğun çalışma ve girişimlerin etkisiz kalması için çok büyük bir mücadele verildiği de düşünüldüğünde, uluslararası hukuk arenasında kabul gören otoritesinin finansal sorunlardan dolayı riske atılması asla düşünülemez. Çünkü, komisyonun kapatılması halinde, Kıbrıslı Türklerin uluslararası arenada elde ettiği en büyük kazanım bir anda yok olacak ve bunun ekonomik bedeli astronomik rakamlara ulaşacaktır. 

KOMİSYONUN FİNANSAL SORUNLARI ÇÖZÜMLENMELİDİR

Kıbrıslı Türklerin güneyde kalan tapulu toprak alanı 450,000 dönümken, Rumların kuzeyde terkedilen tapulu toprak alanı 1,550,000 dönümdür. Aradaki fark 1,100,000 dönüm (PRIO Raporu 3/2006-T) olduğuna göre, bu fazlalığı kullanan kişi, kurum veya kuruluşlardan ek vergi alınarak, komisyonun bütçesine ek kaynak aktarılmalı ve finansal konumu güçlendirilmelidir. Çünkü, komisyonun çalışabilir ve sürdürülebilir nitelikte faaliyet göstermesi, Kıbrıslı Türklerin uzun vadeli toplumsal çıkarlarına hizmet edecektir.

Bilindiği üzere, günümüze kadar yapılan kamulaştırmaların bedeli Türkiye’nin mali katkılarıyla karşılanmıştır ve o mülklerin üzerindeki hukuki sorun da ortadan kalkmıştır. Ancak TMK sayesinde kamulaştırılan eşdeğer mülkün piyasa değeri de arttığı için, doğal olarak kullanıcının kazancı da artmıştır. Dolayısıyla, eşdeğer mal kullanıcısı tarafından elde edilen bu kazancın bir bölümünün, Meclisten çıkacak makul bir yasa ile, örneğin “Ek Kazanç Vergisi” olarak devlete iade edilmesi ve bu kaynağın komisyona aktarılması halinde, bütçesine ek bir kaynak sağlanmış olacak ve Türkiye’nin de mali katkılarıyla, daha etkin çalışmalar yapma imkânı bulacaktır. Hatta gerekirse, İskân, Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasası ve yasaya bağlı, Eşdeğer Mal ve Puan Sistemi politikası da temelden revize edilerek, daha mantıklı düzenlemelerle, TMK çalışabilir ve sürdürülebilir duruma getirilmelidir.

MARAŞ KONUSU VE VAKIF MALLARI

İngiliz İdaresi döneminde Maraş bölgesi dahil, yasalara ve kurallara aykırı karar ve uygulamalarla dağıtılan ve çok geniş bir alanı kapsayan Vakıf malları, özellikle son yıllarda çok tartışılan, hassas bir konudur. Bundan dolayı, talepler için yapılacak başvurularda, yerel mahkemelerde alınacak kararların, AİHM’in Demopoulos kararıyla çelişki yaratmaması, Türkiye ve Kıbrıslı Türkler için hayati önem taşımaktadır. 

Vakıflar İdaresi, KKTC sınırları dahilinde bulunan Maraş’taki mülklere ilişkin talepleri için, komisyona başvurmadan ve kuzeydeki iç hukuk yolunu tüketmeden önce, AİHM yolunu seçmesi halinde, KKTC’de etkin bir iç hukuk yolu olmadığı gerekçesiyle, hem komisyona büyük bir darbe vuracak, hem de farkında olmadan paradoksal bir sonuç elde ederek, Demopoulos kararının revizyonunu da gündeme taşımış olacaktır.

AİHM’in Demopoulos kararında vurguladığı gibi, mülkiyet ile zilyetlik arasında güçlü bir hukuki ve fiili bağ olduğu, tüm hukuk sistemlerinde kabul gören evrensel bir ilke olduğuna göre, Vakıfların Maraş’a ilişkin mülkiyet iddialarını, bilinmeyen nedenlerden dolayı (siyasi nedenler dahil?) ve Arestis davasında da olduğu gibi, uzun yıllar öne sürmemesi ya da sürememesi, büyük bir ihtimalle hem hukuki konumlarını hem de bu iddiaların geçerli kabul edilmesini zayıflatacaktır. 

Unutulmaması gerekir ki, AİHM’de alınan ve emsal teşkil eden kararlar asla değiştirilemediğine göre, TMK’nın kurulmasını da zorunlu hale getiren Xenides-Arestis kararı da asla revize edilemeyecektir! 
Devletimizin etkili bir savunma yapamadığı Xenides-Arestis davasında, Vakıflar İdaresinin de herhangi bir müdahalede bulunmaması ya da bulunamaması hem bir talihsizliktir hem de telafi edilmesi mümkün olmayan, çok vahim bir hatadır! 

Maraş konusu en küçük bir hata ile, Taşınmaz Mal Komisyonu’na çok ciddi anlamda darbe vurabilecek potansiyele sahip en hassas konulardan biridir. Çünkü, Maraş’taki ‘tartışmalı mülkler’ açısından KKTC’de etkin bir iç hukuk yolu olmadığı gerekçesiyle AİHM’e yapılacak başvurular, Demopoulos kararının revizyonunu gündeme getirebilir ve elimizdeki en güçlü hukuk aracımızı, kendi hatalarımızla kaybetme riski ile karşı karşıya kalabiliriz.
Çok büyük bir değere sahip Vakıf Mallarına ilişkin konunun hem hassasiyeti hem de riski açısından, bu alanda atılacak herhangi bir hukuki adımdan önce, toplumsal çıkarlarımıza zarar vermemek açısından, özellikle Avrupa’da faaliyet gösterip, itibar kazanan uzun deneyimli, Uluslararası hukuk uzmanlarına danışılması en akıllı yol olacaktır.

