Kıbrıs Türkü’nün yetiştirdiği çok değerli insan Güner Burgul’u maalesef kaybettik.  Onun gidişi ile adeta içimizde hem büyük bir boşluk, hem de derin bir acı kaldı diyebilirim.

            Bazı insanlar vardır, yürüdükleri hayat yolunda çok derin izler bırakırlar ve hep o izleri ile anılırlar.  Güner kardeşim de o derin iz bırakan bir değerdi.

            İnsanın adeta “Ne acelen vardı be oğlum gitmeye” diyesi gelir.  Lakin kadere inamak gerekir bir yerde.

            Uzun zamandan beri sağlık sorunları yaşadığını biliyorduk.  Takriben bir ay kadar önce bizim evin üstündeki kalp kliniğine gitmişti eşiyle ve dönüşte de bize uğramışlardı.  Balkonda oturup eyepce hasret gidermiştik.  Hatta parti meselelerini bile konuşmuştuk.  Bu arada çok ciddi sağlık sorunları olduğunu öğrenmiş oldum.

            Yapılan açıklamalardan onun böbrek yetmezliğiinden öldüğü veriliyor.  Güner kardeşimin ölüm haberini alınca ilk aklıma gelen kalbi olmuştu.  Lakin öyle değilmiş.

            Ölüm nerede, nasıl ve ne şekil içinde gelir bulur insanları, o da belli değil.  O nedenla kadere inanmak lazım.  Esasında mantıklı düşününce insan daha bir rahatlıyor.

            “Nasıl olsa hepimiz de bu dünyadan çekip gideceğiz.  İyi yönlerimizle, kötü yönlerimizle.  Günahlarımızla, sevaplarımızla.  Ama gideceğiz neticede.”

            İnanın bunları söylerken bile isyan edesim gelir kadere.  Neden insanlar en verimli çağında bu dünyadan göçüp giderler?

            Güner Burgul kardeşim de öğretmenlik mesleğinin doruğundaydı. Bisiklet Fedrasyonu’nu da o kurmuş ve pek çok sporcu yetiştirmişti.  Yetiştirmiş olduğu öğrencileri bugün onun arkasından ağlıyorlar.

            Bir insanın başarı grafiği, çok iyi bir öğretmenle başlar.  İşte Güner kardeşim de her zaman o grafiği yukarılara çeken, her zaman öğrencilerine yol gösteren, sevgi ve şefkat dolu bir insandı.

            Şu daracık sütunuma koca Güner Burgul’u sığdırmam mümkün mü?  Mümkün değil elbette. 

            Hani “Anılar unutulmaz” deriz ya... Güner Burgul’la olan anılarım, bir kitaba sığamayacak kadar çok ve derindir.

            Mesela Devlet Senfoni ve Orkestrası’nda birlikte çalıştığımız o günler çok zevkli geçerdi.  Güner genellikle koroda baslar grubunda yerini alırdı.  Davudi sesiyle adeta bütün koronun bel kemiğiydi diyebiliriz.

            Güner Burgul’un sosyal yönü o kadar geniş ve o kadar zengindi ki, adeta hayatı paylaşmak ve mutluluk dağıtmak adına çırpınır dururdu.  Çoklu muhabbetlere bayılırdı rahmetlik.  Birisinin başı ağrısa, hemen onun yanında yerini alırdı.

            Onu bir de mükemmel aile reisi, mükemmel bir baba olarak da tanıdık ve gördük.  Onun en büyük ideallerinden birisi, mükemmel evlatlar yetiştirmek ve topluma kazandırmaktı.  Nitekim onda da başarılı olmuştu.

            Zaman zaman o uzun sohbetlerimizde gençliği ve geleceği konuşur ve toplumsal var oluşumuzdan nereden nereye geldiğimizi sorgulardık.

            Evet nerden nereye gelmişiz?

            O büyük savaşlarda Güner Burgul’u sırtında askeri parkası, elinde silahı cepheden cepheye koşan bir mücahit olarak da gördük. Yani o da bu vatanın bir evladıydı ve hayatını kendi toplumuna adamıştı.  Düşmanla savaşmak mı?  Savaşacaktı.  Yanlışlara dur denilecekse, o yanlışa her zaman “dur” derdi.  Güzeli ve olumlu şeyleri alkışlamak mı?  Onları da yürekten alkışlar ve yüzü ile gönlü mutluluktan dolar taşardı.

            Bu hayat ne zalimdir değil mi?

            Güner kardeşimi bu kadar erken kaderin alması bir talihsizliktir esasında.  Yukarıda izah ettiğim gibi kaderle savaşılmaz.  Ne de tahmin edemediğimiz bir düşmana kurşun sıkmak...

            İşte öylesine bir değerdi Güner Burgul kardeşim.  Küçükle küçük, büyükle büyük.  Var olmak için herşeyini ortaya koyan sevgili Güner artık hayatımızda yok. O bu dünyadan çekti gitti ama arkasında çok olumlu ve çok de değerli izler ve anılar bıraktı. Onu hep anılarımızda yaşatacağız.

            Allah’tan ona gani gani rahmet, yaslı ailesine ve tüm sevenlerine baş sağlığı dilerim.  Mekanı cennet olsun...