Mutlu Barış Harekatı’nın üzerinden koskoca 45 yıl geçti.  Bir ömrün boyu kadar uzun bir zaman...

            Mutlu Barış Harekatı ile ilgili pek çok kez yazılar yazmışız.  Değişmeyen Rum zihniyetinin hala daha aynı minval devam ettiğini, 56  yıl önce sokaklardan alınıp götürülen masum Türklerin 56 yıl sonra toprak altından kemik olarak çıkarılışını, bitmeyen ambargoları ve KKTC gerçeğini dile getirmiştik hatta.

            Yarın kutlamasını yapacağımız bu mutlu günde şöyle arkama bakıyorum. Türkiye’nin yükselen değerlerini ve askeri gücünü, AB’nin ve özellikle haçlı zihniyeti taşıyan batı emperyalizmini, bununla beraber tek kanatla uçmaya çalışan ama hala tökezleyen Rumların egolarını ve bitmeyen “Kıbrıs’ın tek sahibi benim” anlayışını görüyorum.

            Rumlar yıllarca ENOSİS için yanıp tutuştular ve Türkiye gerçeğini tümden unuttular.  Veya unutmadılar ama Türkiye’yi hafife aldılar.

            Türklerle Rumların duruşunu şöyle analiz ettiğimizde, Türklerin koskoca  Türkiye ile birlikte adada özgürce yaşama ve gerçek barışı yaratma heyecanlarından başka birşeyleri olmadığını gördük.   O “özgürce yaşama” dediğimiz şeyin,  Rumlar yüzünden bölünmüş Kıbrıs’ın kuzeyinin tamamen Türk toprağı olduğunu ve bu toprakların her taşından, he ağacından ve her nefesinden özgürlük fışkırmasnı gördük.

            Özgürlik nedir?

            Geçtiğimiz bütün yollarda başımızın üstünde dalgalanan Türk ve KKTC bayrakları ve ölüm korkusu olmayan bir toprak parçası.

            Bu akşam Çıkarma Plajı’nda “Şafak Nöbeti” olacak.

            Şafak Nöbeti, yıllarca tutsak yaşamış bir halkın özgürlüğü doya doya yaşamasını ve özgürlüğü yaşarken de, bize özgürlüğü bahşeden Türk askerini ve kahraman Mehmetçiği sembolik olarak selamlamaktır.

            Harekatın üzerinden geçen 45 yıl sonra, kendi benliğimizle ve yarattığımız KKTC ile bayrağımızı yeniden selamlıyoruz.

            Ne kadar acıdır ki, yukarıda sözünü ettiğim “tak kanatla uçan kuş” Kıbrıs Rumlarının değişmezliği, kendini Akdeniz sularında doğal gaz arama heveslerinde görüldü.

            Türkiye ve Türk askeri nasıl ki 20 Temmuz 1974 sabahı Kıbrıs Anlaşmalarından doğan MÜDAHALE hakkını kullandı, Rumların tek taraflı doğal gaz aramalarına da Türkiye’nin yine MÜDAHALE etme hakkını kullanacak gibi görünüyor.  Sıcak savaş olasılığı mümkündür.  Bununla beraber, Rumların Akdeniz’deki doğal gaz gemileri olur da, Türkiye’nin aynı görevi yapacak gemileri olmaz mı?

            Herhalde farkındasınız...

            Dünya ve ülkeler bazında dengeler değişmiş ve silahlanma, daha da modern ve gelişmişlik içinde sıcak savaçlar da daha bitimsiz ve daha acımasız oluyor.

            Savaşlar neden çıkar?

            Ülkelerin hak yeyişlerinden, kendi egolarından ve kendini dev aynasında görmekten.

            Rumlar yine kendilerini dev aynasında görerek harket ediyorlar.

            Doğal gaz aramalarına ilişkin KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın “birlikte bir komite kuralım” önerilerine Rum parti başkanları konseyi yine “OHİ” dedi.  (Bu konudaki yorumumu Pazar gün çıkacak yazımda göreceksiniz.)

            Yeniden gerçeklere dönecek olursak, Kıbrıs Türkü tamı tamına 45 yıldan beri Kıbrıs’ın kuzey  topraklarında yarattıkları kendi Cumhuriyetleri’nin gölge ve himayesinde özgürce var olmaya devam ediyor.

            11 yıllık getto hayatımız, Rumların bizi körelttiği o kötü ve acımasız zamanlardır.  11 Yıl sonra, yani 20 Temmuz’la gelen özgürlüğümüzün açtığı yolda yüzlerce otel ve tatil köyleri yaptık.  Doğu-batı, kuzey-güney yollarımızı oluşturup geliştirdik.  Sanayi ve teknolojiyi hayatımıza soktuk.  Yirmi civarında üniversiteyi faaliyete geçirdik.  Bunun yanında 11 yıllık yayın ambagosu sonrasında kendi yayın organımız BRT’yi geliştirip dünyaya açıldık ve daha da nice özel TV kanalları yarattık.

            Ve en önemlisi tam 56 yıldan beri Anavatan’ımız Türkiye’nin bize verdiği güçlü destekle yeni bir Kıbrıs yarattık ve onunla birlikte yürüdük.  Onlara şükren borcumuz var.  Anavatan sağ olsun.  Anavatan varsa, biz de varız ve var olacağız.

            Ne mutlu bize ki, 20 Temmuz’u dolu dolu yaşadık ve geleceğe umutla baktık.  Nice 20 Temmuzlara...