DEMOPOULOS KARARININ ÖNEMİ VE ETKİLERİ

2010 Demopoulos kararından sonra, AİHM’de bekletilen 1,500’den fazla Rum mülkiyet başvurusunun reddedilmesi ve TMK’nın hukuki çare olarak gösterilmesi, uluslararası hukuk konusunda Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin yakaladığı büyük avantajı ve komisyonun önemini kanıtlamaktadır. 
Demopoulos kararı, TMK’yı AİHM hukukuna uygun, hem etkin bir iç hukuk yolu olarak kabul etmekte, hem de mülkiyet konusunun çözümü için temel ilkeleri de belirlemektedir. 

Karara göre, mülkiyet ihlalini giderecek üç ayrı seçenek bulunmaktadır: 1. “İade”, 2. “Tazminat” ve 3. “Takas”. Bu konuda karar yetkisi, mülkiyet hakkı ihlal edilmiş kişiye değil, kamu otoritesine, yani Taşınmaz Mal Komisyonu’na aittir; (Karar madde 114). Yine karara göre, iadenin hiçbir önceliği yoktur, çünkü mülkiyet maddi bir haktır ve bedeli mal sahibine ödendiği zaman hak ihlali giderilmiş olur. 

1974 yılından bu yana geçen uzun zaman, mülkiyet sorununun çözümünü de önemli oranda etkilediği için, aradan geçen uzun yıllar ve özellikle Loisidou ve Arestis davalarından çıkan kararlar, Rumların kuzeydeki mülkiyet iddialarını farazi ve spekülatif hale getirmiştir ancak AİHM, 2010 Demopoulos kararında, mülkiyet ile fiili kullanım arasında hem hukuki hem de fiili bir bağ oluştuğuna saptama yaptıktan sonra, mülkiyet konusunda çok farklı bir devir başlamıştır.

AİHM bir hak iadesi yapılırken başka bir insanın hakkına tecavüz edilmemesi ve mağduriyetler karşılanırken, yeni bir mağduriyet ortamının yaratılmaması gerektiğine hüküm vermiştir. Yani karar, mevcut kullanıcıların mağdur edilmemesi gereği, iadeyi geçersiz kılmaktadır. (Paragraf 116-17).
Karardan çıkan diğer bir önemli sonuç ise, kuzeydeki mülklerin karşılığının mal sahiplerine ödenmesinden sonra, o mülklerin Avrupa hukukuna uygun olarak, Rum mal sahiplerinin elinden çıkıp, TMK tarafından kamulaştırılmasıdır.

Karardan çıkan ilkeler hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne hem de mülkiyet konusundaki görüşlerimize, tezlerimize ve beklentilerimize uygundur. 

Demopoulos kararı, 1974 sonrasında Kıbrıslı Türklerin uluslararası arenada elde edilmiş en önemli kazanımı olduğu için, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun yaşatılması alanında her türlü gayret gösterilmeli ve kararın revize edilmemesi için, devlet kurumlarımız tarafından, hiçbir taviz verilmeden, her türlü tedbir ivedilikle alınmalıdır.

İLKELER, MÜZAKERELERDE DE ETKİN OLARAK KULLANILMALIDIR

Demopoulos kararında AİHM tarafından tespit edilen ilkeler, Kıbrıslı Türklerin mülkiyet konusuna ilişkin görüş ve tezlerine uygun olduğuna göre, Kıbrıs Türk Toplumunun haklarına halel getirmeyecek şekilde, müzakere masasında da etkin olarak kullanılmalıdır! 

Mülkiyet ihlallerini giderecek yetkinin kamu otoritesine, yani TMK’ya ait olması ve iadenin hiçbir önceliği olmaması ilkesi, müzakerelerde de etkin olarak kullanılmalı ve olası bir siyasi anlaşma çerçevesinde, 1964-1974 yıllarından bu yana mağdur olan göçmenlerimiz, geniş kitleler halinde yeni bir göçe zorlanmamalıdır!

Demopoulos kararının 1 Mart 2010 tarihinden bu yana müzakere masasında ve TMK’da etkin olarak kullanılmış olması halinde, Kıbrıslı Türkler hem siyasi alanda çok önemli adımların atılmasını başarmış olacak hem de çözüm karşısında en büyük engel olan mülkiyet hakkı sorununu da önemli ölçüde çözüme kavuşturmuş olacaktı.

TMK ÇÖZÜM İÇİN DE ETKİLİ BİR ARAÇ OLARAK KULLANILMALIDIR

Kıbrıslı Türkler için temel amaç, iki toplumlu ve iki kesimli, federal bir çözüm olduğuna göre, TMK hızlı ve verimli bir şekilde çalıştırılmakla, Rum tarafını çözüme zorlayacak etkili bir baskı aracı olarak da kullanılabilecektir.

Komisyonun etkili ve hızlı çalışması halinde, kuzeydeki mülkiyet yapısının da ayni oranda değişmesine ve Rumların müzakere masasında, toprak ve mülkiyet taleplerine yönelik çabalarının zayıflamasına neden olacaktır. 

Etkili çalışan komisyonun elde ettiği başarılar arttıkça, kamulaştırılan Rum mülkleri de o oranda artacağından, Rumların ısrarcı talepleri de etkisiz kalacak ve müzakerelerde görüşülecek toprak düzenlemesi konusunda, Kıbrıslı Türkler önemli bir avantaj daha elde etmiş olacaklardır. 
Dolayısıyla, hangi açıdan bakılsa, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun yaşatılarak etkin olarak kullanılması hem Türkiye hem de Kıbrıslı Türklerin yararınadır.”
Ayrıntılar VATAN'da

Editör: Mehmet Kasimoglu