Son zamanlarda güneyden, yani Larnaka Uçak Alanı’ndan gelip, KKTC’deki otellerde konaklayan İsrail grubunun Rumlarla yaşadığı bazı olumsuz şeyleri anımsattı bize.  Esasında anımsatmadan öte, göremediğimiz veya görüp de “imkansız” gibi algıladığımız bir gerçeği...
 Bu konuda Rum İçişleri Bakanlığı’nın bir tüzüğü var.  O tüzük, üçüncü ülkelerden güney havaalanına gelip de kuzeyde kalanların engellenmesine yöneliktir.
 Lakin tılsızm bozuldu...
 Mesela iki bin İsrailli turist Larnaka Havaalanı’na inip de kuzeye geçmek isteyince kızılca kıyamet koptu.
 Rum idaresi, “Kusura bakmayın, siz Güney Kıbrıs’a indiniz ama kuzeydeki otellerde tatil yapamazsınız” deyince, İsrailli turistler de soluğu İsrail Büyükelçiliği’nde almış.
 İsrailli turistlerin İsrail Büyükelçisi’ni baskı aracı olarak kullanmaları sonucunda Rum idaresi, kendilerince, “mevcut tüzüğü 15 günlüğüne  dondurma veya uygulamama kararı alındığı kararı” öğrenildi. Yani bir diğer deyişle İsrailli turistler güneye geçip tatillerini kuzeyde yapma şansını elde etti.
 Gerçekte KKTC’deki acenteler İsrailli turistlere kuzey otellerinde gerekli rezervasonları yaparak onların kuzeyin sıcacık kumsallarında ve tertemiz denizinde yıkanma ve mutlu olmalarını sağladı. Çünkü güneyde, kuzeydeki kadar şahane kumsallar ve deniz yoktur.
 Rum gazetesinin verdiği habere göre, daha önce de Larnaka Havaalanı’na inip de KKTC’deki otellerde kalmak isteyen genç Sırp atletlerin kuzeye geçişine izin verilmemiş ve onlar da dönüp gitmişlerdir.
Bence burada ciddi bir durum hasıl oldu.
 Örneğin, KKTC lehinde ve Rumların bu saçma uygulamaları aleyhinde bir propaganda avantajı doğdu.  Bu avantajı iyi kullanmak lazım.  Çünkü insanlar dünya kadar para harcayıp Larnaka Havalanı’na iniyorlar, sonra da Rumların ambargoları ile karşılaşıyorlar.  Haliyle böyle bir nahoş durum, hani Rumların sözde “tüzükleri” gereğince kuzeye geçememelerini yaratırken, Türk tarafına büyük bir artı avantaj sağlayabiliyor, Rumların de gerçek yüzlerini görebilme şansı tanıyor.
 Bence bu, ince ayarlı bir propaganda malzemesi yapılmalıdır, kendi lehimize.
 Bakınız Rum Seyahat Acenteleri Birliği Başkanı Stamaris ne diyor!
  “Yurt dışındaki acentelere, bu taleplerin kendileri tarafından karşılanamayacağı anlatılmaktadır ve Güney Kıbrıs’ta oteller bulunduğu alternatif seçenekler sunmaktayız. Bazı durumlarda üçüncü ülke vatandaşı turistler, doğrudan Ercan Havaalanı’na inmektedirler. Bahsi geçen tüzük, yalnızca üçüncü ülke vatandaşları için geçerlidir.  AB vatandaşı turistler için kalacak yer beyan etme zorunluluğu bulunmamaktadır.  Dolayısı ile kimse, AB vaandaşlarının KKTC’de kalıp kalmadığını denetleyememektedir.”
 İşte işin püf noktası da budur.
 Bizim Turizm Bakanlığı ile Dışişleri Tanıtım Dairesi’ne pek çok iş düşmektedir.  Çünkü bu durum, Rumların iradeleri dışında seyretmekte ve sırf güneye gelip de kuzeyde tatil geçirmek isteyen AB mensubu turistleri ürkütmemek ve eksi puan almamaları için çaresiz kalışlarını çok güçlü bir propagtanda aracı olarak kullanmalıyız.
 Rumlar “Barış barış” diye, “Birleşik Kıbrıs” diye yırtınırlar ama, diğer taraftan da ambargolarını sürdürmeye devam ederler.  Bu ambargolar esasında sadece KKTC’ye değil, kuzeyin doğallığından yararlanmak isteyen turistleredir de ayrıca.
 Zaman zaman şu ifadeyi kullanmışımdır:
“Şu Rum milleti aptaldır” demişimdir. 
 Bunu neden söylerim?
 Çünkü Kıbrıs bir adadır.  Turizm açısından her iki tarafın da nemalanması gereken bir potansiyel vardır.  Lakin Rumlar yine inatları inat, sırf kuzeye bir kuruş düşmesin ve Türkler ekonomik yönden çökertilsin diye masum insanlara kuzeye geçiş ambargosu uyguluyorlar.  Üstüne üstlük bir de tüzük çıkarmışlar.
 İşte onun için “Şu Rum milleti aptaldır” diyorum.  Diyorum, çünkü oturdukları dalı kesmeye devam ediyorlar.