Sarsılan bir güven var.

Kıbrıs Türkleri Kıbrıs Elenlerine ve Kıbrıs elenleri de Kıbrıs Türklerine güvenmiyor.

KKTC, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne güvenmiyor, onu kendi devleti olarak görmüyor. KC’de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne güvenmiyor ve onu kendi devletleri olarak görmediğini söylemeye bile gerek yok.

Çok uzun yıllar var çözmeye çalıştığı ve arabulucuğa baş vurduğu hiçbir sorunu çözememiş, hatta ele aldığı ilgilendiği her sorunu daha da karmaşıklaştırarak içinden çıkılmaz hale getirerek kendi bünyesi içinde belki de milyarlarca dolara mal olan ve ülkelerinde hiçbir baltaya sap olamamış ya da ununu eleyip eleğini asmış siyasetçi ve diplomatlardan oluşan bir BM bürokrasisi yaratmış olan BM, bizatihi kendisi ve patronu olması gerekirken ne yazık ki emir eri haline geldiği GÜVENLİK KONSEYİ marifeti ile Kıbrıs için bir açıdan bakılınca, çözümden umudu kestiği anlamına da gelebilecek olan GYÖ / Güven Yaratıcı Önlemler formülü icat etmiştir.

Evet BM ve Güvenlik Konseyi de Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Elenleri arasında bir güven uçurumu olduğunun farkında.

Kendini Elen Milletinin, Mitçodakis ve Andros Kiprianu ile birlikte en açıkgöz veledi zanneden Bay Anastasiades, güven yaratıcı önlemler adı altında bir öneriler paketi sunuyor biz Kıbrıs Türkleri’ne.

Şımarıklığın ve küstahlığın zirvesine de çıkmış ki Olimpos tepesindeki ZEUS edası ile ‘‘ Sevgili Ersin ’’ diye hitap etme züppeliğine kadar uçmuş.

Bir Cumhurbaşkanı’a şımarık, küstah züppe demek hiç de doğru olmaz biliyorum, ve eğer KKTC yetkililerinden biri olsaydım bunları asla söylemez yazmazdım ama fakat ben sadece kendini temsil eden bir Cumhur’um ve benim Anasatasiades’e züppe demiş olmam Kıbrıs Türk Halkının zatı şahanelerine züppe dediği anlamına gelmez.

Anastasiades, KKTC Cumhur Başkanına bir mektup yazdığında bu Kıbrıs Elenleri, Kıbrıs Türklerine / ( ve kendisi ne kadar da kabul etmem dese de) KKTC Cumhur Başkanı’na / hatta KKTC devletine yazıyor demektir.

Sevgili Ersin diye başlayan bu mektup asla ve katiyen bir diplomasi dili ile yazılmamış olma garabeti ve sakatlığı / hastalığı ile malûl olmakla yetinmemekte ve sıfır noktasına yakın olan GÜVENİ de yerle yeksan etmektedir.

Resmi kabul gören devleti asıl ve onun 1960 anlaşmaları ile vatandaşları olan Türkleri ve Rumları tali / ikincil olarak kabul eden / etme gafletinde bulunanları hayretle görüyorum / okuyorum.

Sol literatürün neresine sığdırıyorsunuz devleti halkın önüne koymayı ve sahibi sanmayı.

Savunduğunuzu sandığınız Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası bile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki / Elen halkı ve Türk halkından neşet bulduğunu ve bu iki halkın EŞİTLİĞİ, ORTAK EGEMENLİĞİ altında yaşayacağını / yaşatabileceğini amir hükme bağlamaktadır. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası lafzı ve ruhuyla böyledir.

Hal böyleyken, ve Kıbrıs sorununa çözüm aranırken, KKTC’nin Ercan Hava Alanı ile Maraş’ı kayıtsız şartsız Bay Anastasiades hükümetinen hem de AB ve BM marifeti ile teslim edilmesini ve buna karşılık olarak da Ercan’ın AB tarafından ve Mağusa Limanı’nın da aynı güçler tarafından işletilmesine izin verileceğini teklif etmek ve bu teklife bir de hiç utanıp sıkılmadan Kıbrıs Türklerinin de ONAYI ile Akdeniz’i Türkiye’ye dar etmek demek olacak olan     KC – TC  DENİZ YETKİ ALANLARI ANTLAŞMASI YAPILMASINI DA ÖN ŞART OLARAK gördüğünü açıklayan bu mektup, bir de rüşvet teklif etmektedir bize, Doğu Akdeniz’deki karbon kaynaklarından, nüfusumuz oranına göre bir miktar Euro’nun, kendileri tarafından yönetilecek bir fonda toplanacağı ahlaksız teklifidir bu.

Ve aklınca Ercan Hava alanı ve Maraş’ı karşılığında hiçbir şey vermeden alıp müzakereler kaldığı yerden başlamaya hazır olduğunu açıklıyor. O müzakere sürecinde de Omorfo, Değirmenlik diye başlayıp biz Elenler devletin sahibiyiz, siz Türkler de devletin azınlığı / cemaati diye dayatacak.

Crans Montana’daydı yanılmıyorsam Tufan Erhürman  ‘‘ biz hesabımıza yatacak paranın değil, Kıbrıs adasının denizdeki kaynaklarının yönetilmesindeki hakkımızı istiyoruz ’’ demişti.

Bay Anastasiades, GYÖ önerilerinizin Türkçe meali teslim olun çağrısıdır.

Ve cevabım da Kıbrıs adasındaki bütün hak ve olanakların sizin kadar sizden az olmamak kaydı ile hakkımız olduğudur. Ya devleti bizimle ortaklaşacaksınız eşitlik ve eşit statü ile egemenlikteki eşitlik olarak ya da Kıbrıs adasını bölüşeceğiz. ( zaten bölüştük KC ve KKTC olarak )

Ve evet federasyon da gerçekten ısrarlı iseniz biliniz ki bir federasyon onu oluşturacak olan halkların mutlak eşit hakkı / eşit haklılığı ile olasıdır. Buna kendimizi savunma hakkı da dahildir.

Sizin Yunanistan ile ortak çıkarınız ve savunma doktriniz varsa bizim de Türkiye ile var. Niye olmasın.

( not : hiç de sevimli ve sevgili de değilsin girye manamu )